1925’te Tokat’ın Erbaa köyünde dünyaya gelen Cevdet Aykan, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanmış, bununla da yetinmeyerek soluğu Cambridge, Londra ve New York’ta almış idealist biri. Aykan, halka bağlılığından dolayı yurt dışında kalamayarak ülkesine döndü ve 60’lı yıllardan itibaren siyasi hayatın içinde yer aldı.
Eski Bakan ve Milletvekili Cevdet Aykan ile konuştuk.
Hayatınızda insanların iyi olduğunu hissederseniz, insanların yanında olduğunuz hissederseniz o size mutluluk verir. Sever ve sevilirseniz mutlu olursunuz. Suçtan dolayı korku yaşar insan. Suç işlediyseniz, bunu saklarsanız vicdanınız rahatsız olur. Geriye baktığım zaman çok zengin olanlar, makam sahibi olanlar oldu. Vicdanınız sizi yargılar, ben vicdanen çok rahatım.
Her sene giderim mutlaka. ‘Niye gelmedin’ diye kızarlar bana gitmediğim zaman. Beni çok severler orada. Uzun yıllardır orada hekimlik yaptım, siyasete girdiğim yer de Tokat’tır.
İNÖNÜ, DEMİREL, MENDERES...
En başta İsmet İnönü çok büyük bir devlet adamıydı. Kitabımda İnönü, Demirel ve Menderes’in biyografileri de vardır. Ama İnönü bütün hayatı içerisinde çok farklı düşünen, çok terbiyeli, çok dikkatli, öğrenmeye meraklı ve sözleriyle saygı uyandıran bir insandı. Mesela şeker fabrikalarını kuran Kazım Taşkent ile çok uzun yıllara dayanan arkadaşlığım oldu.
Süleyman Demirel, Türkiye’nin altyapısını oluşturan bir insandır. İfadeleriyle dikkat çeken zeki bir insandı. Ayrıca çok da iyi bir insandı. Bayar’ı da tanırım, çok saygı uyandıran bir insandı.
O dönemin idealleriyle bu dönemin idealleri arasında koca bir fark var. O dönemin insanları modernliği, medeni bir toplum olmayı, laikliği değer olarak görüyorlardı. Batıyla kopmayı değil ilerlemeyi, yüzünü Batıya dönmeyi hedefleyen bir anlayış vardı. Devlet adamları, tarihte ne bıraktığıyla değerlendirilir; neye taraf oldu, neye karşı oldu sorularına verdikleri yanıtlarla irdelenir. Siz, Atatürk’ün ölüm gününden bir gün önce, Diyanet İşleri Başkanı olarak öyle bir ziyaret seçiyorsunuz ki, oldukça manidar. Atatürk’ün değerini küçültmez bu, onların anlayışını gösterir.
Eski tartışmalar hiçbir zaman ‘Biz nereye gidiyoruz?’ gibi değildi. Sorunların tartışılmasıyla ilgiliydi. İnsanlar fikirlerini söylemekten çekinmezlerdi. Korku yoktu. Bir parti başka bir partiyi destekleyebilirdi.
“TOPLUMUN KUSURU YOK”
Ben 1930’lu yılların Türkiye’sini biliyorum. O yıllarda toplumumuz çok fakirdi, yetişmiş insanımız yoktu. Toplumu siyasetçiler, devlet adamları yönlendirir. Siz zarif olursanız, kırıcı olmazsanız, insanlar da ona göre davranırlar. Toplumun hiçbir kusur yoktur. 1960’ta üretmeye başlamış halkımız, onun öncesinde istemediğinden değil bilmediğinden böyle olmuş.
Aslında çok önemli üniversitelerimiz var: Bilkent, ODTÜ... Atatürk, ‘Benim manevi mirasım akıl ve bilgidir’ diyor. ‘Aklın ve bilginin gereğini yapacaksınız’ diyor. Dogmalarla ilerleyemezsiniz.
“HİÇ PİŞMAN OLMADIM”
1955 yılında lisan öğrenmek için İngiltere’ye gitmeye karar verdim. Cerrahpaşa’da okuyordum o zaman. Londra’da 4 yıldan fazla kaldım, sonra Amerika’ya gittim. Londra’dayken üniversite hastanesinde çalıştım. 1961’in Haziran’ı olması lazım Türkiye’ye döndüm. ABD’de bir Profesör “Türkiye hiçbir zaman düzelmez, sen tam bize göre birisin dönme” demişti. Ben ülkeme döndüğüm için hiç pişmanlık yaşamadım. Daha sonra Tokat’a gittim. Tokatlılar da beni çok severlerdi orada hekimlik yapıyordum. Bir yandan da siyasete girdim ve CHP Tokat İl Başkanı oldum. İnsanlar meselelerini çözmek için bana gelirlerdi. Daha sonra da milletvekili olarak seçildim.
Yurtdışına gittiğimde iki temel farklılık görmüştüm. Birincisi sporu hiçbir zaman eğitimimize almadık. Voleybol ve futbol oynuyorduk, yurtdışında Cambridge’de tenis, kriket vs. her şeyi oynuyorlardı. İkincisi de sanata bakıştır. Resmin ne demek olduğunu bilmezdik. Sanatkârlar var ama günlük yaşamımıza girmemişti. Müzelere giderdim, ben bakıp anlamazdım. Başkası gelir 2-3 saat o resme bakardı. Öğretmenler, daha o zamanlar Londra’da küçük çocukları müzelere, sergilere getirirdi.
“MECLİS İŞLEVSİZDİ”
Bizim siyasi hayatımız çok meseleli olmuştur. Menderes’in asıldığı an çok önemlidir. Onu seven de sevmeyen de acı duymuştu. Çok acıklı bir olaydı. 12 Eylül 1980 Darbesi de çok kritik bir olaydı. Ama birden bire olmadı. Meclis’e gidiyoruz, sadece açılıyor, kapanıyor. Tamamen işlevsizdi.
Cambridge’te okurken komik bir olay oldu. Bizim ülkemizde 50’lerde tatil diye bir şey yoktu. Kurban Bayramı ve Şeker Bayramı vardı sadece. Ben Cambridge’te okurken tatil oldu. Herkes gitti, ayıp oluyor ben de gideyim dedim. Danimarka’ya gitmiştim. Havalimanına indiğimde ‘nereye gideceksin?’ diye sordular, bilmiyorum dedim. Bir otele yönlendirdiler, 1 hafta kaldım döndüm.
“SAĞLIK HİZMETİNE HERKES ULAŞABİLMELİ”
Sağlık hizmeti herkesin ulaşabileceği, eşit olarak yararlanabileceği bir haktır. Siz bunu tersine çevirirseniz, en başta ilkelerimize uymaz. Anayasa’da hüküm var bununla ilgili aslında. ABD’de sağlık harcamaları toplam harcamaların yüzde 17’sini oluşturuyor, Türkiye’de ise yüzde 7 veya 8. Bunun çok iyi kullanılması lazım.
“İNSANLAR BURADA HAYATIN İÇİNDE”
Şu an Kadıköy’de yaşıyorsunuz. Kadıköy hakkında ne söylemek istersiniz?
Kadıköy’e baktığınızda medeni bir ilçe görüyorsunuz. Dünyanın en havalı kentler listesine girmiş bir yerden bahsediyoruz. Kadıköy’de bir defa Bağdat Caddesi’ni çok seviyorum. Baktığınız zaman pırıl pırıl, modern insanlar görüyorsunuz. Londra’da da Paris’te de görebileceğim insanlar. Yine parklara gidiyorum, eşimle deniz kenarına gidiyoruz. İnsanlar burada hayatın içindeler.