Meydanlar bir kentin hem kimliği hem de toplumsal hafızasıdır. Kentte toplumsal yaşamın şeklini ve taleplerini, yönelimlerini yansıtırlar. İstanbul’un meydanları ise yüzyılların birikimine sahip alanlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları’ndan çıkan “Öyküleriyle İstanbul Meydanları” kitabı okuru tarihin derinliklerinde yolculuğa çıkarıyor.
Adnan Özyalçıner ve Ayşe Bengi tarafından hazırlanan kitap, İstanbul’un 51 meydanının öyküsünü anlatıyor. Süleymaniye Meydanı’ndan Kadıköy Meydanı’na, Yedikule Meydanı’ndan, Bostancı Meydanı’na şehrin meydanlarının tarihsel süreçlerinin anlatıldığı kitapta meydanların eski ve yeni görselleri de yer alıyor.
“MEYDANLA ÇOĞALIRSINIZ”
Adnan Özyalçıner kitabın önsözünde meydanları şöyle anlatıyor: “İstanbul meydanları, geçmişten günümüze tarihin aynasıdır. Gelecek güzel günlerin hayalini yaşatır. Birinde bir kır kahvesinde çayınızı yudumlarken… Birinde bir cami avlusunun önünde uçuşan güvercinlere bakarken ya da yem atarken… Bir başkasında, rıhtımda vapur düdükleriyle martı seslerinin birbirine karıştığı ânlarda… Belki de dingin bir koya bakan bir meydanda mehtaba dalmışken.
İşte o zamanlar, tahta bir bankın üstünde tek başına oturuyor da olsanız meydanla çoğalırsınız.”
Meydanların Rumeli Yakası, Anadolu Yakası ve Adalar meydanları olarak üçe ayrılarak anlatıldığı kitapta Anadolu yakasındaki sekiz meydanın öykülerine de yer veriliyor.
Kitapta yer alan Kadıköy ve Bostancı meydanları ile ilgili bölümlerden kısa kesitler hazırladık.
KADIKÖY MEYDANI
MÖ. 1000’li yıllarda o zaman denizin kıyısında olan Fikirtepe’de Fenikeliler, Harhadon adıyla bir ticaret kolonisi kurmuşlardır. Ardından Moda Burnu ile Yoğurtçu semti arasında Bakır ülkesi anlamına gelen Khalkedon adıyla yeni bir yerleşim oluşur.
MÖ. 7. yüzyılda Sarayburnu’nda Byzantion’un kuruluşuyla Khalkedon eski önemini yitirir.
(…) Bizans dönemi boyunca Khalkedon kentsel kimliğini yitirerek küçülür. Çevresiyle birlikte tarımsal özelliklere sahip bir sayfiye kasabasına dönüşür.
Burası Bizans imparatorlarıyla yöneticilerin beğendikleri seçkin bir sayfiye yerinden ibarettir. Kaliteli şarap, meyve sebzeleriyle ilgi çeker. Bağ, bahçe ve bostanlarıyla ünlü bir yerdir.
Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u aldığında Kadıköy, bugünkü çarşı çevresini kapsayan bir köy, bir kasaba görünümündeydi.
İlk Türk mahallesi bugünkü Osman Ağa Cami’nin çevresinde gelişmiştir.
Sayfiye Yeri
Osmanlı döneminde de Kadıköy ile çevresi Bizans döneminde olduğu gibi, üst düzeydeki devlet adamlarının gözdesi bir sayfiye mesire yeriydi.
16. yüzyıl sonlarında III. Murad döneminde (1574- 1595) yöre nüfusunun artması için girişimlerde bulunuldu.
18. yüzyıla ait kaynaklara göre Kadıköy’de çoğu balıkçı olan Rumların oluşturduğu 100-120 aile bulunuyordu. Daha içerlerdeyse Türklerin yaşadığı köyler vardı.
18. yüzyılda Lale Devri boyunca Kadıköy ile çevresinin mesire ve eğlence yeri olarak önemi artar. Kadıköy 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra bir gelişme gösterir. Bu gelişmeyi kent içi vapur seferlerinin başlamasıyla Haydarpaşa- İzmit arasında açılan demiryolu sağlamıştır.
(…)
20. yüzyılın başına gelindiğinde Kadıköy’ün mekansal yapısında büyük bir değişiklik görülmez. İskele çevresinde cami, kiliselerle çeşitli resmi yapıların toplandığı, ortasında çarşının yer aldığı bir merkezdir.
Kadıköy Cumhuriyet döneminin hemen öncesinde İstanbul’un en gelişmiş semtlerinden biri olmuştur. Günümüzde İstanbul’un çoğunlukla orta ve üst gelirlilerin kentli bir yaşam sürdüğü yerleşmelerden biridir.
Kadıköy, adı, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u almasından sonra buraya atadığı kadı Hızır Çelebi’nin köyü, “Kadı Köyü” anlamındadır.
Kadıköy Meydanı
Meydan büyükçe bir bölümünü oluşturan belediye otobüslerinin duraklarıyla dolmuşların bulunduğu alanın dışında, iskele, rıhtım ve çevresindeki düzlük alanı kapsar. Bu alanı dönüş yapan araçlar, iskeleden mendireğe kadar uzanan geniş park, çarşı yönündeki daha küçük olan park bölümleri meydanı bütünler.
Kadıköy İskelesi
Rıhtımda yer almaktadır.
Bugün eski iskele olarak bilinen bu iskelenin onarımı sırasında ortaya çıkan yazıtında 1926 yılında yapıldığı yazılıdır. Mimarın kim olduğu kesinlik kazanmamıştır.
İskele 1959’da onarılmış, ardından 1984-86 arasında ikinci bir onarım yapılmıştır. Onarımlar sırasında iskele kimi değişikliklere uğramıştır.
Halden Tiyatro Sahnesine
Yeni iskelenin önünden meydan ortalarına uzanan, rıhtıma paralel durumda büyük bir yapı yer almaktadır.
Cephesi caddeye dönük olan kızıla çalan renkteki bu bina 1927 yılında İtalyan mimar Umberto Ferrari tarafından yapılmıştır. Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi örneklerinden olan yapı uzun süre Kadıköy yöresi meyve ve sebze hali olarak görev yapmıştır.
Toplumsal işlevi sürüyor
İzmir’in Yunanlılarca işgali sırasında Sultanahmet mitingleriyle birlikte yapılan toplantıların beşincisi 22 Mayıs 1919 Perşembe günü Kadıköy Meydanı’ında yapıldı.
Haydarpşa Tıp Fakültesi öğrencilerinin girişimiyle düzenlenen işgal protestosu mitingi, sağanak halinde yağan yağmurun altında gerçekleştirildi.
Halide Edib, mitingde belediye (bugünkü kütüphane) binasının balkonundan bir konuşma yaptı. Türk’ün Ateşle İmtihanı kitabında bu olayı anlatır. Kadıköy halkının doldurduğu meydan çalkalanan bir şemsiye denizini andırmaktadır.
Meydanı dolduran 20 bin kişiye Halide Edib ile birlikte Fahrettin Hayri Bey, Hüseyin Suat Bey (Yalçın), Münevver Saime Hanım, Ahmet Kemal Bey (Akünal) ateşli konuşmaları, haykıran şiirleriyle seslenmişlerdir.
Bugün de Atatürk Anıtı çevresinden başlayarak meydanı dolduran binlerce kişi, kimi yıllar 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamalarının yanı sıra işçi hakları, insan hak ve özgürlükleri için yapılan çeşitli protesto gösterileriyle mitinglerini sürdürmektedir.
Gürültüyle Kalabalığın Eşliğinde
Kadıköy Meydanı taşıt gürültüleriyle yolcu kalabalığının harmanlandığı bir meydandır. Buna karşılık çarşıya indiğinizde meydanın iskele yanındaki ağaçlık alanda banklardan birine oturup denizi seyrederek dinlenebilirsiniz.
Atatürk Anıtı’nın gölgesinde soluklanabilirsiniz.
Ağaçlık alandaki bir akşam gezintisi de günün yorgunluğunu alabilir.
Kütüphanede sürdürülen toplantılardan birine katılabilir, salonda açılan sergiyi izleyebilirsiniz.
BOSTANCI MEYDANI
Bostancı, Suadiye’nin kıyısında bulunduğu geniş bir koydan sonra ikinci bir koyun kıyı kesimiyle içerilere doğru yayılan düzlük alandır. Ortasından Bostancı ya da Çamaşırcı Deresi denen bir dere akıyor, buradan denize dökülüyordu.
Bostancı’nın Bizans döneminde “Poleatikon” denen yer olduğu sanılıyor. İmparatorlar Anadolu’da yaptıkları seferlerin dönüşlerinde kent başkanı onları burada karşılardı. Bu yüzden burada küçük bir saray ya da köşk olsa gerekti. Burada 718’de Konstantinopolis Araplarca kuşatıldığında, donanmaların demirlediği bir liman da vardı.
Bundan yüz yıl kadar önce Bostancı İstasyonu çevresinde bir Bizans kalesi kalıntısına rastlanmıştı.
Kenti Anadolu’ya bağlayan yol
Osmanlı döneminde kenti Anadolu’ya bağlayan yol Bostancı’dan geçiyordu. Bugün bir bölümünü Bağdat Caddesi diye adlandırdığımız anayol.
Burası kentin sınır kapısı sayılıyordu. Burada bir Bostancı derbendi (karakol) bulunuyordu. İstanbul’a giriş çıkışlar Bostancılarca kontrol edilirdi. İşi gücü olmayan ya da kalacak yeri, kimsesi bulunmayanlar kente sokulmazdı. Semtin adı, Türk Ansiklopedisi’nde belirtildiği gibi çevresindeki bostanlar yüzünden değil, burada bulunan Bostancı karakolundan gelmiştir.
Bostancı’da Osmanlı dönemi boyunca önemli bir yerleşim olmamıştır. Kıyı boyunca uzanan anayol üstünde bir iki kurumsal yapı dışında pek bir şey yoktur. Yolun dışında sebze yetiştirilen bostanlardan başka yerleşme olmamıştır.
Bostancı Deresi’nin iki yanındaki yerler 17. yüzyılın başlarında Çamaşırcıbaşı Kuloğlu Mustafa Bey’in malıydı. 1602’de yaptırdığı bir mescidin gelirine adanmış topraklardı.
Semtin canlanması Bağdat Demiryolunun buradan geçmesiyle 19. yüzyıl sonlarına rastlar. Tren yolunun iki yanına bahçeler içinde ahşap köşkler, kıyı kesiminde de yalılar yapılır. I. Dünya Savaşı yıllarında, Cihangir yangını sonunda evleri yananlar buraya göç ederek yerleşmişlerdir.
1930’lu yılların ikinci yarısında Kadıköy tramvay hattının Bostancı’ya uzatılarak tramvay taşımacılığının olması semtin gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.
Bu dönemde Bostancı’nın kıyı kesimiyle demiryolu çevresinde, Bağdat Caddesi yöresinde ahşap köşklerin bahçeleri parsellenerek iki katlı villalar, evler yapılmıştır.
Bostancı Meydanı
Meydan, kabataslak sahil yolundan demiryolu hattı ile Bağdat Caddesi’ne uzanan genişçe bir alanı kapsar. Meydanı çevreleyen lokanta, kafe gibi dükkânların yanı sıra Bostancı çarşısına kadar uzanır. Çarşının bir kesimini de içine alır. Kıyı kesiminde vapur ve yolcu motoru iskeleleri yer alırken meydanda otobüs ve dolmuş durakları bulunmaktadır.
Vapur, tren, karayolu ulaşımı ile yoğun bir trafiği olan meydan ve çevresinde önemli tarihsel yapılar yer almıştır.
Bostancıbaşı Köprüsü
Bostancı Deresi üstünde ordunun sefer ve kervan yolunun geçişini sağlaya köprü 1523-1524 yılında yapılmıştır. Orta bölümü daha yüksektir. Motorlu taşıtların geçişiyle yıpranan köprü 1978’de onarılmış, 1987’de iki gözü doldurularak günümüze ulaşmıştır.
Evliya Çelebi’nin anlattığına göre, Anadolu’da ayaklanan Celaliler 1651’de Melek Ahmed Paşa’nın sadrazamlığı sırasından Kara Abdullah Paşa’ya yenilmiş, tutsak alınanlar İstanbul’a getirilirken Bostancıbaşı Köprüsü önünde sadrazamdan idam edilmeleri için emir alınmıştır. Abdullah Paşa’nın adamları bunların bazılarının kılık değiştirip kaçmalarına, çevredeki bostanlarda saklanmalarına göz yummuştur.