“Sahaflık başka türlü terbiye gerektiriyor”

Lütfü Seymen, 1974 senesinden beri sahaflık yapıyor, 40 yıldır da Kadıköy’de. Akmar Pasajı’nın kurucularından olan Seymen, “Sahaflığı meslek olarak görmüyorum. Birçoğumuz için yaşam biçimi.” diyor.

12 Temmuz 2018 - 11:40

40 seneyi aşkın süredir sahaflık yapan Lütfü Seymen kendi serüveniyle birlikte, Akmar Pasajı’nın kuruluşunu, Kadıköy’deki sahaflığın gelişimini ve sahaflığın geleceğini anlatıyor:

Sahaflığa ne zaman başladınız?

İstanbul’a 1973 senesinde geldim. 1974 senesinde Osmanbey’de sergi açmaya başladım. Hurdacıları dolaşıp oralardan topladığım kitapların içerisinde istediklerimi alıyor, geri kalanları da satıyordum. Bu işe alıştım ve kendi kütüphanemi kurabiliyordum. Sahaf olacağım diye yola çıkmadım. Ama küçük yaştan beri okumayı seviyordum ve kendimi burada buldum. Bu işin mektebi yok. Ya bir ustan vardır ya da baban sahaflık yapıyordur onun yanında öğrenirsin. Benim ustam da yoktu.

Kadıköy’e ne zaman geldiniz?

1978’de geldim. 1979’da nişanlandıktan sonra burada kalmaya başladım. 1982’de Göztepe Vergi Dairesi’nde çalıştım ama çalışırken de Vakıflar Bankası’nın kapısının önünde akşamüstleri orada sergi açıyordum. Moda Sineması’nın olduğu pasaj vardır; Kafkas Pasajı. 1985’te orada dükkan tuttum. 1986’da ise Akmar Pasajı’na geçtim.

“Konfeksiyoncular gitti, kitapçılar geldi”

Akmar Pasajı sahaflar için hep önemlidir. Akmar’ın ortaya çıkışını anlatır mısınız?

Ben buraya geldiğimde Akmar daha inşaat halindeydi, dolayısıyla kitapçılar çarşısı olarak Akmar’ın ortaya çıkmasını sağlayan, burayı kuran iki kişiden biri de benim. Akmar’ın ilk ortaya çıkışında alt katta kafeler vardı. Biz oraya kitapçı olarak girdiğimizde üst kattaki konfeksiyoncular burayı tek tek terk etti. Üst kattaki dükkanların hepsi antikacı, kitapçı haline geldi. Cumartesi, Pazar günleri karşı taraftan bile esnaflar buraya gelirdi. Antika, koleksiyon merkezi gibiydi. Kadıköy, zaten her zaman kitap alım-satım ve antika konusunda bir çeşit merkez olmuştur. Sahaf dükkanı sayısı o zamanlar azdı. Kafkas Pasajı’nda çok vardı, biz buraya gelince de Akmar’a rağbet oldu.

90’larda tezgahlar da açılıyor burada…

Tezgahlarda bir anda korsan satılmaya başlandı, bir yandan da İngilizce kitaplar satılmaya başlandı. Fırsat düşkünlüğü gibi bir akımdı. Ortadan kaldırılması iyi oldu bence. Ama daha evvel Kadıköy’de mesela pazarlarda kitap satılıyordu. Başka illerden insanlar bile onlara bakmaya gelirdi.

Müteferrika ismini neden seçtiniz?

İbrahim Müteferrika, ülkemize matbaayı getirdiğini düşündüğümüz, ilk Osmanlı matbaasını kuran isimdir. Ama Osmanlı’da hem Yahudi matbaası hem Ermeni matbaası, Müteferrika’dan önce de var. Onlar zaten kitap basıyorlar. Biz tabii ki 1726’da İbrahim Müteferrika geldi diye cümleye başlıyoruz ama çokta gerçeği yansıtmıyor. Benim bu ismi koymamın sebebi, kendimi bu geleneğe bağlama isteğim.

Koleksiyonunu yaptığınız bir şey var mı?

Kitap ayraçlarını ve etiketleri biriktiriyorum. Görsel olarak hoş geliyor, 300-500 tane var.  Kitabın tarihi konusunda da fikir veriyor. Bir de Kastamonu tarihiyle ilgili kitaplarım var.

Osmanlıca kitaplara da daha bir ilgilisiniz anlaşılan

Bir yönüyle bildiğim bir mevzu, bir yönüyle de daha karlı bir alan. Osmanlıca kitapları kime satacağını biliyorsun. Alıcısı da daha sabit, belli.

40 senedir buradasınız. Kadıköy’de ne değişti?

80 öncesini bilmiyorum. Ben geldiğimde Kadıköy Çarşı’da terzi, kasap, şarap dükkanı varken şimdi meyhaneciler caddesine dönüştü. 12 Eylül Darbesi’nin de mutlaka payı var. Politik ve ekonomik olarak burası değişti. Dışarıdan göç pompalandı. Eskiden Rumlar, Ermeniler burada yaşıyorken şimdi değişti. Sermayenin el değiştirmesi gibi dükkan sahipleri de el değiştirdi.

Kadıköy’de önceden kitap satanlar olsa da, sahafların tarihi 80 sonrası başlıyor. İlk Kafkas daha sonrasında Akmar ana gelişim yerleri.

“Bırakmayı hiç düşünmedim”

Sahaflık bitiyor diye sürekli tartışılıyor. Ne dersiniz?

Evet, sürekli e-kitap örnek veriliyor, PDFler var. Yeni kitaplar basıldığı sürece istediği kadar internet olanakları artsın, sahaflık bitmez. Çünkü kitap ticari bir metayken bir taraftan da insanların bulundurmaktan hoşuna giden bir obje. Eski kitapları toplamak, belli bir konuya odaklanmak insan karakterinde var. Bizim görevimiz de onlara yardımcı olmak. Bizim işimiz bu ama birçoğumuzda yaşam biçimi haline de geliyor. Ben zaten bunu meslek olarak görmüyorum. Kitap karıştırmak, okumak hoşuma gidiyor. Bir nevi ahbaplık ediyormuşum gibi. İkinci elcilik gibi görenler de var sahaflığı, ama sahaflık başka türlü bir terbiye gerektiriyor.

Yani sahaflık kesinlikle ölen meslekler arasında sayılmamalı. Örneğin hallaçlık öldü, kalaycılık öldü. Ama sahaflık ölmez. Bir kere kitabı elinde tutmak çok önemlidir, farklıdır.

Son olarak hiç bırakmayı düşündünüz mü?

Bırakmak aklımdan bile geçmedi. Ben bu meslekten emekli olmam. Yani dükkanı kapatırım ama bir şekilde devam ederim. Sahaflık dışında 25 senedir Müteferrika isimli bir de dergi çıkartıyorum. 25 sene bu derginin arkasında durdum. Düzgün bir iş yaptığıma inanıyorum, insanlar da hoşlandılar ve destekliyorlar.


ARŞİV