Saatler arasında geçmişe yolculuk

79 yaşındaki Aydın Bakanay, Kadıköy’deki 61 yıllık dükkânında, ilerleyen yaşına rağmen çok sevdiği mesleğini yaşatıyor

15 Mart 2017 - 16:50

Aydın Bakanay, 1 Ekim 1938’de Trabzon’un Sürmene İlçesinin Üstündal köyünde 8 kardeşten biri olarak dünyaya geldi. 1950 yılında ilkokulu bitirdikten sonra Trabzon’daki dayısı Hayati Bakanay’ın yanında dede mesleği olduğunu söylediği saatçilik mesleğine başladı. O gün bu gündür mesleğini yapıyor. İşleri büyük ölçüde oğlu Birol Bakanay’a bıraksa da o, ilerleyen yaşına rağmen her gün sabahın erken saatlerinde Söğütlüçeşme’deki dükkânına Koşuyolu’ndan yürüyerek gidiyor, titizlik gerektiren saatlerin tamirini yapıyor.

61 YILLIK EKMEK TEKNESİ

Henüz 10’lu yaşların başında saatçilik mesleğine adım atan Aydın Bakanay, 1956 yılında Söğütlüçeşme Caddesi Elmalıçeşme Sokak’ta bulunan dükkânını açtı. Dayısının da 1965 yılında Kapalıçarşı’da saatçi olduğunu söyleyen Aydın Bakanay, kendisi gibi kuyumculuk ve saatçilik yapan pek çok akrabası bulunduğunu söyledi.

1918’lerde İstanbul’a gelen akrabalarının da bulunduğunu ancak pek çoğunun bu dünyadan göçüp gittiğini anlatan 79 yaşındaki Aydın Bakanay ile “Saatçi Aydın” adını verdiği anılarla dolu dükkânında görüştük. İlerleyen yaşına rağmen hala üst kattaki odasında saatleri tamir eden yaşlı çınar ile saatlerden ve geçen yıllardan konuştuk.

Saat tamirini çok sevdiğini, Türkiye’nin pek çok yerinden gelen saatleri tamir ettiğini söyleyen duayen saatçi, tarihi öneme sahip saatlerin de tamirini gerçekleştirdiğini anlattı.

BİR ZAMANLAR KADIKÖY

1950’li yılların Kadıköyünü anlatan Aydın Bakanay, “Rahmetli babam Süleymaniye’de oturuyordu ben de onunla beraber vapurla Kadıköy’e geliyordum. Sabah 7.30 vapuruna binerdim. Akşam 20.00’de dönerdim. O eski vapurlarda herkesin yeri belliydi. Birisi gelmezse ertesi gün o sorulurdu. ‘Acaba hasta mı? Ne oldu?’ diye. Söğütlüçeşme’de eski tren istasyonu vardı. Göztepe Hastanesi’nin oralarda top oynuyorduk. Tabii böyle binalar yoktu. Bir katlı iki katlı binalar vardı. Buralar da ahşaptı” derken, eskiden Kuşdili çayırında, Acıbadem’e giderken dörtyolun yukarısında yazlık sinemaların bulunduğunu da hatırladığını anlattı.

Kadıköy’e geldiği ilk yıllarda Kuşdili Çayırı’nda çadır tiyatrosu yapan İsmail Dümbüllü ile tanışma şansı da bulduğunu anlatan Bakanay, çocuklarına, torunlarına bir eser bırakmak amacıyla anılarını yazdığı bir hatıra defteri olduğunu söyledi.

DÜKKÂNA YÜRÜYEREK GİDİYOR

Aydın Bakanay’ın dükkânı 60 küsur yıldır her gün 08.30 gibi açılıyor. Koşuyolu’ndan yürüyerek geldiğini anlatan Aydın Bakanay, 10.30 gibi dükkânda oluyor ve akşam da oğlunun aracıyla dönüyor. 

Biraz şeker problemi olduğunu da belirterek ekliyor: “Çok şükür sağlığım yerinde. Bugünlerde biraz şekerim yüksek gibi ama onu idare ediyorum. Yürümem de gözlerim de iyi. Bizim meslekte göz çok mühim. Çok şükür ellerimde de titreme yok” diyor.

Şık görünümüyle dikkat çeken ve her zaman takım elbise giyip kravat taktığını belirten Bakanay, saygı, sevgi, komşuluk ve esnaf ilişkilerine önem verilmesi gerektiğini ifade etti.

ESKİ PLAKLAR VE RADYOLAR

“İnsanlar saati sever ve saat önemli bir aksesuardır” diyen Bakanay,  birbirinden farklı, ilginç saatlerin bulunduğu dükkânda müzik eşliğinde saat tamiri yapıyor. Saatler kadar eski radyo ve plak koleksiyonu bulunan Aydın Bakanay’ın 1970’lerde Unkapanı’nda bir plak şirketinin bulunduğunu da öğreniyoruz. O yıllardan kalma plakları ise hala gözü gibi saklıyor, zaman zaman da dinlediğini belirtiyor. Aydın Bey’in, üzerine saati sonradan eklediği 5 hoparlörlü, bir radyo ise dükkânın başköşesinde. Ömrünün saatler arasında geçtiğini ifade eden Aydın Bakanay, evinde de 7-8 tane nadide duvar saati bulunduğunu söylüyor.

ÇIRAK DA YETİŞMİYOR

Şimdilerde saatçilikten para kazanmanın eskiye göre çok az olduğunu, meslekte çırak bile yetişmediğini ifade eden Bakanay, “Bize bakma, biz 60 senedir burada olduğumuz için bana her taraftan saat gelir. Çok şükür geçinip gidiyoruz. Çok yoğun çalışırdık eskiden. Yani diyebilirim ki masamızın üstüne saat koymaktan yer yoktu. O zaman mekanik üzerineydi. Pilli saatler 1980’lerde çıktı. Eskiden ilkokul bittiği zaman bize babalar gelir, çırak lazım mı diye sorarlardı. Fakat şimdi öyle bir şey yok. Şimdi bu mesleği öğrenecek çırak yok” şeklinde durumu özetledi.


ARŞİV