Safsatalara Karşı "Yalansavar"

Sözde bilime savaş açan, Yalansavar ekibinden Tevfik Uyar ile “safsataları” ve yayılışını konuştuk

23 Şubat 2017 - 11:33

İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte bilginin dolaşım hızı arttı. Bilginin dolaşım hızının artması yalanın dolaşım hızının artmasına da sebep oldu. Yalan artınca da fact-checking yani bilgi doğrulama, teyit etme platformları yaygınlaşmaya başladı.  Bu platformlardan biri de “karanlığa lanet okumaktansa, bir mum yakmalıyız” sloganıyla yola çıkan Yalansavar. Yalansavar ekibi açtıkları internet siteleriyle, alanında yetkin 11 yazarıyla, 7 yıldır, sözde bilim ve safsatalarla savaşıyor. Yalansavar ekibi geçtiğimiz günlerde Kadıköy Muhit’te bir araya geldi. Biz de ekip üyelerinden Tevfik Uyar ile Yalansavar’ı konuştuk.

  • Yalansavar nasıl kuruldu?

Yalansavar, 2010 yılında şuan ABD’de olan iki arkadaşımız Işıl Arıcan ve Cüneyt Özbaş’ın çabalarıyla kuruldu. O zamanlar asılsız bilgiler e-mail aracılığıyla yayılırdı. Bu tür e-mail ile dolaşımına giren yalanları ve safsataları teker teker cevaplamak çok zor olduğu için ve doğru olan bilgi, yalan olan kadar hızlı yayılmadığı için “bir site yapalım, oradan cevap veririz” diye kurulmuş. Daha sonra ekip büyüyerek bu hale geldi. Şuan aktif 11 yazarla Yalansavar’da faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.

  • Yalansavar’ın amacından bahseder misiniz?

Yalansavar’ın amacı, yalan bilginin yayılmasını yavaşlatmak, yalanları düzeltmek, hakikate katkıda bulunak. Biz hem gündemde olan, insanların aldanmalarına sebep olan, insanlarda maddi veya sağlık kayıplarına yol açan konulara dair bilimsel verilere dayanarak yalanlama-doğrulama yazıları yazıyoruz. Hem de insanların bir yalan haberi, bir safsatayı ya da bilimsel olarak kalitesiz verilere dayanan bir fikri nasıl tanıyabileceklerini anlatmaya çalışıyoruz. Onlara gerekli araç ve donanımları sağlamaya çalışıyoruz. Eleştirel düşünce Türkiye’de çok büyük bir eksiklik. Biz de, daha sonra yeni bir misyon da edinerek insanların eleştirel düşünce fikriyle tanışması, eleştirel düşünceyi öğrenmeleri, safsata ve yanılgı çeşitlerini tanımaları gibi kapsamlı makaleler ele almaya başladık.

  • Neden sadece sağlık ve bilim alanında faaliyet gösteriyorsunuz?

Evet, Yalansavar olarak bizim konumuz daha çok bilim ve mantıkla ilişkili. Biz prensip olarak siyasi konulara hatta kendi aramızda tartışma konusu olan konulara bile girmiyoruz. Biz homojen bir kitle değiliz Yalansavar’da. Biz daha çok kendimizi “bilimsel kuşkuculuk” dediğimiz alanda tanımlıyoruz ve o alanda çalışmalar yapıyoruz. Ama her birimizin kendi bloglarında ülke siyasetine dair söyledikleri de var.

  • Yalan haberleri ve safsataları nasıl tespit ediyorsunuz? İşleyiş nasıl?

Bazen biz tespit ediyoruz. Bazen de okurlarımızdan ihbar geliyor. İnsanlar bize ulaşıyorlar, “Ya böyle bir şey gördüm, buna bir bakar mısınız” diye. Biz hemen bunu konu havuzumuza atıyoruz. Bazıları çok hızlı reaksiyon vermeyi gerektiriyor. Bazen de hâlihazırda konular uluslar arası camiada doğmuş olup, Türkiye’ye ithal oluyor. Mesela aşı karşıtlığı… “Aşıların aslında çocuklara zarar verdiği, bunun ilaç sektörünün bir oyunu olduğu” gibi fikirler Amerika’da bir miktar insan tarafından destekleniyor. Bunlar bir şekilde Türkiye’ye ithal oluyor. Ve insanlar çocukların aşı yaptırmamaya başlıyor ve ardından gelen bir sürü problem… Aramızdan Işıl Arıcan’ın bu konuyla ilgili yazdığı bir yazı dizisi de var. Çok yaygın bazı inanışlar da var. Mesela “MR makinesi insanı kanser yapar mı?” MR makinesi sadece manyetik dalgaları kullandığı için radyoaktif bir durumu yoktur. İnsanlar kanser yapar korkusuyla MR çektirmek istemiyor. Birinin çıkıp bunun aslında böyle olmadığını söylemesi lazım. Böyle konulara da giriyoruz. İlla ki bir şey olsun gündemde biz ona girelim, bir okurumuz şikâyet etsin değil.

  • Yazarlarınız kimlerden oluşuyor?

Aramızda tıp doktorları, sinir bilimciler, genetik bilimciler, diş hekimleri var. Dört tane mühendis var. Genel olarak baktığımızda doğa bilimleri alanında iyi eğitim almış insanlardan oluşuyor. Uzmanlık önemli olmakla beraber, bizler okumasını, doğru bilgiyi ayıklamasını öğrenmek üzere kendini yetiştirmiş insanlarız. O açıdan uzmanlıklarımız önemli değil. Bana kalırsa birisinin bu konu yanlıştır demesi için tıp doktoru olmasına gerek yok. O kişi, doğru araştırmaları bulup, bu araştırmaları doğru değerlendirme konusunda kendini yetiştirmişse, bu yanlıştır diyebilir. Zaten bir doktor kaynaksız bu doğrudur veya yanlıştır diyorsa oda safsata yapar. Herkes düşüncesini araştırmalara ve verilere dayandırmak zorunda.

  • Bir bilim-sağlık haberinin doğru-yanlış olduğunu okuyucular nasıl tespit edebilir? Bu konudaki önerileriniz neler?

Kuşkuculuk ve eleştirel düşünce orada devreye giriyor. Sitemizde de var ”sahte fotoğraf ayırt etme reçetesi” diye. İlk olarak akıl mantığı çalıştırmak gerekiyor. Uzaylı fotoğrafı olduğu iddia edilen bir fotoğraf var. Tek açıdan çekilmiş. İnsan bir uzaylı görse sadece bir fotoğraf çekmez. Burada “makul şüphe” kavramı çok önemli. “Makul şüphe”yi farkedip, bilgiyi hangi kaynaklardan, nasıl teyit edilebileceğini bilmek çok önemli. Mesela “6 kişiye karpuz yedirip, araştırma yapmışlar. Sonuçlara göre karpuz kanseri engelliyormuş.” Arkadaş altı kişiyle olmaz o iş. Altı kişiyle yapılmış bir araştırmadan genellemeye ulaşamazsın. Bunun gibi yöntemleri öğrenmek lazım. Biz de bunları anlatmaya çalışıyoruz zaten.

  • Bu kadar yalan ve safsatayı kim, neden dolaşıma sokuyor?

Sahte bilimde, sözde bilimde bir pasta var. Mesela doğal ürün satıcıları… Geçtiğimiz senelerde diş macununun zararlı olduğu ve kullanılmaması gerektiğiyle ilgili haberler yayıldı. Bu bir safsata. Çok büyük olasılıkla bu safsatayı yayanın doğal diş macunu ticareti var. Bu insanlar dolaşıma sokuyor. Mesela yazarlarımızdan birinin Homeopati’yi eleştiren bir yazısına biri yorum olarak uzun bir itiraz yazmış. Adamı araştırdık. Hayvanlar için Homeopatik ilaç satan bir şirketin yönetim kurulu üyesi çıktı. Bildiğiniz şeker tabletini ilaç diye satıyorlar. İnsanlarda o şeker tabletini ilaç diye kullanıyor. İkincil olarak, bazen bir pasta olmasa da yalan insanlara cazip gelebiliyor. Gerçek çoğu zaman heyecanlı olmayabilir. Ama yalan heyecanlıdır. Olayın içerisinde spekülasyon, sansasyonel kısımlar arttıkça, bunu paylaşması heyecanlı hale geliyor. Öyle komplo teorileri var ki… Hala dünya düzdür fikrinin yayıldığına şahit oluyoruz. Burada kimin çıkarı var? Hiç kimsenin. Ama insanlara bu aykırılık heyecanlı geliyor. Ve bunları yaymak istiyorlar. Böyle bir durum söz konusu.

  • Peki sosyal medyanın yalan bilginin yayılmasındaki rolü ne?

Sosyal medya, herkesi bireysel yayıncı haline getirdi. Hepimiz bireysel birer yayıncıyız. Şu an burada canlı yayın yapabiliriz. Bir konsere gidince bunu insanlarla paylaşabiliriz. Herkesin yayıncı hale gelmesi sosyal medyayı bir pazar haline getirdi. Bu pazarda ben “Şehir, bölge planlama teknikleri”ni anlatırsam beni 30 kişi izler ama  “aslında Amerika Ay’a gitmedi” gibi sansasyonel bir konuda yayın yaparsam beni 200 – 250 kişi izler.  Bu da doğal olarak insanları sansasyona itiyor. Bu sosyal medyanın ilk zamanlarında çok daha yoğundu ama şimdi “yalansavar”, “doğruluk payı”, teyit.org” derken insanlarda gerçekten bir fact-checking zihniyeti oluşmaya başladı.

  • Tepkiler nasıl?

Genel  de iyi tepkiler alıyoruz. Çünkü faydalı şeylere neden oluyoruz. Mesela aşı karşıtlığı bunlardan bir tanesi. Bazı veliler çocuklarına aşı yaptırmıyorlar. Bu safsata Amerika’dan ithal olan bir safsata. Aşı yaptırılmayan çocuklar kızamığa kapılıp ölebiliyorlar. Gerçekten bu virüsü bu kadar alt etmişken hala kızamıktan ölen insanlar var. Bizim sitemizdeki yazılara erişerek bu konuda bilinçlenen, bize teşekkür eden, hatta kendileri aktif olarak diğer insanları uyandırmaya çalışan insanlar var. Sonuçta biz insanların falcılara, sözde bilimcilere, sahtekârlara para kaptırmasını engelliyoruz ve bunda bizim hiçbir çıkarımız yok. Öte yandan bizi “siz ilaç sektörünün adamısınız, siz x sektörünün bilmem neyisiniz” diye, böyle komplo teorileri içerisinde değerlendiren insanlar da var. Ha ellerinde bir şey yok. Buna inanmak istiyorlar. Biz de insanların korkularını anlıyoruz. Bir bakıyorsunuz hayatımıza “genetiği değiştirilmiş organizma” diye bir şey giriyor. Birden hayatımıza baz istasyonları, teknoloji giriyor. Haliyle korkuyoruz. İnsanların korkuyor. Bizim böyle düşünen insanlarla bir derdimiz yok zaten. Biz, bu işin ticaretini yapanlarla kapışıyoruz.


ARŞİV