Ne park, ne okul, ne kurs, ne oyun, ne de gezme… Korona virüsü salgını nedeniyle çocuklar bir ayı aşkın bir süredir evden çıkamıyor. Bu durum çocuklarda çeşitli duygu durumu değişikliklerine, huysuzlanmalara neden olabildiği gibi sürekli anne baba ilgisinin üzerinde olması da bir parça bezdiriyor. Uzman psikolog, Montessori eğitmeni Arzu Aydın Koç ile karantina günlerinde çocuklara nasıl yaklaşmak ve vakit geçirmek için neler yapmak gerektiğini konuştuk.
Önce anne- baba kendine bakacak. Nasıl bir yol izleyeceğinden emin olacak ve ondan sonra yaşı ne olursa olsun, çocukla içinde bulunulan durum konuşulacak. Genellikle bizim iyi niyetle çocukları korumak için yaptığımız bir şey var. Gerçek bilgiyi çocuktan saklamak. Çocukla yaşına uygun bir şekilde anlayacağı bir dilde konuşmak gerekiyor.
“OYUN KIYMETLİ BİR ARAÇ”
Oyun çocuklarda çok kıymetli bir araç. Bilgileri metin gibi aktarmak yerine bu bilgiler çocukların oyunlarına aktarılabilir. Örneğin çocuklar doktorculuk gibi oyunları sever. Bu tip oyunlara yansıtılabilir ve sonra bu durum açıklanabilir. Ama sadece virüsten bahsetmek biçiminde değil. Virüsten korunabileceğimizi, yakalanma ihtimalimiz olduğunu ama yakalanmamak için yapabileceğimiz pek çok şeyin olduğunu da anlatmak lazım. Çocuk gerçek bilgiyi öğrendiğinde kaygılanmayacak. Cevap alamadığı sorular çocukta kaygıyı çok daha fazla yükseltir. Önemli olan duygusunu reddetmeden, çocuğu rahatlatmaktır.
Birincil olan çocuğun duygularının farkına varmasına yardımcı olmak. Muhtemelen ağladığı ya da öfkelendiği şey gerçek sebep değil. O aslında bir oyuncak için ya da anne babasına kızdığı için ağlamıyor. Muhtemelen çocuğun farkına varamadığı ve ifade edemediği duygular var. Anne- baba bunu yakalıyorsa dillendirebilir. “Farkındayım evde kalmaktan çok sıkıldın, ben de sıkıldım ama bir süre daha bunu yapmak zorundayız çünkü hasta olmak istemeyiz” gibi. Çocuğa gerekli bilgi verildikten sonra rahatlayacak ve kabul edebilecek. “Onlar beni anlıyorlar” duygusu, duygularını ifade edebiliyor olması çocuğu da rahatlatacak.
Biraz bizim yetişkinler olarak nasıl yönettiğimize bağlı. İz bırakabilir ama bize düşen sakin kalmak, saklamamak ve saklanmamak. Yani biz saklandığımızda, biz yaşadığımız duyguyu reddettiğimizde çocuğa da aslında sessiz bir şekilde bunu öğretmiş oluyoruz. İfade edebildiği zaman rahatlayacak ve çok büyük izler bırakmayacak.
Nasıl izler kalır? Bu nasıl yönetildiğine göre değişir. Ama şu anda da olası izleri görürüz çocuklarda...
Oyunlarına yansır. Bizlerle kurdukları diyaloglara yansır. Resimlerine çok akar. Olabildiğince onları dillendirmek lazım. Kaygısını resme dökebilir, o resim üzerine konuşulabilir. Burada önemli olan şu; çok yönlendirmeden çocuğun duygusunu çıkarması için fırsat tanımak.
Biz inkar etmediğimizde ve gerekli bilgiyi verdiğimizde çok büyük arazlar kalmaz. Çocuğun kabulü daha kolay. Bizim sakin kalmamız o yüzden önemli.
YOĞUN ANNE- BABA İLGİSİNE MARUZ KALIYORLAR
Şu anda çocuğun düzeninde çok büyük değişiklik var. Anne- babaya hasret çocuklar yoğun bir şekilde anne-babanın ilgisine maruz kalıyorlar. Burada maruz kalmayı özellikle seçiyorum. Şu an ben de karantinadayım. Doğal olarak sosyal medyada biraz daha fazla bulunuyorum. Çünkü oradan çalışıyorum. Sürekli çocuklarla ilgili paylaşımlar görüyorum. Çocuk sürekli anne ya da baba yanında ve sürekli bir etkinlik halinde. Çocuk bu ilgiyle ne yapacağını bilmiyor. Yani biraz çocukların sıkılmasına izin vermek lazım. Çünkü bu süreç böyle devam etmeyecek. Bir çoğumuz harika ya da ilgili anne baba olma ihtiyacı içindeyiz. “Çok etkin olalım, verimli geçirelim” güzel ama biraz bırakalım, çocuklar sıkılsınlar. Bir tane karikatür vardı. Baba, “Gel seninle scrabble oynayalım sonra da balon deneyi yaparız.” Çocuk diyor ki “Ben artık balkon demirlerini yalamak istiyorum.” Bir çok çocuk bu durumda. Çünkü çocuk için de yalnız kalmak kıymetli. Biraz sıkılsın o duygusuyla baş etmeyi öğrensin. Yalnız başına yapabildiğini ve kendi başına da çözüm bulabildiğini de öğrensin.
Okula gitmekten nefret eden çocuklar şu anda okulun kıymetini anlamış durumdalar. Bir tarafta da “bu böyle de oluyormuş”u yaşayan çocuklar var. Aileler çocuktan daha kaygılı. Eğitim yeterli oluyor mu? Sosyallik açısından belki sınırlı. Şimdi farklı dünyanın içindeyiz. Anne babaya yönetmek ve sınır koymakla ilgili çok iş düşüyor. Orada ben biraz kaygılıyım. Neden kaygılıyım. Özellikle yaş grubu küçük olan çocuklar için söylüyorum; bir yandan ekrandan uzak tutun diyoruz. Mümkünse yaş küçüldükçe ekran olmasın diyoruz. Oysa şu anda başka bir gerçeğimiz var. O zaman iyi yönetmek lazım. Belki çocuk için biraz haksızlık da geliyor ama diğer zamandaki internette var olduğu zamanı kısıtlamak gerekiyor. Bu kadar ekran başında kalmasında biraz risk görüyorum.
Bu yetişkin için de geçerlidir, çocuk neden internette çok kalır? Kendi sosyal çevresinde ya da ailesinde daha keyifli bir şey bulamadığı için. Siz eğer gerçek dünyayı keyifli kılarsanız, oradaki iletişimi, birlikteliği sağlıklı tutmayı başarırsanız çocuk oraya kaçmaz. Zaten çocuğun asıl ihtiyacı anne babayla keyifli vakit geçirmek. Ama ergenler için bu şimdiki dünyamızın bir gerçeği. Bu çocuklar aynı zamanda orada sosyalleşiyorlar. Tamamen ellerinden almaktan değil, sınır koymaktan bahsediyorum.
ÇOCUK RUTİNİ SEVER
Var olan kurallar devam etmeli. Haftasonu gibi düşünün yani arada esnemeler olabilir. Sekizde yatmaz da dokuzda yatar çünkü okula gittiği zaman gibi yorulmuyor. Ama birlikte yatmak gibi bir esneklikten bahsetmiyorum. Yatak keyfi yapmak başka bir şey, geceyi anne ya da babayla geçirmek başka bir şey. Bu tip geri adımlar atmamak lazım. Çocuğun otorite ve sınırı hissetmesi çok önemli. Bunu her aile kendi kuralları ve düzenlerine göre belirleyecek ama bu kuralların devamı önemli. Çünkü çocuk rutini sever.
Sıkı durmak lazım. Çünkü çocukta istemenin sonu yok. Çocuk “biri bana dur desin” diye zorlar. Çünkü çocuk sınırlarını bilme ihtiyacı içindedir. Biraz yanındaki yetişkinin sınırlarını da test etme ihtiyacındadır. Hayır olan şeylerin yine hayırda kalması, evin kuralları neyse devam etmesi önemli. Biz net ve kararlı olmadığımız sürece çocuk bizi zorlar. Ama eğer biliyorsanız ki çocuk istediğini elde edecek; baştan “evet” deyin. Evet deyin ki çocuğa olumsuz yollarla elde etmeyi öğretmiş olmayalım. Mümkünse hayır deyin ve orada kalın.
Çocuğu çok boğmamak lazım. “Her anı etkin kılacağım” diye bir gayret olmasa iyi olur. Bazen çocuğu doğallığına bırakmak lazım. Her anne baba oyun oynama becerisine sahip olmayabilir. Bu onun kötü anne ya da kötü baba olduğunu göstermez. Çünkü bizim çocukluk yaşantılarımız, bizim nasıl yetiştiğimiz de önemli. Ben anne olarak iyi bir oyun arkadaşı olmayabilirim ama iyi bir anneyimdir. Böyle durumda çocuğu günlük akışa katabiliriz. Mutfağa birlikte girmek gibi. Çocuktan yardım istemek gibi. Ama çocuğun hayır deme şansı olmalı. İstemiyorsa yapmaz.
Hep birlikte aile oyunları oynanabilir. Anne, baba ve çocukların birlikte vakit geçirmesi kıymetli. Bazen çocuk davet edebilir. Çok güzel dile getirir çocuklar. Birlikte resimler yapılabilir.
Çocuk anne-babaların kendine vakit ayırdığını da görmeli. “Ben şimdi kitap okumak istiyorum, çayımı içeceğim, dinlenmek istiyorum. Sen istediğini yapabilirsin” denmeli. Anne ya da babanın kendine vakit ayırdığını çocuğun görmesi önemlidir. Bunun çok doğal süreç olduğunu gördüğünde kendi de bunu yapmaya başlar.