Sokağa, parka, caddeye taşan tiyatrolar

Kadıköy’deki tiyatroların, semtte yeni kamusal mekanlar yarattığını söyleyen akademisyen Devran Bengü, doktora tezinde hem kamusallığı hem de tiyatronun kamusallık üzerindeki etkilerini araştırdı

05 Ağustos 2021 - 09:26

İstanbul Arel Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesinde Dr. Öğretim Üyesi olan Devran Bengü, “Kamusal Mekânın Yapılanmasında Kamusallık ve Ekinsel Üretim Mekanlarının Rolü: Kadıköy Örneği” başlıklı doktora tezinde, Kadıköy’deki tiyatroların kamusallık üzerindeki etkisini araştırdı. Araştırması üzerine konuştuğumuz Bengü, “Tiyatroların birleşerek mahalle yaşamındaki kamusallığın canlanmasında etkili olduklarını, sokak hayatını beslediklerini, parklarda kamusal alanı canlandırdıklarını gördüm.” diyor.

- Tezinizde, tiyatro mekânları üzerinden kamusal alanların varlığının izini sürüyorsunuz. Bir mimar olarak bu konuya ilgi duymanızın sebebi neydi? 

“Demokrasiyi ve demokratik bir yaşamı besleyen mekânlar, canlı bir şehir hayatında acaba nasıl kurgulanmalı?” diye merak ediyordum. Ayrıca “Tüketime yönelen zihinlerin üretken bir yapıya dönüşmesinde bu mekânlar etkili olabilirler mi?” diye de düşünüyordum. Mimari açıdan, bu tür mekânların nasıl bir şehir kurgusu içinde var olabildiklerini tespit etmeyi ve planlama yaklaşımlarında bu tespitler üzerinden farklı bakış açılarına bir kapı aralayabilmeyi amaçladım. 

- Araştırmanızda “kamusal alanı” da tanımlıyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız? 

“Kamusal alan” kavramı demokratik toplumların varoluşunda ve gelişiminde önemli kavramlardan biri olarak karşıma çıktı literatür araştırmalarında. Kamusal alanı; toplumun her kesimden bireylerinin biraraya gelebildiği, iletişimde bulunabildiği, tartıştığı, eleştiriler geliştirdiği sanal bir ortam olarak tanımlayabilirim. Sanal diyorum zira İngilizcesi ‘public sphere’ olan bu ifade, fiziksel bir mekân anlamına gelmiyor. Maalesef bizim toplumumuzda yanlış yerleşmiş olan bir kanı mevcut. Kamu denilince bu kelime devlet olarak anlaşılıyor. Oysaki kelimenin gerçek anlamıyla hiç alakası yok. Kamu aslında halk demektir. Dolayısıyla kamusal alan toplumun her kesimine açık bir tartışma atmosferidir ve çeşitli mekânlarda bu ortam oluşabilir. Bu kavram benim için demokrasiyi besleyen temel unsur olması açısından önemliydi. Kavramı tanıdıktan sonra kamusal alanın oluşmasını sağlayan, kamusal alanın canlanmasını güçlendiren fiziksel mekânlara odaklanmak ikinci adımım oldu. Zira bu mekânları ve bu mekânların canlı şehir merkezlerinde, nerelerde konumlandığını ve nasıl biçimlendiklerini belirlemek benim cevabını aradığım sorular için yeterli olabilecekti. 

“KAMUSAL MEKÂNLARI BESLİYOR”

- Çalışmanızda sanat ile kamusal alan ortak bir paydada buluşuyor. Temel noktanız da tiyatro...

Kamusal alanın bir düşünce alışverişi ortamı olduğu ve düşüncenin gelişimini beslediği düşünüldüğünde, sanatı bu alanı besleyen önemli bir araç olarak ele almak gerekti. Dolayısıyla sanat dallarının icra edildiği mekânları incelemeye başladım. Sanatı icra eden kişilerle seyirci arasında canlı iletişimin kurulabildiği temel sanat dalı olarak tiyatro hemen öne çıktı. İzlediğim oyunlarda eleştirel yaklaşımların sergilenebildiği ve hatta seyircilerin de oyuna dâhil edildiği örneklere şahit oldum. 1980 sonrası tiyatro alanında interaktif yaklaşımların gelişmesi ve 30-40 kişilik küçük kara kutu sahne modelinin başka bir ifadeyle alternatif sahnelerin yaygınlaşmasının İstanbul’daki varlığını tespit ettim. Bu mekânların ise şehrin canlılığı ile ilişkili olduğunu ve şehirdeki kamusal mekânları da beslediğini gözlemledim. Bu tespitler sonrası tiyatro sanatını ve özellikle yaygınlaşan alternatif sahneleri ele almak doktora çalışmamın ana konusu oldu.

- Tiyatro mekânlarının kamusallığı canlandırdığını söylüyorsunuz. 

Kamusallık bir kitlesellik değildir. İçinde yaşanılan toplum hayatına katılan ve katkı sağlayabilen bireylerin birlikteliğidir aslında. Örneğin bir AVM içinde biz hep beraber hareket eden bir kitle olabiliriz sadece. Ama bir kafede masa etrafında günlük olayları tartışırken aslında orada bir kamusallık oluştururuz. Artık kitle değilizdir. Ayrı bireyler olarak bir düşünce etrafında ya da bir tartışma ortamında birliktelik sağlıyoruzdur. Ben bu birlikteliği gerek son dönemdeki alternatif sahnelerinin oyunları esnasında gerek salonun fuayesinde gerekse bu salonlar ile birlikte, birbirlerini besleyen kafelerde gözlemledim. Tiyatroların birleşerek mahalle yaşamındaki kamusallığın canlanmasında etkili olduklarını, sokak hayatını beslediklerini, parklarda kamusal alanı canlandırdıklarını gördüm. Artarak da devam etmesini çok arzu ediyorum. 

KADIKÖY’E GÖÇ

- Sinema ya da başka sanatlarda da bu mümkün olamaz mı?

Doktora çalışmamda sanatın sahnelendiği mekânda kamusal alan oluşturabilen ve eleştirel düşüncenin tartışma ortamının sağlanmasına imkân veren, bunun için gerekli sosyalleşmeye imkân tanıyan sanat mekânlarını ele almak istedim. Bu amaç doğrultusunda tiyatro ön plana çıktı. Sanat dalı olarak pek çok performans sanatı ile de bu durumun yaratılması mümkün olur. Sanat ile ilgili tüm alanlar sinema da dahil eleştirel düşünceye ve farklı bakış açılarına imkan verdikleri oranda kendi mekanlarında olmasa bile bu mekanları besleyen kafelerde, parklarda, sokaklarda hatta sosyal medyada kamusal alanların oluşmasına imkan verirler.

- Kadıköy'ü tercih etmenizin sebepleri nelerdi?

Geçtiğimiz yüzyılda, İstanbul’un hatta Türkiye’nin kültürel hayatında belirleyici bir merkez olan Beyoğlu son on beş yıldır turizm odaklı politikalar çerçevesinde bu niteliğini kaybetmeye başladı. Turizme dayalı faaliyetler ve konaklama odaklı işlevler baskın hale geldi. Beyoğlu’nda hem kiraların yükseldiği hem kullanıcı kitlesinin değiştiği hem de yaşayan kitlenin farklılaştığı görülüyordu. Tüketime yönelik mekânlar hızla arttı. Beyoğlu özgün kültürel kimliğini yitiren bir bölge haline geldi. Kültür ve sanatla ilgilenen kesimlerin Beyoğlu’ndan kısmen çekilmesi ve yerleşik kesimin yerini turistlere bırakması da bunda etkili oldu. 

Tiyatro ekiplerinin, ticarileşen ve turistik niteliği ön plana çıkarılan bölgede arsa değerlerinin ve kiraların yükselmesiyle burada tutunmakta zorlandıklarını tespit ettim. Özellikle 1990 sonrası kuşağın, yeni nesil genç sanatçılarımızın oluşturdukları tiyatro gruplarının, 2014 yılından itibaren ağırlıklı olarak Kadıköy ilçesi tarihi kent merkezi çevresinde kendilerine mekân üretmeye başladıkları ortaya çıktı. Türkiye’de gelişen üç farklı tiyatro kuşağının sanatçılarının, Kadıköy’de var olan ve en az on yıldır tarihi kent merkezinde yerleşmiş özel tiyatroların yakın çevrelerinde kümelenme eğilimi gösterdiklerini anlayınca, araştırmamı Kadıköy’de yapmaya karar verdim.

- Kadıköy'de sadece mekânlara değil aynı zamanda Tiyatro Gününde yapılan yürüyüşlere, etkinliklere de yer veriyorsunuz. Bu etkinliklerin de kamusal alanda bir karşılığı var mı? 

Kesinlikle var. Hatta bunlar, en önemli araçlar. Önceki sorulardan birinde değinmeye çalışmıştım. Bu sorunuz ile onu açmak gerek. Tiyatrolar bağımsız yer alabildikleri gibi oluşturdukları platform çerçevesinde ortaya koydukları projelerle kamusal mekân dediğimiz sokak ve parkları da şenlendiriyorlar. Bu bir canlılık yaratmak demektir. Bu canlılık AVM’lerdeki kitlesellikten farklıdır. Bu ortamda çeşitli kamusal alanların oluşması kaçınılmazdır. Ortamdaki kamusallık, eleştirel düşünce ve farklı bakış açılarını da besleyebilen bir canlılık oluşturur.

İZLEYİCİNİN İÇİNDE OLDUĞU OYUNLAR

- Daha küçük ve yerel mekânları kullanan tiyatrolar kamusallığı nasıl etkiliyor?

Mekânların küçüklüğü ya da büyüklüğü açısından değerlendirecek olursak, mekân ebatları değil mekânların nasıl kullanıldığı önemli! Örneğin Kadıköy Hasanpaşa’da D22 adlı tiyatro grubunun sergilemiş olduğu “Dünyaya Gözlerimden Bak” adlı oyunda, izleyiciler olarak biz, ahşap bir evdeydik. Ahşap evin her bir odasında farklı bir hikâye oynanıyordu. Oyuncu olarak bizler de o hikâyenin birebir katılımcıları olmuştuk. Yine de çok büyük salonlarda mesela 500-600 kişilik salonlarda bu katılımcılık zor gibi gözükebilir. Ancak ona da şöyle farklı bir örnek verebilirim. Son dönem tiyatro oyunlarında oyun sonrası seyircilerle tartışma platformları ve bu platformlarda işlenen konu hakkındaki eleştirel düşüncelerin alındığı ortamlara da şahit oldum. Bu da o mekânda geniş bir kamusal ortam oluşmasına imkân sağlıyor. 

- Yeni nesil tiyatroları da konuşmak bu açıdan anlamlı olacaktır. Kişisel çabalarla kurulan ve ayakta kalmaya çalışan çok sayıda tiyatro var Kadıköy’de. 

Ayrıca bu mekânların özerkliğinin de önemli olduğu çıktı araştırmamda. Kadıköy’de hızla sayıları artan bu yeni nesil tiyatro mekânlarının üretimi ne devlet desteğinin ne de sermaye çevrelerinin prestij amaçlı sponsorluğunun olduğu bir ortamda biçimlenmekte; aksine, sanatçıların kendi kişisel sermaye ve emekleriyle ortaya çıkıyor. Bu mekânlar, öncelikle maddi bağımsızlık açısından alternatif bir oluşum ortaya koyuyor. Bu bağlamda, kendilerini daha özgür hissettiklerini ve bu yönelimin kendi tercihleri olduğunu çeşitli mülakatlarda sanatçıların özellikle belirttiklerine şahit oldum. Bu mekânların yerelliği ise ayrı bir önem arz etmekte… Yerellik derken ne kastettiğimi açmam gerek. Yerel yönetimlerin destekleyebileceği bir ölçekte dağılmış olmaları önem taşıyor. Yerel idarenin ileri görüşlü vizyonlarının, stratejik planlarının, maddi ve manevi desteğinin var olabildiği ortamlarda bu bağımsız sahneler o ilçeyi çok farklı uluslararası kültürel kulvarlara taşıyabilir. Bunun dünyada da örnekleri vardır.

KAPANAN DA VAR AÇILAN DA

- Araştırmanızda Kadıköy'de kapanan tiyatro mekânlarıyla karşılaştınız mı? 

Evet! Daha doktora sürecinde Kadıköy’de çalışırken bile böyle durumlara şahit oldum. Ancak pandemi öncesinde her ne kadar bazı mekânlar kapansa da yenilerinin de açılmaya devam ettiğini gözlemliyordum. Kapatılan bazı mekânlar yine Kadıköy’de farklı bir yere taşınmış da olabiliyordu. 

- Pandemi ile birlikte bazı sahneler kapandı. Birçok oyun çevrimiçi olarak sahnelendi. Siz tezinizi salgından önce tamamladınız. Kamusal mekân anlayışının değiştiğini söylemek için erken olabilir mi? 

Kamusal alan kavramı daha önce belirtmiş olduğum gibi fiziksel bir mekân değildir. Bir tartışma ve iletişim ortamıdır. Dolayısıyla sosyal ağlarda ve internet ortamında da kamusal alan oluşur. Ancak kamusal mekân dediğimizde artık fiziksel bir mekândan bahsediyoruzdur. Sokaklar ve parklar kamusal mekânlarımızdır. İnsanoğlu iletişimin kuvvetlenmesinde fiziksel temasa da ihtiyaç duyar. Dolayısıyla kamusal mekânlarda oluşan kamusal alanların insanın düşünsel ve bilişsel gelişimi için daha önemli ve etkili olduğu kanısındayım. Ancak bu farklı bir araştırma konusu, bilemiyorum belki yapılmış araştırmalar vardır. Pandemi sonrası, ortaya çıkan sonuçlar, akademik çalışmalar açısından çok önemli ve zengin araştırma alanları ortaya koyacaktır.


ARŞİV