“Kent dönüşüyor, Rant yok ediyor! Son bahçeleri fark etmek…” etkinliğinde kentsel dönüşümle yok olan bahçelere dikkat çekildi
Eylül BİROL
Kentler değişiyor. Kadıköy de öyle… Nefes almanın her geçen gün daha da zorlaştığı, betonlaşan kentlerin içindeyse “Nereye gidiyoruz?” sesleri çoğalmaya başladı. Geçtiğimiz pazar günü, Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yapılan “Kadıköy’deki son bahçeleri fark etmek…” etkinliği de bunlardan biriydi. Süha Ertekin’in gerçekleştirdiği atölyede katılımcılar bu sefer büyük değil küçük alanları konuştular: Kadıköy’ün son bahçelerini…
“Kent dönüşüyor, Rant yok ediyor! Son bahçeleri fark etmek…” etkinliğinde, yürütücü Süha Ertekin kentlerdeki büyük dönüşümlerin çevreye verdiği zararın yanında, küçük ağaç yıkımlarının etkilerinin aslında ne kadar büyük olduğundan bahsetti. Kadıköy’ün çeşitli yerlerinde büyük kamusal bahçeleri ve özel mülk olan bahçeleri inceleyen katılımcılar, inşaat sektörünün ağaçlara verdiği zararları konuştular.
Süha Ertekin, “Derdimiz nostalji yapmak değil. Ekolojinin dönüşümünü hissedip durumun daha da vahimleşeceğini anlamak. Pasif , hayatla bağını koparmış ve yaşam enerjisi kalmamış insanlara dönüşüyoruz” dedi.
BİR AĞAÇ DEYİP GEÇMEYİN…
Ertekin, Kadıköy’ün eski ve yeni yeşil alan ve bunların enerji dağılımını karşılaştırarak kentleşmenin ekolojiye etkilerinden bahsetti: “Kentsel ısı diye bir şey var. Diyelim ki biz ormanlık alana bir kent kuruyoruz. O kentte gerçekleştirdiğimiz insani faaliyetlerden dolayı da kentte bir enerji meydana geliyor. Gözle görülmeyen, fanus şeklinde küresel ısı birikimi oluşuyor. Buna ısı adası deniyor. Örneğin kentlerde bulunan yatay ve dikey yöndeki yapılaşma yoğunluğu, beton asfalt gibi ısıyı emen yol ve bina malzemeleri, yüksek binaların rüzgar akışını kesmesi, yağışı emecek toprak alanın bulunmaması ve bunun sadece kanalizasyonlar aracılığıyla sağlanması gibi nedenler ısı yığılmasına yol açıyor. Bu da ekosistemi doğrudan etkiliyor”
Ağaçların bu noktada önemine değinen Ertekin, “Ekosistem gittikçe bozulmaya başlıyor. Bu küçücük ağaçların varlığı, kent içinde çok önemli. Çünkü o varlık havanın serinletilmesine yol açıyor, temiz hava teminine, havanın filtrelenmesine, gürültünün emilimine ve sera etkisinin azaltılmasına katkı sağlıyor. Ne kadar çok yaprak varsa o kadar çok serinleme ve filtreleme ortaya çıkıyor.” dedi.
Ertekin katılımcılara veriler de sunarak “Parklardaki ağaçlar %80, caddelerdeki ağaçlar %70, hatta yapraksız ağaçlar bile %60 oranında havada asılı partikülleri tutuyor” bilgisini verdi.
EVLERDEN KENTLERE: NE YAPMALI?
Ertekin Türkiye’de kent planlamasının ranta göre sağlandığına işaret ederek “Almanlar kentleri için haritalar oluşturmuştur. Ama bizde böyle bir şey yok. Kent planlaması sınıfsal ve ideolojik bir meseledir. Şu saatten sonra geriye dönmek mümkün değil ama adım atmamız gerekiyor” dedi.
Kadıköy de dahil olmak üzere kentlerin ihtiyaçlarından bahseden Ertekin, “İnsanlar hala otopark istiyorlar. Peki soruyorum: Bütün bu bahçelere kıyıp, bu varlık kitlesini yok ettiğimizde bırakalım 5 senelik otopark ihtiyacımızı şu anki otopark ihtiyacımızı karşılamaya yetiyor mu? Hayır! Çözüm bu değil, otomobil sektörü ihtiyaç fazlası üretimi sokaklara bastıkça basıyor. Biz kendi yaşamsal kaynaklarımızı kaybettikten sonra bunları nereye koyacağız ki?” dedi.
“ÖNCE KENDİ AĞACIMIZA SAHİP ÇIKALIM”
Daha sonra söz alan katılımcılar arasında bulunan Kadıköy Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü Erol Yılmaz “Saatte 800 ağaç katlediliyor. 3. Köprü, havaalanı inşaat alanlarında yapılıyor. İstanbul’da toplamda 2,5 milyon ağaç kesilecek. Geçen sene 600 bin ağaç kesildi. Kamu bunu yaptıktan sonra, sizin özel mülkiyet sahibine “ağacını koru” deme şansınız çok zor. Bu yasayı da bu kamudan beklemek mümkün değil.” dedi.
“Yasalara baktığımızda ağaç mal olarak görülüyor.” diyen Yılmaz şöyle devam etti: “ Sizin ağacınızı başkası kestiğinde bile mala zarar vermek nedeniyle dava açabiliyorsunuz. Tabiata zarar vermek nedeniyle değil, ağaç bile mülkle eş görülüyor. İlk önce kamuyu değiştirmemiz lazım. Onu değiştirmeden özel mülkiyetteki birine sen ağacını koru demek daha zor. Yasalarla yapılacak en iyi şey, insanlar kendi mülklerine sahip çıkmak. Ortak mülkiyet alanlarındaki ağaçlar, bir kişi bile itiraz edilirse kesilemez. Biz kişiler olarak kendi bahçemizdeki ağacın kesilmesine karşı çıkacağız ilk başta. Gideceğiz suç duyurusunda bulunacağız. 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası var. Kendi bahçemize önce göz dikeceğiz.” Şeklinde konuştu.
Katılımcılar daha sonra Kadıköy’ün son bahçelerini gezdiler.
KENDİ BAHÇENİ KENDİN YAP
Gerilla bahçeciliği, tohum bombası… Adları ürpertici gözükse de kentin grisine yeni renkler katabilmek adına yapılmış bireysel “yeşillendirme eylemleri”ne dünya çapında bu ad veriliyor. Kaldırım kenarındaki küçücük bir toprak parçası, işe yaramaz gözüken araziler, hatta kanalizasyon kapaklarının üzeri bile kenti yeşillendirmek isteyenlerin faaliyet alanı haline geliyor. Birkaç saatlik uğraş, günler sonra yerini kentin ortasındaki bahçelere bırakıyor. Betonların içinden hayata bağlanmış, belki geçerken dikkat bile etmediğiniz büyüklü küçüklü bitkiler işte böyle yetişiyor.
Gerilla bahçeciliği tüm dünyada etkileri büyüyen bir hobi olarak sürüyor. İstanbul’da da bazı zamanlarda atölyeleri yapılıyor. Ancak çoğunlukla bu bireysel bir aktivizm.
NASIL YAPILIYOR?
Şehir, gözümüzün çarpmadığı birçok ufak ayrıntıyı içinde barındırıyor. Sadece Kadıköy’de bile kaldırım kenarları, ağaç dipleri, evimizin, iş yerimizin önündeki ufak toprak alanlar, sökülmüş bir kaldırım taşının altı kullanılabilecek mekanlardan bazıları.
Devamında ise ufak tefek taşları ayıklamak, çöp varsa onları toplamak, zararlı yabani bitkileri temizlemek, belki biraz toprak ilavesi yapmak gibi işler geliyor.
Gerilla bahçıvanlığında tercih edilen bitkiler ufak bitkiler. Ama büyük alanlarda ağaç fidanları dahi ekilebiliyor. Genelde çok fazla bakım gerektirmeyen bitkiler tercih ediliyor. Mevsim şartlarına da dikkat etmek, bitkinin gelişimi açısından önem verilmesi gereken şartlardan biri. İşe gelip giderken bir şişe su ile besleyeceğiniz bitkiler, bir bakmışsınız ki kente yeni bir renk katmış!
“Bu kadar zamanım yok, her gün bitki kontrol edemem” diyorsanız, daha kısa bir yol daha var. Japon ekoloji yazarı Masanobu Fukuoka'nın “icat ettiği” tohum bombası, kille bezenmiş, dış etkenlerle iyi mücadele edebilecek, sulama, çapa gibi işlerle sizi uğraştırmayacak bir kısa yol.
TOHUM BOMBASI NASIL YAPILIR?
Kolay yetişen bir bitki tohumu, kuru kil, toprak ve suyu karıştırıp hamur kıvamına gelmesini sağlıyorsunuz. Karışımın şekil alması önemli. Daha sonra erik boyutunda toplar hazırlayarak güneşte kurumaya bırakıyorsunuz.
Kil, güneşin tohumu kurutmasını engellerken nemi içine hapsediyor. Tohum filizlenene kadar, ona su ve mineral sağlıyor. Kuş, böcek ve farelerin de tohuma zarar vermesini engelliyor.
Kuruyup sertleştikten sonra tek yapmanız gereken onu toprak bir alana atmanız yeterli oluyor.