Korona salgını ile birlikte hayata bakış açımız da değişmeye başlıyor. Salgın süresince yaşadıklarımız ve edindiğimiz alışkanlıklar bundan sonraki hayatımızı değiştirecek etkiler bırakabilir. Bugüne kadar kaynakları tüketme biçimimiz, günlük hayatta kullandığımız araçlar, yoğun üretim ağı, teknoloji gibi birçok etken ile yaşam alanlarımız farklılaştı. Önümüzdeki yıllarda da başka salgınlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle özellikle kent tasarımında yeni ve değişik uygulamalara ihtiyaç duyulabilir. Çeşitli üniversitelerden farklı disiplinlerde eğitim gören öğrencileri bünyesinde bulunduran, bir atölye topluluğu olan Erişilebilir Kent Atölyesi (EKA) korona salgınından sonra değişmesi gereken kentler tasarladı. 50’ye yakın yüksek lisans ve lisans öğrencisinin katılımıyla hazırlanan raporda uluslararası tedarik zincirleri, arz-talep dengeleri, üretici ve tüketici davranışları, iş yapma yöntemleri, çalışma modelleri, eğitim-öğretim yöntemleri, ulaşım alternatifleri ve gündelik yaşam pratikleri ele alındı.
SOSYAL YAŞAM İZOLE MEKAN
Atölyenin hazırladığı raporda dikkat çeken en önemli tasarımlardan biri sosyal yaşam alanlarına dair fikir veriyor. Salgınla birlikte iklim krizinin de etkisini hissettirdiğini düşünen atölye katılımcıları, kentleri 2149 yılına göre tasarladılar. Bu tasarım modelinde ise şunlar yer alıyor: Pandemi gerekliliklerini sağlayan konut tasarımında sensör ile açılan temasın olmadığı kapı ve pencereler yer alacak. Evin çatısına salgın zamanları insanların izole bir şekilde sosyalleşmesi için masa ve sandalyelerin yer aldığı bir mekan tasarlanacak. Yüksek katlı konutların ve iş yerlerinin bulunduğu kentler terk edilecek. Buna karşın yeni oluşan sosyal devletler tarafından ailelere kendi üretimlerini yapacakları konut birimleri verilecek.
KARŞILAŞMA MEKANLARI
Atölyenin bir başka tasarım fikri de 10 yıl sonrası kamusal alanlara dair. 2030 yılındayız ve korona virüsü mutasyon geçirerek yayılmaya ve yaşamı tehdit etmeye devam ediyor. Bu durumda insanlar kentin meydanlarını, parklarını ve istasyon merkezlerini nasıl kullanacak? Raporda 2030 yılına dair öngörüler şu şekilde:
Kentin düğüm noktaları olan meydanlar, parklar ve AVM’ler gibi çoklu birlikteliklerin yaşandığı mekanlar farklı işlevlere hitap edebilecek şekilde yeşil alanlar da oluşturularak yeniden kente eklenecek. Kentin ulaşım ağı ise tamamen değişecek. Özel araç kullanımında meydana gelen artış sonucu hava kirliliği yükselecek. Hükümetler özel araç sahipliğini ortadan kaldırmaya yönelecek. Yıllar süren imar çalışmaları ve gelişen teknolojiyle yollar dönüştürülecek. Var olan yapıların zemin katları boşaltılarak, yeni tasarlanacak yapılarda insanların yeryüzündeki dolaşım alanının artırılması da hedeflendi. Boşluk insanların yapıya dahil olmadan önce kullanabileceği hijyen alanlarının tasarlanmasını mümkün kılıyor. Araçlar bu alanların altında düşünülen alanlara park edebilecek.
İnsanların eve kapanmaları psikolojilerini olumsuz yönde etkilediği için konut özelinde yapılara eklemlenecek ve insanları kent içerisinde hissettirecek, sosyalleşmesini sağlayan yapılar inşa edilecek.
ULAŞIMDA ALTERNATİFLER
Raporda ulaşım politikaları; yolcu yoğunluğu, toplumsal bilinç, trafik, temas bağlamında incelendi. Atölye katılımcıları; tüm ulaşım modlarını gösteren, ulaşım yoğunluklarına göre en uygun güzergahı sunan, ulaşım aracının içindeki yolcu yoğunluğunu veren, tek abonelikle tüm ulaşım araçlarına erişim sağlayan mobil uygulama EntegrApp’i tasarladı. Oluşturulan yeni bisiklet akslarıyla, toplu taşıma araçları bisiklet yollarına entegre edildi. Ayrıca toplu taşıma ve komün bisikletler/scooterlar gibi kullanıcıların elle temasının fazla olduğu araçlarda teması en aza indirecek bir aparat tasarlandı. Toplu taşıma araçlarındaki bireysel oturma alanlarında virüsü yüzde 99,5 oranında yok edebilen geri dönüştürülebilir, VirHealth onaylı kumaş kullanımı önerilerek, toplu taşıma araçlarında da kullanımı teşvik edecek oturgaç tasarımı yapıldı.
SALGINDA KÜLTÜR ALANLARI
Salgının en çok etkilediği alanlardan biri de kültür-sanat. Bu süreçte tiyatro ve sinema salonları ile sergi mekanları kapatıldı. Oyunlar, filmler, gösteriler ve sergiler dijital alanlara taşınarak önemli ölçüde ücretsiz bir şekilde herkesin erişimine açıldı. Peki içinde bulunduğumuz bu süreç bittiğinde söz konusu kültür mekanlarına ne olacak?
Raporda bu konuda değişik önerilere yer alıyor. Bu önerilerden bazıları şöyle:
Hava akımının yetersizliği ve temas kaygısı gibi sorunlar bizi tüm toplumsal grupların kullanacağı açık sanat alanlarının kullanımına yönlendirecek. Açık hava tiyatroları ve arabalı açık hava sinemalarının sayısı artacak. Temasın en aza indirildiği yiyecek makineleri, sosyal mesafeye uygun oturma alanları, hijyen tedbirlerinin alındığı gişe alanlarında yeni bir tasarım anlayışı uygulanacak. Yeni oluşturulacak alanlarda sokak sanatçılarına yer verilecek.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.