Çocuklar için birbirinden farklı içeriklere sahip atölyeler ve etkinlikler düzenleyen Kadıköy Belediyesi Halis Kurtça Çocuk Kültür Merkezi, yetişkinlere yönelik aydınlatıcı ve yol gösterici senimerlere ve söyleşilere de ev sahipliği yapıyor. Bu seminerlerden biri de Çocuk Dünyasına Yolculuklar başlığı altında gerçekleşen Oyun ve Çocuk: Çocuk Oyununa Yetişkin Müdahalesi’ydi. Boğaziçi Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü’nde öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mine Göl Güven’in konuşmacı olduğu seminerde katılımcılarla önemli bilgiler paylaşıldı.
Yrd. Doç. Dr. Mine Göl Güven, katılımcılara “Oyunu bir cümle nasıl tanımlarsınız?” sorusunu sorarak seminere başladı. Katılımcılar ise soruya verdikleri cevaplarla oyunu şöyle tanımladılar: “Özgürlük, hayal gücü, eğlence, yaratıcılık, mutluluk, arkadaşlık, beceri, iletişim, sosyalleşme, ebeveynsiz gelişim, içgüdü...” Verilen yanıtlar üzerine Güven, “Çocuğun oyununun tanımını sizlerle ile birlikte keşfedelim istedim.” dedi.
“SUYA BASMA, AYAĞIN ISLANIR”
Bilim insanlarının oyun tanımlarına da yer verdiği seminerde Mine Göl Güven, sosyalleşme adına birlikte oyunun çok önemli olduğuna ve oyun alanının materyallerle zenginleştirilebileceğine işaret etti, “Ama biz yetişkinler olarak daha çok müdahaleye yöneliyoruz. Fiziksel olarak zarar görebileceklerini düşünerek hızlı koşma, atlama ve zıplama diyebiliyoruz. Bu yaptığımız rehberlik değil. Durdurma dediğimiz davranışa yöneltiyoruz. Hoplamalarına ve zıplamalarına izin vermeliyiz. Kendi kararını verebilecekken ‘suya basma, ayağın ıslanır’ diyoruz. Ayağının ıslandığını görmeli. Bir şeyleri denemeleri gerekiyor.” diye konuştu.
TEŞEKKÜR ET! LÜTFEN DE!
“Erken medenileştirme dediğimiz bir durum var.” diyen Yrd. Doç. Dr. Mine Göl Güven, konuşmasına şöyle devam etti; “Sürekli didaktik bir şekilde teşekkür etme ve lütfen deme ile onları sosyal ortamlara hazır hale getirmek gibi bir durum söz konusu. Bu da yanlış. Birincisi biz ne kadar sosyaliz ki çocuklardan da bunu istiyoruz. Çocuklar birçok sosyal davranışı bizden öğreniyorlar. Bunu görmemiz gerekiyor. Örneğin lütfen diyor muyuz, teşekkür ediyor muyuz, paylaşıyor muyuz, sıramızı bekliyor muyuz ya da sıramızı veriyor muyuz. ”
“OYUN ÇOCUĞUN İŞİDİR”
Maria Montessori’nin “Oyun çocuğun işidir” dediğini hatırlatan ve “Biz nasıl çalıyorsak. Onlar da oyun oynuyor.” diyen Mine Göl Güven, teknoloji kullanımı ile birlikte çocukların çok sabitlendiğine ve artık hareket etmediklerine dikkat çekip, “Biz araştırmacılar obezite ile hareketsizliğin direk bağlantısını kurduk. Hareket olmayınca tabiî ki arkasından kilo geliyor. İşin ilginç tarafı hareket ile düşünmenin bağını da kurmaya başladık. Çocuklar muhakeme etme, neden ile sonuç ilişkisini kurabilme gibi bir takım bilişsel özellikleri de kaybetmeye başlıyor. Çocukları pasifize ediyor, tembelleştiriyor ve yaratıcılığı engelliyor. Dili de engelliyor. Çünkü sürekli dinleyici konumunda tutuyor. Ekranın böyle zararlı bir tarafı var. Güzel uygulamalar da söz konusu. Ama bunun için de bilinçli olmak gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Yapılandırılmış ve neyin nereye takıldığının çok belli olduğu oyuncaklardan biraz kaçınılması gerektiğini dile getiren Güven, çocuğun dokunması, hissetmesi, yeniden oluşturması ile bir şeyleri bozmasının ve farklı bir şekle sokmasının sağlanması gerektiğine işaret etti, “Kum, taş, çalı, ot, midye kabuğu, tahıllar, makarna gibi zengin malzemeler ile bunlar yapılabilir.” dedi.
“SÜREKLİ GÖZLEMCİ OLMALIYIZ”
Mine Göl Güven, “Çocukların gelişimleri müthiş bir hıza sahip. O yüzden ebeveynler çocuğu tanımak için sürekli izlemeli ve gözlem yapmalı. Biz ise çocuğu tanımadan hemen nasıl destekleriz telaşındayız. Çocuk hangi noktalarda çekimser ve kararsız kalıyor; bize ne zaman soru soruyor. Öncelikle bunları bir gözlemleyelim.” diye konuştu. Çocuk oyun alanlarını plastikten yapılmış kaydırağın ve salıncağın oluşturduğunu söyleyen Mine Göl Güven, çocukların parklarda saklanması ve tırmanması gerektiğini de bu nedenle çocuklara alanlar oluşturulmasının üzerinde durdu. Seminer paylaşılan önemli bilgilerin ardından soru ve cevap bölümü ile son buldu.