Bazı kitaplar vardır, okurken içimizden “Ben bunu neden daha önce düşünmedim?” dedirtir. “Mutfak Aletleri Kitabı – Teknoloji, Toplum, Tasarım” tam olarak böyle bir kitap. Buzdolabının aslında bir dönemin prestij göstergesi olduğunu, bulaşık makinesinin reklamlarda mutlu kadının simgesi olarak sunulduğunu ya da kahve makinesinin yalnızlıkla ilişkilendirildiğini okuyunca, evde sessizce çalışan bu aletlere başka bir gözle bakıyorsunuz.
Defne Karaosmanoğlu, Leyla Bektaş Ata ve Bahar Emgin’in kaleme aldığı Everest Yayınları etiketiyle çıkan bu kolektif çalışma, gündelik hayatın görünmez ayrıntılarından biri olan mutfak aletlerine toplumsal cinsiyet, teknoloji ve kültürel temsil ekseninde bakıyor.
Kitabın yazılış amacı da önsözünde şöyle belirtiliyor: Leonore Davidoff, sosyologları mutfak lavabosuyla ilgilenmeye çağırır. Sıradan ve önemsiz görünenin ardını sorgulamanın açabileceği muazzam imkânlara vurgu yapar. Biz de bu kitapta mutfağı merkeze yerleştirdik ve her gün kapağını defalarca açıp kapadığımız buzdolabını, zorunlulukla, yaratıcılıkla ve/ya da maharetle başına geçtiğimiz ocak ve fırını, doldurup yerleştirme mesaisi yaptığımız bulaşık makinesini, raftan indirmeye değer mi diye kararsız kaldığımız rondoyu ve diğer küçük ev aletlerini ve düğmesine basıp kendimize kaldığımız ya da dostlara karıştığımız kahve makinesini inceledik. Her bir aletin içinden çıktığı dönemin politik koşullarını, tanıtımlarında öne sürülen argümanları ve işaret edilen hayalleri, ortaya çıkardıkları ya da dönüştürdükleri toplumsal cinsiyet rollerini, kısacası ilgili alet nezdinde üretilen anlam ve söylemleri ele aldık.”
“TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNE BAKIŞ”
“Mutfak Aletleri Kitabı”, Türkiye’nin 1930’lardan 2020’lere uzanan 90 yıllık medya ve kültür arşivine yaslanıyor. Ulusal gazeteler, kadın ve teknoloji dergileri, film sahneleri, televizyon reklamları ve sosyal medya içerikleri dikkatlice incelenmiş. Kitapta yalnızca görsel ve yazılı kaynaklar değil, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa ve Ankara’da yaşayan kadınlarla yapılmış sözlü tarih görüşmeleri de yer alıyor. Çünkü kitabın tek meselesi mutfakta kullanılan aletlerin tarihini anlatmak değil, kitap aynı zamanda Türkiye modernleşmesini, sosyal, kültürel değişimleri ve toplumsal cinsiyet meselesini de mercek altına alıyor.
Diğer yandan kitap mutfak aletlerinin tarihsel gelişimini ele alırken aynı zamanda bu nesnelerin nasıl pazarlanıp temsil edildiğini inceliyor. Mesela reklamlarda, bir dönem buzdolabının “statü göstergesi”, fırının “huzuru” bulaşık makinesinin “kadını mutlu eden kurtarıcı” olarak konumlandırılması gibi.
“Mutfak Aletleri Kitabı”, yalnızca bir teknoloji ya da tarih kitabı değil. Gündelik hayatın merkezine yerleşmiş mutfak aletleri üzerinden Türkiye modernleşmesine, kadınlık-erkeklik rollerine, sınıf farklarına ve görünmeyen ev içi emeğe dair çok yönlü bir analiz.
KİTAPTAN ALINTILAR
BUZDOLABI
Buzdolabı teknolojisi, Türkiye piyasasına yoğun olarak 1930'larda Kelvinatör, Frigidaire, General Electric gibi uluslararası markalar aracılığıyla girer. Dönemin gazetelerinde elektrikli aletlerden ampul ve buzdolabı reklamları yoğunluktadır. Çekirdek aileleri hedef kitlesine yerleştiren bu reklamlar, erkeği buzdolabı teknolojisinin "bir bileni", teminat vereni ve satın alıcısı, kadını da kullanıcısı olarak işaretler. Gıdanın sağlıklı şekilde korunup korunmadığını elinde mikroskopla inceleyen, buzdolabının motoruyla poz veren erkekler¹ "sıhhati[m]izin koruyucusu" olarak tanımladıkları bu ürünün yanında sırtında silahla nöbet tutar, ürünün uzun garanti süresi olduğunun müjdesini verirler. Bu örnekler, erkeklerin buzdolabıyla ilişkisinin büyük oranda evin dışında kurulduğunu gösterir.
Erkekleri işten eve geldikleri zaman hoş tutmaya yönelik reklamlara da çok sık rastlanır: Sıcak bir yaz günü, iş ortamında olduğunu tahmin ettiğimiz kravatlı bir erkeğe “(...) evinize geldiğiniz zaman soğuk bir şey içmek imkânını bulamıyorsunuz! Fakat komşularınız Frigidaire sayesinde bütün meşrubatını gece gündüz soğuk olarak içiyorlar. Siz de sıcağa daha fazla tahammül edecek misiniz?” diye sorulur. Bu soruda erkeğe bireysel konforu üzerinden seslenilirken sosyal çevresi işaret edilerek onlardan geri kalmaması salık verilir. (….)
Bu dönemin buzdolabı reklamlarında kadınlar ise iki şekilde karşımıza çıkar: Ya mutfak önlüğünü takıp servis yapar ve ev halkının (özellikle de çocuklarının) sağlıklı beslenmesi için didinirler ya da çok şık kıyafetler, özenli saç ve makyajlarıyla açık buzdolabının önünde ağırladıkları misafirlerine bu teknolojinin özelliklerini anlatırlar. Bu reklamlar, Cumhuriyet kadınının her şeyden önce anne ve ev kadını olduğunu hatırlatırken, işten eve dönen erkeği rahat ettirecek "aile yuvası"nın inşasındaki rolünü öne çıkarırlar. Ev kadınlarına, "Yaz mevsiminin ağır sıcaklarına tahammül edecek misiniz? Aileniz efradının soğuk meşrubat içmekten ve sıhhi me’kulat yemekten mahrum kalmalarına razı olacak mısınız?” diye seslenilir.
FIRIN VE OCAK
1940’ların yemek tariflerinde elektirikli fırın yer almaya başlar. Gerek yeni gerekse elden çıkarılan eşyalar arasında havagazıyla çalışan fırınların ilanına rastlanır. Ocak ve fırın, bu dönem reklamlarında evdeki huzur ve istirahati temsil eder.
(…)
Elektrikli fırınlar, yemeğin pişirilmesinde bütün sorumluluğu üstlenmiş gibidir: “Aklı başında bir aşçı gibi hareket eder. Çünkü oraya pişmek veya kızarmak için zamanı ve sıcaklığı ayar edilerek konan bir şeyi pişirip kızarttıktan sonra fırın kendi kendine sönmekte ve söndüğü zaman bir zil çalarak işin bittiğini haber vermektedir.”
Elektrikli ev aleti reklamlarında ev işlerinin monotonluğu, bitimsizliği, mecburiliği yerini, yapılan işten zevk almaya, mutluluk duymaya, huzura bırakır. Özellikle 1960'lara gelindiğinde yapılan işten zevk alma, farklı markalar tarafından öne çıkarılan bir vaat haline gelir. Bu dönem reklamlarında zorunluluktan yemek pişirilmez; "bütün dünyanın hayran olduğu" havagazı ve bütan gazıyla çalışan bu fırınlarla yemek pişirmek muhakkak bir "zevktir". Dünyanın her yerindeki kadınlar bu fırınları kullandıkları için mutlulukla dans ederler.'
MİKRODALGA
1940'larda ABD askeri uzmanları birkaç kilometre mesafedeki uçan cisimleri tespit edebilmek için radar işlevi görebileceğini düşündükleri mikrodalgalarla deneyler yapmaya koyulurlar. Neredeyse evrensel olarak kabul görmüş tarih, mikrodalga fırının bu zamanlarda icat edildiğini söyler. 1945'te bir gün ABD radar şirketi Raytheon'da çalışan mühendis Percy Spencer, atıştırmak için cebinde taşıdığı çikolatayı çıkarmamış olsaydı belki de bugün mikrodalga fırını konuşmuyor olacaktık. 1954'te Raytheon şirketi otel ve restoran, 1967'de ise ev için ilk mikrodalga fırınları kullanıma sunar.1970'lerde mikrodalga fırın, ABD hanelerinin onda birinden daha azında mevcutken 1980’lerde yüzde 25’e, 1990’ların sonuna doğru ise yüzde 90’lara ulaşır.
(…)
Mikrodalga, 1990’larda Türkiye pazarına biraz gecikmeli de olsa Batıdakine benzer bir serüvenle giriş yapar. Vestel, ünlü illüzyonist Sermet Erkin’i reklam yüzü olarak kullandığı tanıtımlarında “ Haydi, astık siz de Mikrodalga Fırın alın. Yıl 1990. Siz de hızlanın!” diyerek kullanıcıları zamana ayak uydurmaya davet eder.
BULAŞIK MAKİNESİ
Türkiye piyasasına büyük oranda 1960’larda giren bulaşık makinesinin yaygınlaşmaya başlaması 1980’lerin sonunu bulur.
(…)
Beyaz eşya markaları doğrudan kadın kullanıcıları hedefleyerek reklam verir ve onları özgürleştirecek (!) ürünleri müjdeler. Arçelik, “Atın eldivenleri!” diye çağrıda bulunur kadınlara. 1990’lı yılların reklamlarında ve farklı medya içeriklerinde ayrıcalık olarak nitelenir.
(…)
Erkekler birçok reklamda bir aile ferdinden ziyade bir bilen pozisyonunda (dış ses, beyaz önlüklü uzman) karşımıza çıkarlar ve ürünü, esas kullanıcı olan evin kadınına tanıtırlar.
KÜÇÜK EV ALETLERİ
Elektrikli küçük mutfak aletleri üreticisi Moulinex firmasının tarihi, kurucusu Fransız mucit Jean Mantelet'nin başından geçen tatsız bir hadiseye dayandırılır. 1930'lu yılların başında bir akşam yorgun argın işten eve dönen Mantelet, eşinin sofrada hazır ettiği patates püresinin topak topak olduğunu fark eder. İştah kaçıran bu sorunu gidermek üzere teknik bilgi ve becerilerini devreye sokan Mantelet Moulin-légume olarak bilinen manuel öğütücüyü geliştirir.
(…) Moulinex'in Avrupa pazarına başarıyla tanıttığı elektrikli blenderı ilk ortaya çıkaran ismin ise hareket-zaman etütleri ile mutfakta verimliliği artırma çalışmalarından tanıdığımız Lillian Gilbreth olduğu rivayet edilir. Pedallı çöp kovalarının ve buzdolaplarının içine yerleştirilen rafların da mucidi olan Gilbreth'in mühendislik kariyeri anlatılırken on iki çocuk annesi olduğu detayı atlanmaz.' Moulinex'in, varlığını patatesleri iyice ezemeyen Mrs. Mantelet'nin özensizliğine borçlu olması gibi, elektrikli blenderı ortaya çıkaran Bayan Gilbreth'in yaratıcı dehası da on iki çocukla hem ev hem iş hayatına yetişmeye çalışan bir annenin zamanla imtihanıyla açıklanır. (…)
Türkiye'de 1970'li yıllarda tek tük gazete ve dergi sayfalarında görülmeye başlayan reklamlarda blender ya da mutfak robotlarının mamadan mayoneze kadar pek çok yiyeceği kolayca hazır ettiği anlatılır. Ancak ürünün iyice yaygınlaşması için 1990'ları beklemek gerekecektir.