Geçtiğimiz yıl hizmete giren ve 700 öğrencinin eğitim gördüğü Kadıköy Bilim Sanat Merkezi(BİLSEM) “Tübitak 4006 Bilim Fuarı”nı 27-28 Nisan 2018 tarihlerinde gerçekleştirdi. Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu’nun açılışını yaptığı fuarda; farklı yaş gruplarından öğrenciler bilim, sanat ve felsefe alanında yaptıkları projeleri katılımcılarla paylaştı. Projelerin arasında öne çıkanlardan biri de Eda Orakçı, Işıl Pınar Evcimen ve Mahir Erbulan’ın felsefe projesiydi. Felsefe öğretmeni Betül Dünder’in danışmanlığında yürütülen proje kapsamında Eda Orakçı antik dönem filozoflarını, Işıl Pınar Evcimen Rönesans dönemi düşünürlerini, Mahir Erbulan ise 19 ve 20.yy filozoflarının portrelerini ve düşünce dünyalarını katılımcılara anlattılar. Gazete Kadıköy olarak Betül Dünder ve öğrencileriyle söyleştik. Orakçı, Evcimen ve Erbulan, felsefeyle ilişki kurduktan sonra hayatın her alanında daha sorgulayıcı bir düşünme biçimi geliştirdiklerini ifade ediyorlar.
“TARTIŞIYORLAR VE SORGULUYORLAR”
Dünder’in verdiği bilgilere göre Kadıköy BİLSEM’de her öğrenci haftada iki saat felsefe dersi alıyor. Ancak bu daha çok tartışma ve öğrenme üzerine kurulu bir yöntem. Çünkü kimse sınava tabi tutulmuyor. Dünder, çocuklarda felsefe eğitiminin yöntemini şöyle açıklıyor: “Felsefe, bilim sanat merkezlerinde biraz amiral gemisi gibi çünkü; düşünüyoruz diyoruz ama düşündüğümüzü nasıl becerebildiğimize dair hiçbir bilgimiz yok, yoğunlaşmış bir düşünce duygumuz yok. Düşünüyoruz ve geçiyoruz ya da fikir üretiyoruz, başkasından duyduklarımızı fikir ediniyoruz. Bilim sanat merkezlerinde şöyle bir yönerge var; felsefe öğretmenleri olarak bir araya geliyoruz. Öğrencilerimizin potansiyeli dâhilinde bir çalışma planı çıkarıyoruz.”
Türkiye’de felsefe eğitiminin çok geç başladığını ifade eden Dünder, “11. sınıfta felsefeyle karşılaşıyor gençler. Hem aile içerisinde hem de belirli eğitim kurumlarında verilen eğitim genel olarak sorgulamaya yönelik olmuyor. Burası mevcut sistematik eğitimin dışında alternatif bir yer. Bunun her yere yayılmasını istiyoruz. Tamamıyla özel eğitim alanı olan bilim sanat okullarında, özel eğitim öğrencisi grup şeklinde çalışır ama burada öğrenci sayımız çok yüksek eğer başka bir ilçede de benzer bir merkez açılırsa daha sağlıklı olacak. Biz öğrencilerimizin merak ettikleri her şeyi öğrenmelerini ama merakın geri dönüşünün kendilerine yük olmamasını istiyoruz.” diyor.
Çocukların düşüncelerini özgür bir şekilde ifade etmelerinin gerekli olduğunu söyleyen Dünder şunları söylüyor: “Sadece çocuklar için felsefe değil, çocuklar için edebiyat, çocuklar için şiiri de kurmamız gerekiyor. ‘Şiirin dili, felsefenin dili anlaşılmaz’ deyip, ön yargıyı geliştiriyorlar. Ama biz burada savaş ve barış meselesini şiir okuyarak, felsefe konuşarak kavramsal boyutta tartışıyoruz.”
Kadıköy Belediyesi’nde çocukların da dâhil olduğu bir “Birlikte Düşünme Topluluğu” kurulması önerisinde bulunan Dünder, “Burada sorgulayıcı bir modeli ile düşünme temrinleri yapılmalı. Özgüvenli, ilerici dogmaları sorgulama cesareti taşıyan insanlar bunu paylaşacaktır.” şeklinde konuşuyor.
KADIN FİLOZOFLARIN İZİNDE
Eda Orakçı, Üsküdar Amerikan Lisesi’nde hazırlık sınıfı öğrencisi. Orakçı’nın hazırladığı projede antik dönem filozoflarının portreleri yer alıyor çünkü Orakçı’nın antik dönem düşünürlerine ayrı bir ilgisi var. Bu ilgiyi şu sözlerle açıklıyor; “Hepimiz farklı konuları ve farklı dönemlerde yaşayan filozofları inceledik. Benim çalışmamda da Sokrates öncesi ve geç dönem düşünürleri var. Tales’ten Platon’a kadar... Hep modern dönem filozoflarıyla ilgileniyordum çünkü 2 bin yıl önce yaşamış birileri bana daha ürkütücü geliyordu. 6. sınıfta ilgilimi çekmiyorlardı ama şimdi antik dönem filozoflarına daha çok ilgi duymaya başladım. Düşüncelerine alışık olmadığımdan kaynaklanıyor olabilir. Kitaplar yazılmadan önce bu insanların düşünceleri vardı ve bence asıl temeli onlar oluşturdu. Temelden başlamanın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.”
Orakçı, felsefe tartışmanın hayatını daha eğlenceli hale getirdiği görüşünde. Orakçı, “bu yıl ilk defa projeye geçtim ve eski yıllardaki felsefe dersinde daha çok filozoflar üzerinden ya da farklı düşünceler üzerinden ilerliyorduk. Şimdi ise daha çok kendi düşüncelerimizi oluşturmaya başladığımız hissettim ve bu bana daha eğlenceli geldi.” diyor.
Orakçı’nın projesinde yer alan önemli ayrıntılardan biri de ismi çok fazla anılmayan ya da yok sayılan kadın filozoflar. Felsefe tarihinde kadın düşünürlerin erkek filozofların gölgesinde kaldığını söyleyen Orakçı, şöyle devam ediyor: “Özellikle antik dönemde ‘Hypatia’ gibi önemli kadın filozoflarımız var ama o zamanlarda kadınlar değerli bulunmuyordu. Evcilleştiren, bakan, büyüten kadın doğayla ilgili olduğu için bilgiye daha çok ihtiyaç duyuyor. Erkek ise sadece avlanmaya yönelik güçlerini geliştiriyor. Ama yerleşik hayata geçince işler değişiyor; savaşlar başladığında kadın toplumsal alanda geri planda kalıyor ve erkeklerin gücü daha üstün duruma geliyor.”
“BU BİR ELMA MIDIR?”
Saint Benoît Fransız Lisesi öğrencisi Işıl Pınar Evcimen’in çalışması ise Rönesans dönemi filozoflarından oluşuyor. Pascal, Spinoza, Erasmus... Evcimen’in en çok etkilendiği düşünür ise “Şöhret ve huzur asla dost olamazlar” diyen Montaigne. Evcimen, kendisi için felsefenin önemini şu şekilde anlatıyor: “Felsefenin önemli olduğunu düşünüyorum çünkü özellikle Eda ile biz TEOG’tan çıktık ki çok ezici bir süreçti. ‘Evet çocuklar şimdi bunu öğreniyoruz ve bu konuyu öğrenmeniz için 1 haftanız var ve kitabı ezberleyin gelin ve sınav olacaksınız.’ Bu, yaratıcı düşünmeyi, sorgulamayı ve eleştirmeyi bastıran bir şey. Herkesin dile getirdiği ve tanımladığı; ezberci eğitim. Ama bunun kurtuluşunun felsefe olduğunu düşünüyorum ben. Felsefe bilimin aksine kanıtlanamaz. Felsefe sorgular ve bu sorgulamayı da aşılar.”
Evcimen, öğrencilerin ortaya koyduğu başarının sınavla ölçülmesinin doğru olmadığı görüşünde. Alternatif modelin ise felsefeyle bağ kurularak meydana getirileceğini söylüyor ve devam ediyor: “Önemli olan şey sınav olmamalı, felsefeyle farklı bir dünyaya açılabiliriz. Kardeşime kısa bir film izletmişler, filmde bir adamın kafasına elma düşüyor, alıyor elmayı yiyor. Ve bilim insanı geliyor elmayı inceliyor ve ‘Aa yerçekimi’ diyor. Ve sonra bir ressam “Aaa çok güzel elma” diyip resmini çiziyor. Filmde yok ama şayet bir filozof olsaydı elmayı düşünür ve bunu sorgular ve ‘bu elma değil’ diyebilirdi. Farklı düşünmek için çocukların ve gençlerin felsefeyle ilgilenmesinin çok doğru olacağını düşünüyorum.”
KOMÜNİZM ÖCÜ MÜ?
Bilfen Çamlıca İlkokulu’nda eğitim gören Mahir Erbulan grubun en genç üyesi. Erbulan’ın çalışma alanı ise yakın tarihten filozoflar. Karl Marx, Michel Foucault, Friedrich Nietzsche bu isimlerden sadece bazıları. Erbulan aslında bilimle de ilgili genç bir öğrenci. Ama ona göre bilim de felsefe de birbirinden ayırt edilemeyecek kadar önemli. Erbulan bunu şöyle açıklıyor; “Aslında felsefeyle bilimin amacı aynı. Tek farkı var o da; amaca ulaşma yolu. Birisi düşünerek, diğeri ise deneyeler yaparak ilerliyor. Felsefenin derslerle pek bir alakası yok, çünkü derslerde çok kesin kararlar ve sonuçlar veriliyor. Felsefede ise kendi düşündüğümüze göre karar veriyoruz. Sınav sistemi zaten baştan sonra problemli. Çoğu yerlerde yazılı sınav falan kalktı yani uygula diyorlar sonra konuş falan. Ama ülkemizde nedense ezber devam ediyor.”
Erbulan, “Senin için ön plana çıkan bir filozof var mı?” sorumuza ise şöyle cevap veriyor: “Benim için neredeyse hepsi aynı öneme sahip ama Karl Marx bir adım önde. Komünizm günümüzde öcüleştirilmiş bir kavram, neden? Çünkü emperyalist ve kapitalist devletlerin işine yaramıyor. Bu düşüncenin aslını öğrenirlerse buna karşı çıkmazlar bu da kapitalizmin sonu olabilecek kadar ciddi bir sıkıntı. ‘Komünizmde yöneticisiz kalırız’ falan diyorlar ama alakası yok. Onda da aynı yönetici var ama herkes eşit. Herkes eşit ve biri diğerinden para olarak üstün diye daha üstün gözükmüyor, herkese aynı imkanlar veriliyor. Herkesin bir şey olabilme, ilgi alanlarını geliştirebilme şansı oluyor. Kapitalist felsefede ise parası olanlar daha çok zenginleştiği için yoksul olanlar daha da sömürülüyor.”
Erbulan çocukların küçük yaşlarda felsefeyle tanışmasından yana. Türkiye’deki eğitim sisteminin buna el vermediğini ifade eden Erbulan konuşmasını şu sözlerle tamamlıyor: “Günümüzde bir şeye karşı çıktığınızda hemen şiddet gösteriliyor ya da bağnazlık devreye giriyor. Taraflar birbirini dinlemeden fiziksel ya da sözel saldırı devreye giriyor. Bence bunların önlenebilmesi ve özgür düşünce ortamının yaratılması için daha çok insan felsefe tartışmalı.”