Merkezi Kadıköy’de bulunan Travma Çalışmaları Derneği’nin bu ayki tartışma konusu “Çocuk ve Travma” olarak belirlendi. Travma Çalışmaları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Uzman Psikolog Nergiz Özdemir Eke ile çocukların yaşadığı sorunları, travmanın nedenlerini ve çocuk istismarını konuştuk. Eke, “Güvenli bir yaşamdan uzak tutulmak, eğitim hakkının kasıtlı ya da değil elinden alınması, hak temelli bir yaşamın sağlanmaması çocuğu travmatize edebilir.” diyor.
“ÇOCUK TEPKİ VERİR”
Genel olarak çocukları etkileyen travmatik etkenler neler günümüzde?
Güvenli bir yaşamdan uzak tutulmak, eğitim hakkının kasıtlı ya da değil elinden alınması, hak temelli bir yaşamın sağlanmaması ve en önemlisi çocuk kalabilmesinin önündeki tüm engeller çocuğu travmatize edebilir.
Bir çocuğun travma yaşadığını nasıl anlarız?
Net, çocuk susmaz. Evet, bazen söze dökemez sembolize edemez ancak çocuk konuşur. Semptom gösterebilir. Olağandışı bir durum karşısında tepkiler verir. Çocuklar maruz kaldıkları istismarı söylemekte çekinebilir, utanabilir ve korkabilirler. Bazen sözel olmayan yollarla da olsa yetişkinlere duyurmaya çalışırlar.
Genelde bu belirtileri, fiziksel, duygusal ve kişilerarası ilişkilerinde görebiliyoruz. Kendinden utanma, nefret etme, sürekli kendini hor görme, suçluluk hissetme, kendini çaresiz ve kurtarılamayacak gibi hissetmesi, belli kişi ve çevrelere karşı korku yaşaması, kin ve öfke duygusu gibi duygusal belirtiler olabilir. Çevresindeki kişi ve kişilerle yakınlık kurmaktan kaçınma, sürekli korkak ve temkinli davranma, kendisine ve çevresine karşı güvensiz hissetme, çocuk olduğunu bilir fakat bir yetişkin gibi davranarak rol karmaşası yaşayabilir.
Ancak bu belirtilerin varlığı her zaman da bir cinsel şiddet ve istismarın sonucu olmayabilir. Özellikle bunları duyan ve okuyan ebeveynler kaygılanabiliyor. Bu sebeple altını çizdiğimiz belirtileri fark eden ebeveyn çocuğu için mutlaka bir profesyonel yardım almalıdır.
“Bir kereden bir şey olmaz” söylemi ise kimden gelirse gelsin sadece kaba bir yargıdır. Bir kereden bir şey olur ve çok şey olur!
“YOK SAYMAYACAĞIZ”
Çocuk istismarı ve tacizi zaman zaman ülke gündemine girse de bir şekilde sümen altı ediliyor ya da tartışma belirli “hassasiyetler” bahane edilerek kapatılıyor. Bütün bunlar çocukları nasıl etkiliyor?
Son yıllarda daha çok dile gelmesi, duyulur olması oldukça olumlu ama biliyoruz ki çok sayıda vaka da paylaşılmıyor ya da saklanıyor. Uzun süredir çocuk cinsel istismarı ve ihmali ile çocuk ve ailelerle çalışıyorum. Özellikle aile içi istismar ve şiddet durumlarında bazen aile bunun duyulmamasını ve bir sır kalmasını talep edebiliyor bizden. Çünkü endişeleniyor. Hukuki sürecin ailesinin iç bütünlüğüne zarar vereceğinden ya da çocuğunun bundan daha çok travmatize olacağından korkuyor. Bir uzman olarak sümen altı etmeyeceğiz. Çocuğun tarafında tutum alacağız. Tam da dediğiniz gibi belli hassasiyetler neden gösterilerek kapatılıyor ya da kapatılmaya çalışılıyor. Diğer taraftan da büyük bir kamuoyu var ve buna izin vermiyor ve takipçisi oluyor.
Tacize ve istismara maruz bırakılan çocuklara nasıl davranılması gerekiyor? Bu çok önemli bir konu ama çoğu zaman bu mesele tartışılmıyor.
Birkaç parametrede yanıtı var. Eğer bir ruh sağlığı çalışanı iseniz ve size cinsel şiddet ve istismar ile gelen bir çocuk varsa rolümüzün etik sınırlarında kalabilmeliyiz. Çocuk cinsel istismarını anlayabilmek, çocuğun hangi durum ve koşullar altında tehlikede olduğunu ya da kişilerle kurduğu iletişimde risk altında olduğunu ayırt edebilmek için gelişimsel dönemlerini iyi bilmek önemli. Çocuğu anlamak, anlamaya çalışırken zorlamamak, yönlendirici, utanmasına ya da kendini suçlamasına neden olacak sorular sormamak, olayın onun üzerindeki etkilerini gözeterek kullandığımız dile dikkat etmek, olayın nasıl olduğu ile ilgili varsayımlardan yola çıkmamak, onun için orada olduğumuzun mesajını net vermektir. En önemlisi güvenli bir alan yaratmak ve ilişki kurmaktır. Yasal sürecin başlaması için ise gerekli bildirimi yapmaktır. “Acaba yalan mı söylüyor, çocuğun fantezi dünyası olabilir” gibi söylemler ise olayın karanlık tarafına geçmektir.
Peki medyanın rolü?
Basın ve medyanın ise yapacakları çok net. Olayın duyulurluğunu sağlarken çocuğun ya da ailenin bilgilerini saklı tutarak kimlik bilgilerinin deşifre edilmemesine, çocuk ve ailenin fotoğraflarını gelişigüzel paylaşarak ve olayın detaylarını verirken çocuğun kimliğinin tahmin edilmesine bile sebep verilmemelidir.
Aile öğrendiğinde süreç biraz farklı işliyor. Önce şaşkınlık, şok hali dediğimiz ve devamında öfkenin yerini aldığı bir dönem oluyor. Aile böyle bir durumla karşılaştığında öncelikle, evet çok zor ama sakinliğini korumalıdır. Çocuğun anlatacaklarını dikkatle dinlemelidir. Eğer aile yok sayarsa çocuk için asıl zorluk o zaman başlayacaktır. En önemlisi Çocuk Büro Amirliklerine ya da Savcılıklara başvurarak olayın ortaya çıkmasını ve gerekli profesyonel yardım almasını sağlamaktır. Devlet ise onarıcı adaletin ve hakkaniyetin yerini bulması için gerekli tüm yasal çerçeveyi sağlamalı ve takipçisi olmalıdır.
“HAYIR DİYEBİLMESİ ÖĞRETİLMELİDİR”
Travmanın önüne geçmek için yapılması gerekenler neler?
Hak temelli bir yaklaşımı ilke edinmek, çocuk için yaşanabilir bir dünya yaratma arzusunda olmak birçok şeyin başında geliyor. Çocuk, çocuk kalsın. Oynasın, yeri geldiğinde bol bol saçmalasın, aklımızın alamayacağı hayaller kursun, gülsün. Bunları yapabileceği, pratik edebileceği alanları yaratalım. Güvenli ve “yeterince iyi” bir ilişki kuralım, ona her ne olursa olsun onu çok seveceğimizi ve yanında olacağımızı hissettirelim. Çocukla konuşmak ve anlatacak bir şeyi olduğunda çekinmeden paylaşabileceği yönünde desteklemek gerekiyor. Bir yetişkin tarafından kendine yönelik başlatılan fiziksel ya da temas olmayan yakınlaşmalara karşı bilgi sahibi ve temkinli olması sağlanmalıdır. İstemediği her türlü ilişki, durum ve ortamlarda “hayır” diyebilmesi öğretilmelidir.
Çocuklar, günün büyük bir kısmını okulda ve öğretmeniyle geçiriyor. Eğitimcilerin bu konuda yapacakları çok kritik. Özellikle okullarda görev yapan Rehberlik ve Psikolojik Danışmanların çalışmaları çok kıymetli. Aile ile işbirliği içinde olmak, öğretmenin çocuğu yeterince iyi tanıması olabilecek en ufak bir davranış değişikliğini hemen anlamasını sağlayacaktır.
İnternet, çocukların birçok şeye kolayca ulaşmasını sağlıyor. Sizce bu kolaylık problemli mi?
İnternet kullanımı çok kritik. Çocukları bilgisayardan, bilgisayar oyunlarından uzak tutamayız. Ama kontrollü ve sınırları çizilmiş bir kullanımla olabilecek risklere karşı da koruyabiliriz. İstismarcı, çocukla ilişki kurmak için belli online/çevrimiçi oyunlarda kendini bir çocuk gibi tanıtarak ilişki kurabilir. Çocuğun ilgi alanlarını öğrenip o konularda sohbet eder ve ailesi, okulu ve onunla temasta olan kişilerle ilgili bilgi almaya çalışır. Bu aşamada istismarcının temel amacı çocuğa “çok iyi arkadaşız” duygusunu vermektir. Çocuk ise bu ilişki içinde kendini bulabilir. Ailenin kontrolünde, hangi oyunlarda zaman geçirdiğinin bilinerek sınırlar konulmalıdır.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
İstismarcı her cinsiyetten, sosyo-ekonomik düzeyden, meslekten çıkabilir. Evli, çocuğu olan, işinde gücünde insanlar olabilirler. Bu sebeple çocuğun kimlerle temas halinde olduğu konusunda uyanık olmalıyız. Ezcümle, tüm kaygı ve korkularımıza rağmen çocuklar için stabil ve güvenli bir yaşamın mümkün olduğunu hissettirmeliyiz. Olası tehlikelere ve risklere karşı ise hazırlıklı olmalı ve çocukları uygun bir pratik ve söylemle hazırlamalıyız. Koşular ne olursa olsun, sen ne yaşamış olursan ol, yanındayım mesajını net vermeliyiz