Objektifler at koşturan faytonlara çevrildi

Yönetmen Melih Kosif, “Fayton” isimli belgeseliyle, Adalar’da hapsedilmiş atların hikâyesini anlatıyor…

01 Eylül 2016 - 17:29
Aysel KILIÇ
Adalardaki faytonlar bu defa da bir belgesel ile gündemde. Yönetmen Melih Kosif, “Fayton” (The Cart) isimli belgeseliyle, faytonlara koşturulan atların yaşadıklarına ayna tutuyor.  Atların çalıştırılma koşulları ve yaşam hakkı ihlalinin konu edindiği belgesel, hayvan hakları aktivistlerinin anlatımlarıyla da pekiştiriliyor. “Fayton” belgeseli 11 Ağustos’ta Taksim’de İnfial’de düzenlenen bir etkinlikte gösterildi.  Biz de hem belgeseli izledik hem de hayvan hakları aktivisti, yönetmen Melih Kosif ile Fayton Belgeseli” üzerine sohbet etme fırsatı yakaladık.

● Belgeseli izledik ama yine de yönetmenine de sormak isteriz: Ne anlatıyorsunuz Fayton’la?
Fayton, Adalar’da hapsedilmiş atların hikâyesini anlatıyor. Araba çekmek, insanları eğlendirmek atların orada olmasının tek nedeni. Hayatta kalmak için üstesinden gelmeleri gereken kondisyonlar hiç kolay değil ve bu belgesel onların hikâyesini anlatıyor.

● Fayton belgeseline nasıl karar verdiniz?
Hayvan hakları konusunda bilinçlendiğimde ilk aldığım karar vejetaryen ve ardından vegan olmak oldu. Çünkü insan sevdiği şeyi öldürmez, yemez… Sonra aktivistlerin eylemlerine destek oldum. “Faytona binme, atlar ölüyor” eylemlerine katıldım. Yapılan eylemleri kameramla kayda aldım. Çünkü eylemler tek başına yetmiyor. Atların yaşadığı sorunları herkesin bilmesi için ben de bir belgeselle katkı sunmak istedim.
Belgesel hazırlama konusunda avantajlıydım. Çünkü zaten bu alanda okuyordum. Bahçeşehir Üniversitesi’nde sinema televizyon bölümü öğrencisiydim. Mezuniyet projesine bir belgesel hazırlamamız istendi. Ben de Adalar’daki faytonları konu olarak önerdim. Kabul gördü. Çünkü faytonlar yıllardır bir tartışma konusu. Projem için uzun bir süre Adalar’a gidip geldim; çekimler yaptım, arşiv görüntüleri topladım, medyada yer alan haberleri takip ettim… 2014’te başladığım çalışmayı 2016 Mayıs ayında bitirebildim.

● Fayton konusunu işlemek zor olmadı mı?
Elbette zor oldu ama birilerinin bir yerden başlaması gerekiyordu. Daha önce de birkaç fayton belgeseli yapılmıştı ama hiçbiri atların yaşadığı acıları anlatmamıştı. Eminim ki faytoncular o belgeselleri çok sevdi. Çünkü etliye sütlüye dokunmayan, faytonların eğlence aracı olarak gösterildiği belgesellerdi. Ama benim belgeselim öyle değil. Hayvan hakları çerçevesinden bakıyorum. Atların yaşadığı acıları gösteriyorum...

● Fayton kazaları ve at ölümlerini görüyoruz belgeselinizde…
Ne acı ki öyle. İzlerken tüyleri ürperiyor insanın. Denizlerde ölmüş at cesedi, ormanlarda donmuş atlar… Doğum yaptıktan sonra, hemen koşturulduğu için yaşamını yitiren atlar… Bu görüntüler izleyiciyi rahatsız edecek… Belki o zaman herkes kendi çapında bir şeyler yapmaya başlayacak, belki sırf zevk olsun diye atlı faytonlara binen insanlar bir daha binmeyecek…

● Belgeselde elektrikli faytonları da tanıtıyorsunuz…
Evet, belgeselde, 2012’de gündeme gelen ama bir türlü hayata geçirilmeyen elektrikli faytonlara yer verdim… Elektrikli fayton, atlı faytonlara alternatif olabilir, diye düşünüyorum. Çevre dostu, sağlıklı olan bu fayton aynı zamanda çok ekonomik ve kullanışlı olacaktır. Fayton görünümünde ve sadece önünde at olmayan bu araç, atlı faytonlarla aynı şeye hizmet edecektir. İnsanlar bu faytonla adayı gezebilecek; hem de daha rahat bir yolculukla. Çünkü frenleri olan bu faytonların kaza yapması da atlı faytonlara göre daha az olacaktır. Bir diğer önemli nokta da arabacılar işlerini, mesleklerini bırakmamış olacaklar… Adalar için bu faytonlar düşünülmeli…

● Avrupa’da nasıl bu durum?
Kimi yerde atlı faytonlar kimi yerde de elektrikli faytonlar var. Ama atlı faytonlar Adalar’dakilerle kıyaslanamaz bile. Hiçbir zaman atlı faytonları desteklemem, sadece Adalar’daki tablonun anlaşılması için örnek vereceğim. Avrupa’daki faytonları çeken atlar oldukça büyük ve güçlü. Ama Adalar’daki atlar yarışlarda dereceye girememiş, boyu kısa kalmış, beslenme ve bakımı iyi yapılmamış atlar… Avrupa’daki faytoncular eğitimler alıyor, ehliyet sahibi oluyorlar ama burada babadan oğula geçen bir faytonculuk var.

● Belgeseliniz nerelerde gösterilecek?
Aslında bir yerde gösterilmeli mi bilmiyorum. 19 dakikalık olan belgeselimi daha çok sosyal medya üzerinden insanlara ulaştırmayı düşünüyorum. Belki birkaç festivale de gönderebilirim. Amacım, atların çektiği çileden, acılardan haberdar olmayan insanlarda biraz olsun farkındalık yaratmak. Sürekli adaya giden, bisiklete binen, doğayı gezen insanlar orada toz pembe bir ada görüyorlar ama gerçekte Büyükada öyle bir yer değil.  Atların yaşam haklarının elinden alındığı korkunç bir ada gerçekliği duruyor karşımızda. Eminim ki Adalılar da bu durumdan rahatsız.

ARŞİV