Mutena bir semt: KADIKÖY

Kadıköy’ün İstanbul’daki yerini, imara açılmak istenen kamusal alanlarını uzun yıllardır akademik olarak Kadıköy’ü çalışan Doç. Dr. M. Rıfat Akbulut ile konuştuk. Akbulut, “Kadıköy, bahçeli görkemli konaklarını ya da mütevazi sıra evlerini, çok katlı apartmanlara bırakmış olsa da İstanbul’un mutena bir semti olmaya devam edecektir” diyor

16 Temmuz 2020 - 10:00

Son 20 yıldır sürekli kentsel projelerle gündeme gelen Kadıköy’de uzun zamandır kamusal alanlar imara açılmak isteniyor. Haydarpaşa Garı arazisi, Kuşdili, Kalamış Yat Limanı ve son olarak Söğütlüçeşme Tren İstasyonu arazisi. Peki Kadıköy’ü bu kadar değerli kılan şey nedir? Rant odaklı imar planları neden Kadıköy’de uygulanmak isteniyor? Bu soruların cevaplarını “...Kentsel Dönüşümde Kaos Kuramı ve Kadıköy-İstanbul Örneği” başlıklı doktora tezinin yazarı Doç. Dr. M. Rıfat Akbulut ile konuştuk. Akbulut, “Kadıköy, bahçeli görkemli konaklarını ya da mütevazi sıra evlerini, bol yeşilli yerlerini giderek daha çok katlı, daha yoğun apartmanlara bırakmış olsa ve bırakmaya devam etse de yine İstanbul’un mutena bir semti olmaya devam etmektedir.” diyor.

KENTSEL DÖNÜŞÜMDE KAOS MU?

 Sizin doktora tezinizden başlamak istiyorum. 2004 yılında tamamladığınız tezinizde Kadıköy'deki kentsel ve fiziki dönüşümü ele alıyorsunuz. Bu çalışmanızdan bahseder misiniz?

2004 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde tamamladığım “Kentsel Tarih Araştırmalarında Bilgi Teknolojilerinin Kullanımıyla Yeni Bir Yöntem Geliştirilmesi: Kentsel Dönüşümde Kaos Kuramı ve Kadıköy-İstanbul Örneği” başlıklı doktora tezim temel olarak ‘kentlerin mekânsal yapılarının nasıl dönüştüğü ‘sorusuna yönelik bir araştırmaydı. Ancak burada Kadıköy, çalışmamda araştırma konusu olmak yerine daha faydalı olacağı araştırma nesnesi olarak katkıda bulundu. Doktora tezimde Kadıköy’ün kabaca Haydarpaşa, Kuşdili Deresi (Kurbağalıdere), Moda Burnu arasında yer alan tarihi merkezi ve özellikle Moda’ya ilişkin verileri kullandım. Araştırma sonuçlarından ikisinden burada özellikle söz etmek isterim. Kadıköy merkezi örneğinde 20. yüzyılın ilk yarısında savaş ve kriz yıllarında bile kentsel dokunun değişiminin yüksek bir oranda (yüzde 70 üzerinde) gerçekleşmiş olması ve en azından Moda örneğinde taşınmazların el değiştirme yoğunluğunun genellikle sanılabileceğin aksine ülkenin genel ekonomik durumu ve piyasa dalgalanmalarından neredeyse bağımsız bir davranış göstermesi.

 Kadıköy neredeyse 100 yıldır bir dönüşüm içinde diyebilir miyiz? Bu 100 yıl içinde neler değişti sizce?

Kadıköy ve çevresi, uzun geçmişiyle İstanbul’un en eski yerleşim alanlarından biri olmakla beraber bir semt olarak Kadıköy’ün İstanbul yaşantısındaki yeri kabaca 19. yüzyıl ortalarından daha eskiye gitmez. Diğer bir ifadeyle, Kadıköy, İstanbul’un Tarihi Suriçi, Galata-Pera, Eyüp, Üsküdar ve kimi Boğaziçi köyleri gibi kadim semt ve yerleşmeleriyle kıyaslandığında İstanbul’un uzun tarihi içinde pek de tarihi bir semt olarak sayılamaz. 150 yılı bir miktar aşan bu süreç içinde Kadıköy de İstanbul’un bir çok semti gibi kendini sürekli değiştirip, dönüştürerek yeniden inşa etmiş ve etmektedir. Burada kendini inşa etmeyi sadece fiziksel mekan ve yapılar olarak düşünmemek gerekir. Kendini inşa etme daha çok insanlar için kullanılan bir deyimdir ama Kadıköy de değişen zamanlarla birlikte kendini hemen her zaman yeniden inşa edebilmiş, yeniden başarıyla biçimlendirebilmiştir. 19. yüzyıldan 20. yüzyıl ortalarına kadar İstanbul’un bu seçkin sayfiye beldesi ve konut alanı son yetmiş yılda giderek önemli bir iş ve ticaret merkezine de dönüşürken, birkaç on yıldan beridir de özellikle kültür ve eğlence alanında İstanbul’un sevilen ve parlayan bir çekim noktası ve yıldızı olma rolünü üstlenmiş gözüküyor.

Kadıköy, İstanbul’da 20. yüzyıl başlarında ilk apartmanların yükseldiği semtlerden biri olmasına karşın, 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar genel yerleşme karakterini oluşturan, Yahya Kemal Beyatlı başta olmak üzere şairlerin eserlerine konu olmuş, bahçeli görkemli konakları ya da mütevazi sıra evleriyle, bol yeşilli, az yoğun kentsel çevresi neredeyse hiç iz bırakmamacasına yerlerini giderek hep daha çok katlı, daha yoğun apartmanlara bırakmış olsa ve bırakmaya devam etse de yine İstanbul’un mutena bir semti olmaya devam etmektedir. Ancak nelerin değiştiği kadar değişmediği de önemlidir. Bütün bu değişim süreci içinde belki de değişmeyen Kadıköy’ün her zaman çağdaş, öncü ve yüzü geleceğe dönük karakteri olmuştur denebilir. Kimi zaman gelecek tasavvurları yanlış ve yanıltıcı olsa bile.

“KULLANICI DOSTU BİR SEMT”

Bu semti bu kadar değerli kılan şey nedir?

Evet, öncelikle ‘Kadıköy’ün değerli bir semt olduğu’ doğru bir tespittir. Sanırım Kadıköy’ün bu değeri öncelikle değer yaratan ve yaratabilen bir semt olmasından ileri geliyor. Kadıköy’ün bu özelliğinde şüphesiz sahip olduğu sosyal sermayenin yani insan sermayesinin yadsınamaz bir ağırlığı olduğu açık. Ya değilse, Kadıköy’ün İstanbul’un en tarihi, en şık ya da en turistik semti gibi ‘en’lerin hiç birisine sahip olmadığı ortadadır. Öte yandan, Kadıköy İstanbul’un karmaşası içinde hala yaşamın görece kolay ve keyifli olduğu bir semt ve ilçe. Bu önemli bir özellik zira İstanbul’un devasa yaygın boyutlarıyla giderek yaşamanın daha zor, zahmetli ve sıkıntılı bir şehir olduğu su götürmez. Daha açık bir ifadeyle İstanbul kullanıcı dostu bir şehir değil. Metropoliten alanda ulaşım, dolaşım ve erişim yaya ya da araçla zor ve karmaşık. Üstelik giderek karmaşıklaşan ulaşım altyapısının İstanbul’da yaşamı kolaylaştırdığı da pek söylenemez. Bütün bunlara karşın, Kadıköy hala bir çok hizmete erişim, ilçe düzeyinde dolaşım ve ulaşımın oldukça kolay ve rahat olduğu ‘kullanıcı dostu’, bir yerleşme. Bunun değerini bilmek lazım.

Haydarpaşa, Kuşdili, Kalamış, Taşyapı'nın olduğu  meteoroloji arazisi...Bu listeyi uzatmak mümkün. Kadıköy uzun yıllardır kamusal alanların imara açılması ile gündemde. Bir yandan İstanbul genişlerken, diğer yandan şehir merkezinin içinde kalan son kamusal alanlara göz dikilmiş durumda. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Şehirlerin adeta bir mal ya da ürün gibi yatırımcılara pazarlanması ve yüksek getirili spekülatif proje ve uygulamalarla şehirlerin ve şehir ekonomilerinin gelişeceği varsayımı özellikle 1980’lerde Reagan Amerikası ve Thatcher İngilteresi’nde gündeme geldi. Bu neo-liberal politikaların kentsel alana bir yansıması olan başarısı epeyce şüpheli arkaik bir yaklaşımdır.

Benzer şekilde son on yıllarda İstanbul’un yatırımcılara sunulması, kamusal alanların spekülatif projelere açılması ve bu şekilde inşaat sektörünün desteklenerek iktisadi büyüme sağlanması açıktır ki, sürdürülebilirliği olan bir politika değildir. Diğer bir ifadeyle ne yapıldığı ya da nasıl yapıldığı, ne şekilde bakılırsa bakılsın her yönüyle yanlış, hatalı ve kendi ölçülerinde bile başarısız uygulama ve projeler söz konusudur. Şehir merkezinde kalan son kamusal alanların -ki bunların önemli bir kısmı açık alan niteliğindedir- yapılaşmaya açılması şehircilik ilkeleri bir yana akıl, mantık, bilim ve ahlak açısından da içinde hiçbir doğruluk barındırmayan bir ilkelliktir.

“GELECEK TAKAS EDİLDİ”

Tüm bu gelişmeler Kadıköy'ü nasıl etkilemiş olabilir?  Buna Fikirtepe'yi de dahil ederek sorayım.

Öncelikle kötü etkilediği açıktır. Ancak, bu soru kısa bir yanıttan fazlasını hak ediyor. Türkiye’nin enerji ve kapasitesini değişik alanlarda çoğunlukla boşa harcadığı doğruluğu büyük bir tespit. Örneğin futbolun Türkiye’de toplumun geniş kesimlerinin ilgi alanı içinde yer aldığı ve bu alanda devasa kaynakların sarf edildiği bilinen bir gerçek. Buna karşılık Türkiye’nin öteden beri Avrupa ve dünyada vasat bir futbol ülkesi olduğu da bir diğer gerçeklik. Bu çelişki nasıl açıklanabilir? Benzer şekilde Türkiye on yıllardır enerjisinin önemlice bir kısmını inşaat sektörüne vakfetmesine, çok sayıda yapı inşa etmesine karşın bu alanda yeni bir teknoloji, malzeme, yöntem, tasarım, kavram vb. üretemiyor. Bir anlamda zaman, para, insan gücü, bilgi gibi değerli kaynakların boşa harcanması değil midir? Fikirtepe işte bu kaynak israfının tam da en billurlaşmış örneklerinden birisi olarak yükselmeye devam ediyor.

Fikirtepe meselesini biraz daha açar mısınız?

Fikirtepe doğru şehircilik ve nitelikli bir yaşam çevresi kurabilmek için kolay rastlanmayacak önemli bir fırsattı. Maalesef sadece karların en çoğa çıkarılması uğruna bu değerli fırsat heba edildi. Sonuçta Fikirtepe projesinin orta ve uzun vadede olumsuz etkilerinin şu anda tam olarak kestirilemeyen olası devasa maliyetleri yanında elde edilen karlar sadece bir avuç dolardır. Fikirtepe’de bir avuç dolar uğruna bugün ve gelecek takas edilmiştir. Üstelik daha geniş bir çerçeveden bakıldığında bu takasın sadece Fikirtepe ile sınırlı kalmadığı söylenebilir.

Kadıköy hızla ve artan şekilde yoğunlaşıyor. Yapı ve nüfus yoğunluğu artıyor. Bunun en belirgin ve doğrudan etkisi yaşam ve çevre kalitesinin düşmesi olacaktır ve oluyor. Şüphesiz artan yoğunlukla baş edebilmek için artan altyapı, ulaşım, sosyal donatı v.b. harcamalarının kaçınılmaz şekilde artması öncekileri izleyecektir. Elbette artan kamusal harcamaların karşılanması için mesela vergilerin artması bir diğer etkisi olacaktır. Sonuçta resme bir bütün olarak baktığımızda daha fazla kazanmak için yaşam kalitesinden feragat eden ve kabul edilebilir bir kamu hizmet seviyesini koruyabilmek için giderek daha çok harcama yapmak zorunda kalan ve kalacak olan bir Kadıköy söz konusudur.

“KIRILGAN OLDUĞUNU GÖRDÜK”

Geçtiğimiz yıl Haydarpaşa gündemdeydi. Daha o sorun çözülmeden şimdi de Söğütlüçeşme gündemde. Bu alanda bir AVM yapılmak isteniyor. Zaten nüfus yoğunluğunun ve trafiğin çok fazla olduğu bölgede bir AVM yapılmak istenmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Bir söz vardır: Elinde sadece bir çekiç olan kişi çevresindeki her şeyi çivi olarak görmeye başlar. Anlaşılan Marmaray’ın yüksek inşaat ve işletme bedeli kamu arazilerinin rant projelerinde kullanımıyla finanse edilmeye çalışılıyor. Tek bilinen yol bu olunca tercihe şaşırmamak gerekir.

Söğütlüçeşme halihazırda zaten taşıyabileceğinden fazlasıyla yüklenmiş durumda. Diğer bir ifadeyle Söğütlüçeşme’nin bir kentsel mekân olarak istihap haddi yani taşıma kapasitesi aşılmış durumda. İş merkezleri, Marmaray istasyonu ve Metrobüs terminali, dolmuş durakları, Kadıköy Belediyesi ve nikah salonu Söğütlüçeşme’de yeterince yoğunluk yaratıyor. Bunlara eklenecek bir AVM’nin mevcut araç ve yaya hareketliliğini birkaç katı arttıracağına şüphe yok. Artan yaya ve özellikle araç trafiğinin yaratacağı sorunlar elbette Söğütlüçeşme ile sınırlı kalmayacak giderek birkaç kilometre yarıçapında bir alana yayılacak. Bu sorunlar nasıl çözülecek? Elbette tam bir çözüm olmayacak. Tıpkı İstanbulluların depremle yaşamayı öğrenmesi gibi anlaşılan artan ve artacak olan sorunlarınızla birlikte yaşamayı öğrenin denmektedir. Peki erişimi bu ölçüde sorunlu bir AVM yeterince kârlı olacak mıdır? Bu da belirsiz gözüküyor.

 İstanbul'un salgın sürecinde ne kadar kırılgan olduğunu anladık. Deprem tehlikesi, trafik, hava kirliliği vs. Siz İstanbul için nasıl bir çözüm öneriyorsunuz?

İstanbul ve şehirlerimizin ne kadar kırılgan olduğu 1999 depreminde de açıkça görülmüştü. Anlaşılan doğanın bunu bize birkaç on yılda bir hatırlatması gerekiyor. Sahte güvenlik duygusu en tehlikeli durumlardandır. Bizler de her şeyin kontrolümüz altında olduğu, yaşam düzenimizin bozulmayacağı yönünde sahte bir güvenlik duygusuyla yaşıyoruz. Oysa şehirlerimiz, yaşantılarımız iskambil kağıdından kuleler gibi kolayca yıkılabilir. Ne yazık ki doğa bize bunu hatırlatmaya devam edecek. Bizler de ağır bedeller ödemeye devam edeceğiz. Ta ki, sağduyu ve bilim yaşamlarımıza hakim olana dek İstanbul’u çeperlerden başlayarak, kaldırım taşına varıncaya kadar enerji tasarrufu, çevre dostu dönüştürülebilen yapı malzemeleri, olabildiğince az ulaşım talebi, daha düşük sera gazı emisyonu ve elbette depreme ve genel olarak salgın ve diğer afetlere karşı fiziksel ve toplumsal dayanıklılık gibi ilke ve hedefleri gözeterek daha düşük nüfus ve yapı yoğunluğuyla ayrıntılı bir biçimde yeniden planlamak, tasarımlamak ve inşa etmek gerekiyor. Buradaki kaçınılmaz sorulardan birisi de tüm bu çaba ve harcamaların gerekliliği ve elde edilecek sonuca değip değmeyeceğidir. Tüm bunların yerine yoktan bir şehir inşa etmek daha az maliyetli olabilir ama İstanbul kolayca feda edilebilecek bir şehir değildir.

Büyük ihtimalle hiçbir zaman böyle bir çözüme gidilmeyecek, belirttiklerim yapılmayacak. Ancak, yine de yüksek bedellerle daha uzun bir zaman sürecinde bu ilkeler öyle ya da böyle hayata geçecek. Doğa, bozulan çevre ve azalan yaşam kalitesi sonucu oluşacak nüfus kayıpları ve nüfus hareketleri ile dünyadaki gelişmeler bu çözümleri zorlayacak. 


ARŞİV