Serra Güvengez
Yoğurtçu Parkı’nda, her Çarşamba birbirinden farklı konularla bir araya gelen Yoğurtçu Kadın Forumu’nda bu kez mutfak konuşuldu.
Mutfak tarihi deyince aklımıza ilk gelen yemeğin tarihi ve tarifi oluyor. Oysa bu yemeği pişiren birileri var. Evlerin içinde bulunan mutfaklarda bu işi kadınlar yapıyor. Mutfak kadınların emeklerinin saklandığı bir mekan olmasının yanı sıra aynı zamanda kadınlar arası ilişkilerin kurulduğu bir mekan. Neden burjuva mutfağı evin arka tarafında kuzeyde gizli, saklı bir yerdeydi? Ocak boyları bugünkü şeklini alana kadar, kadınlar ne kadar zorlukla karşılaştılar? Burjuva mutfağında, aşçı kadın ile ev sahibi kadın aynı efendiye mi hizmet ediyordu. Mutfaktaki yıkama, hazırlama, pişirme bölümlerinin ayrışması kadın emeğini nasıl etkiledi? Erkeklerin evde yemek yapmaya başlamaları mutfakta ne tür dönüşümlere yol açtı? İşte bu soruların yanıtları Necla Akgökçe’nin sunumuyla: Bir kadın alanı olarak mutfağın tarih içinde değişen anlamı forumunda verildi.
Kadının gündelik yaşamı üzerinden bir tarih yazılabilir mi? Sorusuna yanıt arayan ve bunu tezine taşıyan Necla Akgökçe, “Kadın Bakış Açısıyla Mutfağın Tarih içinde Evrimi” tezini SODİD (Sosyal Dayanışma ve İletişim Derneği)’nde anlattı.
Araştırma esnasında yazılan birçok mutfak kitabının, yemek tarihi kitabının, kültür tarihi kitabının, gündelik hayatın tarihi kitabının erkek egemen zihniyetle yazıldığını gözlemleyen Akgökçe bu yüzden mutfağı merkeze alıp bir kadın tarihi yazmaya karar vermiş.
“İLK TULUMBA SİSTEMİ EDİRNE’DE”
Alman köy evi planları üzerinden hareketle araştırmasını şekillendiren Akgökçe, ev planlarına bakarak mutfağın değişen konumuna göre kadının toplum içerisinde değişen yerlerini gözlemlemiş.
Tipik Türk Evi kavramında, Osmanlı evlerinde ana plana dahil olmayan mutfakta kadın emeğinin görünmediğini belirten. Akgökçe şöyle anlattı: Harem selamlık üzerinden şekillenen türk evinde mutfak genel olarak avlunun hareme bakan kısmında bağımsız bir alan olarak, bir kadın alanı olarak duruyor. İstisnai bir örnek olarak ise 17. Yüzyılda inşa edilmiş eski Edirne evlerini görüyoruz. Yine görülmeyen bir yere konumlandırmış olsalar da en alt kata sığdırılmış. Avrupa’da mevcut olmayan tulumba sistemi de eski Edirne evlerinin mutfağında mevcuttur. Akan suya ve yalaklara sahip olan bu mutfaklarda kadın emeğini kolaylaştırıcı unsurlar göze çarpıyor.
16.yüzyılda açık ocak sistemiyle tüm işlerini yürüten kadınlar, ocağın kapatılması ve ocak boyunun yükselmesiyle büyük bir kazanım sağlıyorlar. Fakat bunu kazanmak da yüzyıllar alıyor. Kadın sağlığı açısından son derece zararlı olan açık ocağın kapanmasıyla daha az eğilip bükülen kadın, ocak boyu da yükseldikçe pişirme alanını daha da modernleştirmiş ve harcadığı emek miktarını azaltmış. Evler fonksiyonuna göre ayrıştırılmaya başlandığı zaman ilk ayrı tutulan yer mutfak olmuş.
“GÖSTERİŞÇİ TÜKETİM”
Günümüzde şehirlerde kullanılan mutfak tiplerinin genel olarak 18. Yüzyıl sonu ve 19. Yüzyıl başlarında şekillendiğini belirten Akgökçe , ev kadını olgusunun ortaya çıkmasıyla birlikte mutfağın belirginleştiğini ve burjuva evinde sabit konuma geldiğini ifade etti.
Toplumdan topluma değişen bu alan, İngiltere’de zengin evlerinde geniş bir yer elde etse bile yine bağımsız bir alan olarak düşünülmüş ve kuytu köşeye itilmiş. Ve görünmezlik devam etmiş. Fransa’da da salondan uzak bir yere inşa edilen mutfak, burjuva açısından temsiliyette gösteriş ve gösterişçi tüketimin en yoğun yaşandığı bölge olmuş. Yine Almanya’da da çok gelişkin olmayan bir burjuva ailesini örnek veren Akgökçe, kendi zenginliklerini gösterebildikleri tek alan sofra olduğunu için kadınlar evde yardımcı da olsa mutfakta bulunmaya devam ettiklerini söyledi. Hatta bu döneme ait bir kadın dergisinde, mutfakta çalışmaktan yıpranan eller için ev kadınları kendi arasında bazı tarifler paylaşmış. Çünkü evin kadınının kırmızı, kuru ya da çatlak ellerle misafirlerine görünmesi burjuva erkeklerince aşağılanan bir durum. Kadınların ellerini iyileştirmeye çalışması, o evde hizmetçi olmasa bile varmış gibi gözükmesine sebep oluyor ve yine kadın emeği üzerinden bir gösteriş sunulmaya çalışılıyor. Bu arada mutfakta kullanılan eşyaların artmaya ve ayrışmaya başlamasıyla elbette kadının iş yükü de artmış. Salonda kurulmaya başlanan abartılı sofralar bir emek sömürüsü haline gelmiş.
Mutfağı, yemeğin pişirildiği alan, hazırlama ve yıkama merkezi olarak üç temel alana ayıran Akgökçe, mutfaktaki teknik gelişmelerin ilk kez başladığı alanın pişirilme alanı olduğunu söyledi. Hazırlama alanı bir kadın için çok daha önemliyken mutfakta en geç sabitleşen yer olarak kalmış. Kadınlar için yine son derece büyük öneme sahip temizleme alanı da en son özerkleşen alanlardan birisi oluyor.
İŞLEVSEL TASARIMIN İLK ADIMLARI
Necla Akgökçe, araştırmasında bir dönem Türkiye’de yaşamış ve mimarlık tarihinde bir devrim yaratmış, insan yaşamını her fırsatta daha iyiye götürmenin arayışı içinde olmuş Avusturyalı kadın mimar Margarete Schütte-Lihotzky’ye rastlamış. Diğer kadın ev içi mühendisler gibi Schütte de “Kadınlar ev işi yaparken nasıl daha az yorulurlar?” ,“Kadınlara göre bir mekan nasıl oluşturulabilir ?” sorularına cevap aramış ve “Ev Kadını” adında bir kitap yazarak Frankurt Mutfağı’nın standartlarını belirlediğini belirlemiş. Ev planlarının, kadınların ihtiyaçlarına ve boy ölçüsüne göre oluşturulmasını savunan Schütte, bakliyatların nasıl uzun ömürlü saklanacağına kadar bir plan oluşturmuş ve günümüzde kullandığımız hazır mutfakların mucidi olarak gösterilmiş.
Ortaçağ döneminde Avrupa’da insanlar birbirlerine misafirliğe gittiğinde çatalını da yanında götürürlermiş. Her ailenin bir çatalı olduğu için bunu evi geçindiren erkeğe verirlermiş. Kadınların hamura ve şekere yönelmesinin toplumsal cinsiyet açısından bir anlamı vard. Kıtlık sebebiyle et gibi pahalı ve az tüketilen yiyecekleri erkekler tüketmeye başlayınca kadınlar da daha tok tutan alternatifleri arama yoluna gitmişler.