Market raflarında dolaşırken artık sadece bir ürün seçmiyoruz; kalabalık bir bilgi dünyasının içinde kayboluyoruz. Her paket, her kutu bize bir şey anlatıyor: “Doğalım”, “katkısızım”, “anne tarifiyle hazırlandım”, “temiz içerikliyim”… Ancak bu parlak ifadelerin hangisi gerçekten ürünün içeriğini yansıtıyor, hangisi yalnızca etkili bir pazarlama dili? Bu sorunun yanıtı çoğu zaman ambalajın arka yüzünde, küçük puntoların arasında gizli. Fakat tüketicinin burayı okuyacak zamanı yok ya da bilgi kirliliği nedeniyle neyi nasıl değerlendirmesi gerektiğini bilmiyor. Tam da bu nedenle, sade, anlaşılır ve güvenilir bilgiye duyulan ihtiyaç hiç olmadığı kadar büyük. Türkiye’de hazır gıda pazarı hızla büyürken, tedarik zincirleri uzuyor, içerik listeleri kabarıyor, yeni katkı maddeleri hayatımıza giriyor. Bu karmaşa içerisinde doğru bilgiye ulaşmak bir lüks değil, temel bir tüketici hakkı hâline geliyor. Buğday Derneği de 20 yılı aşkın süredir tam olarak bu ihtiyaca odaklanıyor.Buğday Derneği Gönüllü İletişim Ekibi’nden Gülnakış Demiren, Türkiye’de etiket okuryazarlığının mevcut durumunu, tüketicinin en çok hangi noktalarda yanıldığını, sıkça kullanılan pazarlama ifadelerinin ardındaki belirsizlikleri ve herkesin uygulayabileceği temel bir “etiket okuma rehberi”ni anlattı.
-Hazır gıda etiketlerinde yer alan bilgileri anlamak neden bu kadar kritik? Türkiye’de tüketici bilinci hangi noktada?
Bugün market rafları geçmişe göre çok daha kalabalık; ürünlerin çoğu uzun tedarik zincirlerinden geçiyor, pek çok işlem görüyor ve karmaşık içerik listelerine sahip. Türk Gıda Kodeksi etiketlerin doğru bilgi taşımasını zorunlu kılsa da, modern gıda sistemi tüketicinin karşısına her gün yeni terimler, yeni iddialar ve yeni pazarlama diliyle çıkıyor. Bu nedenle etiket okumak artık sadece bir tercih değil, temel bir tüketici hakkı. Türkiye’de yapılan çalışmalar, tüketicinin etikete baktığını ancak bilgiler arasında kaybolduğunu gösteriyor. Bilgi kirliliği, karmaşık teknik terimler ve agresif pazarlama, tüketicinin doğru değerlendirme yapmasını zorlaştırıyor. En çok dikkat çeken kelimeler “doğal”, “katkısız”, “şeker ilavesiz” gibi pazarlama ifadeleri; fakat önemli olan arka yüzdeki içindekiler listesi ve besin değeri tablosu.
Buğday Derneği 20 yılı aşkın süredir etiket okuryazarlığını güçlendirmek için çalışıyor. “Etiket Hafiyeliği” kavramını ilk kez 2000’li yılların başında Buğday Ekolojik Yaşam dergisindeki bir makalede kullandık. O günden bu yana, etiketlerin gerçekten ne söylediğini sade bir dille anlatan içerikler üretiyoruz. Bugün hâlâ e-bültenlerimizde “Etiket Hafiyesi” köşesini aynı kararlılıkla sürdürüyoruz.
-Özellikle hangi ürünleri inceliyorsunuz?
Biz ürünleri değil, ürünlerin içindeki bileşenleri, kullanılan yöntemleri ve işleme süreçlerini ele alıyoruz. Buğday Derneği olarak en temel prensibimiz herhangi bir markayı hedef göstermeden tüketicinin, etiket üzerinden gıdanın gerçek bilgisini okuyabilmesine yardımcı olmak. Amacımız; içindekiler listesindeki maddeleri anlamlandırmak, aroma, renklendirici, kıvam artırıcı gibi bileşenlerin neyi işaret ettiğini açıklamak, işlenmiş gıdanın hangi aşamalardan geçtiğini sade bir dille anlatmak, mevsimsellik, doğallık, yerellik gibi temel ilkeleri hatırlatmak.
OKUMA REHBERİ İÇİN ÜÇ ADIM
-Marketten bir ürün aldığımızda onu nasıl okumalıyız? Pratik bir “etiket okuma rehberi” hazırlamış olsanız ilk üç maddesi ne olurdu?
Bilinçli tüketici olmak, hem sağlığımız hem de ekolojik sistem için kritik. Etiket okuryazarlığı da bu bilinçlenmenin en güçlü aracı. Buğday Derneği’nin 20 yıldır savunduğu “Etiket Hafiyesi” yaklaşımını üç adımda özetleyebiliriz:
İçindekiler listesinden başlayın: Liste ne kadar kısa ve tanıdıksa o kadar iyi. Evde hiç kullanmadığınız, çok teknik isimli maddeler fazlaysa ürün yoğun işlem görmüştür.
İlk üç maddeye bakın: Ürünü belirleyen bu üçlüdür. Şeker, glukoz-fruktoz şurubu, palm yağı veya “aroma” üst sıralardaysa o ürünün “doğallık” iddiası gerçeği yansıtmayabilir.
Ön yüzdeki iddialara değil, arka yüzündeki sayılara bakın: “Şekersiz” yazabilir, ama ürünün toplam şeker miktarı yüksek olabilir. “Light” yazabilir ama doymuş yağ miktarı dikkat çekebilir. Besin değeri tablosu gerçeği söyler.

-Hazır gıda etiketlerinde en sık karşılaştığınız “yanıltıcı” ifadeler neler?
“Doğal”, “katkısız”, “temiz içerik” gibi kelimelerinin bilimsel bir karşılığı yok, bu pazarlamanın ürettiği bir dil ve en yaygın görülen uygulamalar bunlar. Etiketlerde çok sık; doğal, katkısız, anne tarifi, ev yapımı, temiz içerik, gerçek meyve tadı gibi ifadelere rastlıyoruz. Bunların bir kısmının mevzuatta tam karşılığı yok; tüketicide çok olumlu bir duygu yaratıyor ama her zaman sade, temiz, az işlem görmüş ya da mevsimsel bir içerik olduğu anlamına gelmiyor. Etiket Hafiyesi’nin yaptığı şey; ürünleri kategorize etmek değil, etiketin üzerinde yer alan içeriğin tüketici için nasıl daha okunaklı hale getirilebileceğini anlatmak. Bizim için temiz içerik; kısa, anlaşılır, tanıdık bir içerik listesi demek. Bu kelimeler net tanımlara dayanmadığında tüketicinin kafası karışıyor. Bir ürün meyveli olarak sunulabilir ama içindeki meyve oranı çok düşük olabilir, bir ürün şeker ilavesizdir ama doğal şeker oranı yüksek olabilir.
Sizce Türkiye’deki gıda mevzuatı ve denetim mekanizması bu konuda yeterli mi?
Mevzuat açısından bakıldığında Türkiye oldukça kapsamlı bir sisteme sahip. Besin değeri tablosu zorunluluğu, alerjen bildirimleri, yanıltıcı ifadelere ilişkin yasaklar, taklit–tağşiş yapan firmaların ifşası gibi. Ancak güçlü bir mevzuat tek başına yeterli değil. Hammadde kaynağı, aroma ve renklendirici türleri, işlem teknikleri gibi bilgilerin tüketici tarafından daha kolay ulaşılabilir ve anlaşılır olması gerekiyor.“Doğal”, “katkısız”, “ev yapımı”, “temiz içerik” gibi ifadelerin ortak, bağlayıcı tanımlarla netleşmesi önemli. Bilinçli tüketici olmak, hem sağlığımız hem de ekolojik sistem için kritik.