Sanatı toplumsallaştırmak için; TAKSAV

TAKSAV Kadıköy Şube Başkanı Selin Pelek, “Etkinliklerimizi vakıf binasını aşarak Kadıköy’ün sokaklarına, parklarına taşımak isteriz...” diyor

05 Temmuz 2024 - 07:58

Bundan yaklaşık çeyrek asır önce, 90’ların Türkiye’sinde dönemin aydınlarınca kurulup, 2000’lerin Türkiye’sine dek ayakta kalmayı başaran Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat için Vakıf (TAKSAV), bugün Ankara merkezli olmak üzere, ülke genelindeki 4 temsilcilik ve şubeleriyle yoluna devam ediyor. Başka bir hayatı mümkün kılmak için insanları bilim, sanat, siyaset alanlarında yaratıcılığı ön planda tutan, dayanışma ruhunu temel alan bir anlayışla birleştirmeyi amaç edinen TAKSAV, kuruluşundan bu yana toplumsal sorunlara bilim ve sanatla müdahale etme çabasında. Görünenin ardındaki gerçeği sanatın, bilimin ışığında aydınlatmanın yollarını arıyor. Dünyayı, ülkemizi, yaşadığımız toplumu anlamanın, dönüştürmenin yolunun yaratıcılığın ışığıyla, akılla, bilimle, dayanışma ile gerçekleşebileceğine inanıyor. Bu amaçla da atölye çalışması, panel, söyleşi gibi pek çok etkinlik düzenliyor.

O şubelerden biri de Kadıköy’de bulunuyor. Pandemi sürecinde sekteye uğrayan faaliyetlerini yeniden hızlandıran TAKSAV’ın bu şubesinde de çeşitli atölye, söyleşi ve paneller yapılıyor. Yenilenen vakıf binasında alt kat aynı zamanda kafe olarak da kullanılmaya başlandı. Amaç insanların dilediği zaman gelip gidebileceği, etkinliklere katılabileceği bir ortam yaratmak.

Biz de Moda’da bulunan TAKSAV Kadıköy’ü ziyaret ederek, Şube Başkanı Selin Pelek ile konuştuk.

  • Önce sizi tanıyalım.

Galatasaray Üniversitesi’ndeki lisans eğitimimin ardından yüksek lisans ve doktora için Paris’e gittim. Doktoramı tamamladıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve mezun olduğum okulun iktisat bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. 

  • TAKSAV ile yolunuz ne zaman ve nasıl kesişti?

6 yıl önceki bir atölye daveti ile kesişti. O dönem vakıf yürütmesindeki arkadaşlar bana ulaştılar ve güncel ekonomik sorunları anlamak için grup genç arkadaşa yönelik bir atölye talep ettiler. Sevgili arkadaşım Ozan Gündoğdu ile beraber çalışıp, temel ekonomik kavramları içeren ama onunla sınırlı kalmayarak anakım iktisadın dışındaki tartışmalara uzanan bir çalışma yaptık. O dönem benzer çalışmaları siyaset bilimi, ekoloji, sosyoloji gibi başka alanlarda başka akademisyen arkadaşlar da yürüttü.  Daha sonra diyalogumuz devam etti ve yönetim kurulunda görev aldım. Şimdi de vakfa emek verenlerin teveccühü ile başkanlık görevimi yürütüyorum. Şunu belirtmek isterim ki vakıfta yönetim başkanın mutlak insiyatifinden çok kolektif bir akıl yürütmeye dayanıyor. Yani ekip olarak çalışıyor ve beraber üretiyor, beraber yönetiyoruz. Yönetimde genç arkadaşlar ağırlıkta.

Hem bilgimi çoğaltacağım ve paylaşacağım yeni kanallar açmak hem de üniversite sınırlarını aşan bir akademik anlayışa sahip olduğum için burada faaliyet göstermeyi son derece kıymetli buluyorum. TAKSAV gibi bir mekan benim için bir ihtiyaca karşılık geliyor diyebilirim.

  • Çeyrek asrı geçin köklü bir geçmişiniz var. TAKSAV 31 yıl önce nasıl bir motivasyonla yola çıkıp neleri hedeflemişti ve şimdi nasıl bir konumda?

90’lı yılların başında, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte iki kutuplu dünya düzeninin   yerini ABD eksenli kapitalist hegemonyanın damgasını vurduğu  yeni dünya düzeni aldı.  Yeni dünyanın kazananları, ideolojilerin ve tarihin sonunun geldiğine, sahip oldukları sömürü ve eşitsizliğe dayalı sermaye düzeninin insanlığa barış ve refah getireceğine yönelik tek yanlı ve çarpık bir propagandayı dünyanın her tarafında sistemli bir biçimde işlemeye başladılar. Ülkemizin eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasiden yana güçleri de 12 Eylül faşist askeri darbesinin yarattığı ağır sonuçlarla henüz baş edemeden küresel ölçekteki bu alt üst oluş ile karşı karşıya kaldı. 

Politika, eğitim, bilim, sanat, emek dünyasından yüzlerce insan, 1993 yılının özetlemeye çalıştığım bu tarihsel koşullarında  bir araya gelerek  TAKSAV’ı kurdu. Ortak paydaları; her türden sömürü, eşitsizlik, adaletsizliğe ve doğanın yok edilişine karşı insandan ve doğadan yana başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmış olmaları, onlarca yıldır bu mücadelenin içinden gelmeleri,  iyiden ve güzelden yana bir dünyanın hala mümkün olduğuna inanmalarıydı. Vurgulamak gerekir ki, bu insanların arkasında kökleri cumhuriyetin kuruluş sürecine kadar dayanan, 68’lerden, 78’lerden günümüze kadar uzayan bir mücadele deneyimi ve birikimi vardı.

TAKSAV’ın kuruluş amacı;  yeni tarihsel koşulları ve dönemi anlamak, geçmişin ve yeni dönemin devrimci eleştirisi üzerinden savaşsız, sömürüsüz eşit ve doğadan yana başka bir düzeni imkanlı kılacak toplumsal araştırmalar, kültür ve sanat faaliyetlerine özgürlükçü ve demokratik bir anlayışla katkıda bulunmaktı. 

Kuşkusuz ve ne iyi ki TAKSAV, iyiden yana bu tür arayışlar içinde örneklerden sadece biriydi ve bugüne kadar ayakta kalmayı başardı. Kurucuları o günden beri ve hayatta kaldıkları sürece TAKSAV bünyesinde ve/veya toplumsal mücadelenin çeşitli kulvarlarında yer almaya devam ettiler, çeşitli siyasi partiler, yayın faaliyetleri,  Birgün Gazetesi gibi toplumun bilgi edinme hakkına hizmet eden bağımsız mecraların yaratılmasını sağlayarak halkın çıkarlarını savundular.  Bugün aramızda olmayan Can Yücel, Emil Galip Sandalcı, Halit Çelenk, Kemal Keleşoğlu ve adını sayamadığımız kurucularımızı bu vesileyle bir kez daha özlem, sevgi ve saygı ile anmış olalım.

  • TAKSAV bir süredir aktif değildi. Neden? Ve şimdiki yenilenme süreci nasıl gerçekleşti?

Pandemi süreci hayatın her alanında bazı kesintiler yarattığı gibi, vakfımızın da bir süre hareketsiz kalmasına sebep oldu. Bu süreçte dışa açık etkinlik ve atölyeler yapamasak da tüm çalışma arkadaşlarımızla birlikte geniş bir vakıf meclisi oluşturmaya ve yapacağımız çalışmaları planlamaya başladık. Bugün de bu çalışmaları hayata geçirmeye gayret ediyor ve sonuçlarını almaya başlıyoruz. Etkinliklerimiz başta gençler ve kadınlar olmak üzere toplumun farklı kesimlerinden birçok insanın katılımıyla gerçekleşiyor.

(Gençlerle ekonomi sohbeti atölyesi)

  • Yıllardır yapılan etkinlik ve atölye programlarında farklı neler var/olacak yeni dönemde?

Ekonomi sohbetleri atölyemiz genel olarak anlaşılması karmaşık görünen ancak gündelik hayatımızda deneyimlediğimiz ekonomik sorunlara teknik yaklaşımların dışında bir anlayış geliştirmeyi amaçlıyor. Bunun için kapitalist ekonomiye geçişten bugünkü ulus ötesi firmalara; eşitsizlikten işsizliğe dek bir dizi başlıkta teme okumalar yapıyor, beraberce tartışıyoruz. Çalışmaları niteliksel açıdan anlatıcı/dinleyici ikiliğinde değil, herkesin söz aldığı tartışmalar ya da fikir beyanı şeklinde yürütüyoruz. Başlangıçta ekonomik sorunları anlamlandırmaya ilgi duyan genç arkadaşların katılımını hedefledik. Beraber bir okuma listesi belirledik ve iki haftada bir okuduklarımız üzerinden bugüne dokunan sohbetler gerçekleştiriyoruz.

Evrim atölyemiz başta liselerde olmak üzere eğitimin her kademesinde sistematik olarak ortadan kaldırılan evrim düşüncesini tanıtmayı ve bilimsel bir anlayış doğrultusunda evreni, canlılığı ve toplumu anlamaya çalışıyor. Bunu yaparken de alanın önde gelen isimlerinin sunumlar yapmak üzere katıldığı ve ardından tüm katılımcıların ortak bir tartışma yaptığı bir çalışma şeklinde gerçekleştiriyoruz. Lise ve üniversitelerin başta biyoloji, arkeoloji, prehistorya ve diğer çeşitli bölümlerinden birçok öğrencinin katıldığı atölyeyi bundan sonra her sene düzenli olarak gerçekleştirmeyi planlıyoruz.

Mayıs’ta yeni bir yazma atölyesine başladık. Geçmiş dönemlerde vakfımızın yönetim kurulunda da yer almış olan, yazar, dostumuz sevgili Esra Kahraman’ın yürütücülüğünde “Hayatı&Hayata Yazmak” başlıklı feminist yazı atölyesi yapılıyor. Yaz ayları boyunca da çeşitli yazar ve müzisyenlerin konuk olacağı söyleşileri planlıyoruz. Yaklaşık üç ay gibi kısa bir sürede gerçekleştirmiş olduğumuz atölye çalışmaları önümüzdeki dönem de yenilenerek devam edecek ve ayrıca yeni atölye çalışmalarımızı eklemiş olacağız. 

Tüm bu çalışmaların geçmiş dönemden farkı ise en başta kalıcı ürünler ortaya çıkarma ve sahici ilişkiler kurma çabası olarak söylenebilir. Atölye katılımcılarından başlayarak vakıf yönetim kurulu üyelerine kadar emek veren herkesin söz sahibi olduğu ve ortaya çıkan üretimlerin daha geniş kesimlerle buluşturulması çabasının temel hedef/fark olduğu söylenebilir.

Ayrıca çeşitli dost kurumların erkinlikleri için dayanışma gösteriyoruz. Örneğin TÜSTAV’ın düzenlemiş olduğu sempozyum 8-9 Haziran’da vakfımızda gerçekleştirilecek. Tüm bu etkinliklerin detaylı programını instagram ve twitter hesaplarımızdan duyuruyoruz. İlgililerin sosyal medya hesaplarımızı takip etmelerini öneriyoruz.

ETKİNLİKLER ÜCRETSİZ

  • Etkinlikleriniz ücretsiz. TAKSAV’ın maddi kaynakları neler peki?

Bilgi üretimi ve paylaşımının kamusal bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bu anlamda etkinliklere bir bedel biçmekten uzak duruyoruz. Ancak elbette vakfımızın birtakım sabit ve değişken giderleri var. Bunun için vakfımız bünyesinde çay kahve servisi yapılan bir mekan mevcut. Buradan giderlerimizi karşılama imkanı oluyor. Bunun dışında dayanışma faaliyetlerimiz ve gönüllülerimizin emeği ve maddi manevi destekleri söz konusu.

  • Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var" demişti. Buna katılıyor musunuz ve neden böyle olduğunu düşünüyorsunuz?

Cumhurbaşkanının sözüne yüzde yüz katıldığımı söyleyemem. Siyasal İslamcı iktidarın 20  yıl boyunca  kültür-sanat alanındaki hegemonyasını önemli ölçüde arttırdığını, hatta şu anda geniş kitlelere ulaşan kültürel üretimde ana hattı belirlediğini düşünüyorum. Buna örnek olarak kitap fuarlarındaki İslamcı yayınevlerinin mevcudiyetini, televizyon dizilerindeki Osmanlı nostaljisini, “yeni TRT2”yi verebilirim.

Ancak yine de sanat dünyasının AKP dönemine bilinçli ya da bilinçsiz en direngen gruplardan biri olduğunu da belirtmek lazım. Yargı, üniversiteler ya da kamuya ait başka kurumlarla karşılaştırıldığında kültür sanat alanının büyük ölçüde farklı bir rengi olduğunu belirtmek gerekiyor. Neden böyle olduğu anlamlı ve uzun bir cevap isteyen bir soru. En yalın haliyle sanatın daha doğrusu zamanını aşmayı başaran kalıcı olmaya aday sanatın olgusal olarak muhalif, her türlü dogmaya karşı, özgür düşünceyi önceleyen bir yerden neşet ettiğine inanıyorum. Cumhurbaşkanının temsil ettiği anlayış ise sanatsal üretimin bu gerekliliklerinin tam tersinde konumlanıyor. O nedenle imkan teşvik destek vs. bir yerde tıkanıyor ve sanatın çeşitli alanlarında dünya çapında başarı kazanan insanlar AKP iktidarının sahiplenemediği bir duruş sergiliyorlar.

FANUSA HAPSOLMAK İSTEMEYENLER

  • Bu bağlamda TAKSAV ve benzeri stk’ların ülkenin kültür politikasına etki ve katkıları neler?

TAKSAV’ın bu noktadaki duruşu, aslında ismindeki ilk kelimeden anlaşılabileceği kadar yalın. Vakfımız; bilimin, kültürün ve sanatın toplumsal niteliğinden koparılmadan büyümesi gerektiği anlayışıyla kurulmuş bir vakıf. Bu nedenle benim gibi bilim insanlarının da, sanat çevresinden aramızda yer alan dostlarımızın da temel önceliklerinden bir tanesi faaliyetlerimizde toplumu gözetmek; üretimimizi halka yönelik bir şekilde halkın gerçekliğinden beslenerek yapmak. Bu anlamda vakfımızı Nazım Hikmet gibi, Can Yücel gibi, Yılmaz Güney gibi memleket sevdasını üretimine katan halkına mal olmuş tüm sanatçıların yolunda görüyoruz. Onların izleğiyle, onların anlayışıyla kültür dünyamıza küçük de olsa katkılar yapabiliyorsak ne mutlu bize...

  • Sanatçılara, sanatseverlere, kültürel dünyasına bir çağrınız olur mu?

Vakfımızın kapıları bilgi birikimini, sanatsal faaliyetlerini toplumsallaştırmak isteyen herkese açık. Fanusun içerisine hapsolmak istemeyen tüm bilim kültür ve sanat dostlarını birlikte üretmek için bekliyoruz.  

  • Biraz da Kadıköy özelinde konuşalım.  Kültür-sanatta popüler bir semtte olmanın avantajları (varsa dezavantajları da) neler sizce?

Kültür-sanata ilgi duyma oranının yüksek olduğu bir semtte olmak mutluluk verici. Sanat, içinde oldukça insanın hayata bakışını olumlu yönde değiştiren, stresi azaltan, insanın kendini gerçekleştirmesine, keşfetmesine olanak sağlayan bir alan ve Kadıköy’de bu alana dönük ilginin sonuçlarını görebilmek mümkün. Benzer ilgi alanları, aynı duyguyu paylaşma hali aslında bir ortaklaşma da açığa çıkarıyor ve bu durumun süregelmesi yaşayan topluluk açısından bir kültür haline geliyor. Kadıköy’ün sinema-tiyatro salonları, barlar sokağı, Süreyya Operası, sınırları boyunca uzanan sahili ve bu alanlarda geçirilen sürekli zamanla birlikte ortaklaşan ve oturan bilindik bir yapısı var. Bütün bunlar Kadıköy’ü çok özel bir yer haline getiriyor. TAKSAV’ın, bu yerlerin çok olması ya da artmasını kendi açısından herhangi bir yandan ele alıp dezavantaj olarak görmesi pek mümkün değil.

Kadıköy, İstanbul açısından da bir kültür-sanat merkezi haline gelmesiyle özellikle son yıllarda kendi nüfusunu katlayan bir duruma geldi. Herkesin sanata ulaşabileceği bir nokta olması açısından olumlu fakat genişleyen talep ile Kadıköylünün ulaşmasını büyük oranda olumsuz etkileyen bir durum. Yani bu popülerlik hali daha fazla ihtiyaç açığa çıkarıyor. Belki bizim talip olduğumuz alan için de ciddi eksikliklerin/boşluğun olduğunu söylemek yanlış olmaz.

TAKSAV açısından şunu ekleyebiliriz; benzer görünen işleri yapmaya çalışan mekanların/toplulukların çok olması sizi kendinizi en doğru şekilde ifade edecek yöntemi bulmaya, yaratıcılığa ve eksik olanı bulmaya zorluyor. Bu tarz çabalar da her zaman daha iyiye götürür.

-  Kadıköy’ün kültür-sanat ortamına dair gözlem ve düşünceleriniz neler?

21. yüzyıl kapitalist düzeninde, tüm dünyada hızla artan tüketim çılgınlığından her alan payını alıyor, kültür-sanat da buna dahil. Kültür-sanat da piyasa ilişkilerinin, sömürü düzeninin bir parçası halinde. Tabi Kadıköy’ü de dünyadan ve Türkiye’den ayıran bir durum yok. Sanatçıların yani sanatı üreten ve topluma sunanların yaşadığı süreç ülkemizde üzücü bir durumda. Özgürlük alanının kısıtlandığı, sansürün normalleştiği, yasakların gündemimizden düşemediği bir dönemdeyiz. Pandemi ve ekonomik krizin darbesinden en çok nasibini alan kesimlerden biri sanatçılar. Tabiatı gereği muhalif olan sanatçı ülkemizde hedef gösterilir halde. Üretenin bu pozisyona itildiği bir ortamda üretilen sanatın niteliği ve çoğalması haliyle zorlaşıyor. Bütün bu koşullara rağmen bugün hala çok yaratıcı, nitelikli, değerli sanatçılar çıkıyor bu toplumdan. Her şeye rağmen umut verici çok şey var.

Tam olarak tüketim odaklı diyemesek de, sanatsal faaliyetin amacını-hedefini maddi kaygılar büyük oranda etkiler durumda. Toplum, sanatçı ve sanata bu çerçevede yeni anlamlar yükleniyor. Toplum sanata ulaşmakta maddi açıdan zorlanıyor, sanatçıyla toplum arasında bir mesafelenme ortaya çıkıyor. Bütün bunlar dışında toplumda zaten sanata yönelme hali çok küçük yaşlardan itibaren hobi olarak değerlendirmenin ötesine çok zor geçebiliyor.

Soruyu bu şekilde açıklamış olduğumuzu düşünüyorum. Ama daha kısa şöyle özetlenebilir. Kadıköy de dahil olmak üzere sanatı üretmeye yönelebilme kanallarımız çok sınırlı, sanatçının tüm özverisine rağmen üretim imkanları çok sınırlı, üretilen sanatın toplumla buluşacağı alanlara erişim çok sınırlı. Tüm bu sınırlılıklar içinde kültür-sanat ortamından doğru veya iyi bir şekilde bahsedebilmek haliyle zorlaşıyor. Kadıköy’ün bu durumu aşmaya dönük ortak bir tavrı olması belki bambaşka bir kültür-sanat ortamı için ilk adım olabilir.

  • Kadıköy’e özel bir proje gibi bir fikriniz var mı?

 Kadıköy’e özel olmayabilir belki ama TAKSAV’a özel, ifade ettiği değerlere özel diyebileceğimiz planlamalar içindeyiz. Önceki sorulardaki açıklamalardan biraz rengimiz belirginleşmiştir. Sanatı, bilgiyi toplumsallaştırma, üretimini kolektifleştirme amacındayız. Vakfın projelerini fikrimize, amacımıza sahip çıkabilecek herkesle birlikte üretmek, birlikte hayata geçirmek isteriz. Etkinlik, atölye, söyleşi ve benzerlerini vakıf binasını aşarak Kadıköy’ün sokaklarına, parklarına taşımak isteriz. Çizilen çerçevenin dışına çıkabilmek ve bunu başka bir hayat özlemiyle birlikte yapabilmek esas niyetimiz. Tüm bu özetlemeye çalıştığımız anlayışın Kadıköy’ümüz için bir kültür haline gelmesini umuyoruz.

 

 


ARŞİV