ABD’de beyaz bir polisin siyah bir vatandaşı öldürmesiyle fitili ateşlenen ‘siyah isyan’, dünyaya yayılıyor. Biz de Türkiye’de yaşayan bir siyah yurttaş ile durumu konuşmak istedik. Ve Enzo İkah’ı seçtik. Zira kendisi ‘Kadıköy’de yaşayan bir Demokratik Kongo Cumhuriyeti insanı’ olmasının yanı sıra, yaşamı hak mücadelesiyle geçen bir aktivist. Aslında onu 2 yıl önce de sayfalarımıza konuk etmiştik. Dileyen bu linkten (www.gazetekadikoy.com.tr/yasam/yarim-kalmis-tezin-hikyesi-h13276.html) ilginç yaşam öyküsünü okuyabilir.
Maden ocaklarında çalışan çocukların durumunu basına yansıttığı için işkencelerden geçen, gerçeklerin peşinde gittiği için kara kıtadan kaçmak zorunda kalan İkah, 12 yıldır İstanbul’da yaşıyor. Yaklaşık 3 ay önce de Kadıköy’e taşınan reggie sanatçısı ve psikolog İkah ile konuştuk.
Öncelikle bana ve müziğime yer ayırdığınız için teşekkürler. Ben insan olarak görmeyi tercih ediyorum ki isimlerimiz de bunun için var zaten. Renk, ırk, dil.. bu konularda ayrımcılığa karşıyım. Mesele insanı bir görebilmekle ilgili… Bugün siyahi insanları ilgilendiren tüm konular aslında evrensel sorunlarımız. Sistemin şiddeti herkesi hedef alıyor…
Bu konuyu yeni albümüme de yansıttım. Şarkımın nakaratıyla cevap vermek istiyorum; “Bana siyah demeyi bırak, sana beyaz demeyi bıraktım… Sorun olan insanlar, renkler değil…”
“DEĞİŞİM HER BİRİMİZLE BAŞLAR”
Kendimi gerçekleştirme serüvenimin ve gözlemimin kaçınılmaz bir parçası bu. Ortak umutlar ve sorunların sanatın meselesi olması gerektiğini düşünüyorum. Ve tabi ki amacımız adil ve barış dolu bir yaşam içinde nefes alabilmek… Hepimizin zihinsel, duygusal ve fiziksel insanlar olarak aynı olduğunu düşünüyorum. Daha barışcıl bir dünya, daha sağlıklı bir çevre için bazen başkalarını parmakla göstererek, ‘Şöyle ya da böyle yapmalılar’ diyoruz. Ama değişim her birimizle, birey olarak başlamalı. Eğer bir kişi daha şefkatli olursa, o başkalarını da etkileyecektir ve bu şekilde dünyayı değiştirebiliriz.
Bu yeni bir durum değil aslında. Faşizmin şiddetine maruz kalan her canlı adına tabi ki üzücü ve insanların hak arayışı da kaçınılmaz sonuç. Toplumlar taleplerini özgürce ifade edebilmeliler.
Yaşam hepimiz için ortak alan; bir türün, bir dilin ve bir rengin tekelinde değil. Şiddetin şiddeti doğurması doğal sonuç, hele ki yüzyıllardır ötekileştirilen, göz ardı edilen insanları dinlemek yerine onların yaşam haklarını tehdit ederseniz… Bu duruma her türden ve biçimde tepki olacaktır ki öfke de bu tepkilerden biri…
(Beyoğlu’ndan bir destek pankartı… Floyd'un öldürülmesi, ilk kez 2013’te ortaya çıkan “Black Lives Matter/Siyahların Yaşamları Değerlidir” hareketini de canlandırdı. (Fotoğraf: Durrie Bouscaren)
“BİR İNSAN DÜNYAYI ETKİLEDİ”
Bu eylemler dünyanın her yerine yayıldı. Bir adam (GEORGE FLOYD) dünyayı etkiledi. Eylemlerin tepkisi, faşizme karşı ciddi bir bütünlüğü gösteriyor ve sistemin buradan çıkarması gereken önemli dersler olduğunu düşünüyorum. Bu eylemlerin tek bir amacı var, o da daha adil ve herkes için yaşanabilir bir dünya… ‘Daha da yayılır mı?’ sorunuzun cevabı ise o rüzgarı hissedip hissetmemenizle ilgili…
Evet Kadıköy’de bir grup konuya dikkat çekmek için toplandı ve tepkilerini barışçıl yollarla gösterdikleri halde darp edilip gözaltına alınanlar oldu. Barışçıl ve özgür ifadeye bile tahammül edemeyen bir şiddet söz konusu. Belki de hepimizin sesini artık biraz daha fazla çıkarması gerekiyordur…
Bu soruyu keşke sistem yöneticilerine de sorabilseydik… Aldığımız yanıtlar bize net bir cevap verecektir. ABD Başkanı’nın, faşizm karşıtlığını ‘terörizm’ olarak görmesi yeterli bir yanıt olur sanırım faşizmi tanımlama adına. Bu söylem herkesin aynı olduğunu gördüğümüz zeminde, hangi inanışın sevgi kriterleriyle nasıl örtüşür buna bakmak lazım…
Bildiğiniz gibi ben sadece müzisyen değilim, eğitim psikoloğuyum aynı zamanda. İnsan kendi durumundan asla tatmin olmaz, her zaman başkalarını kıskanır. Bu kıskançlık, kıskançlık yaratır ve bu ırkçılığa neden olur. Herkes bir yarış halinde, çeşitli nedenlerden dolayı birbirlerine düşmanlar ancak herkesin nedeni de aynı… Yani aslında oturup konuşsalar, çözüm bulabilecekler ama çözümsüz olması birilerinin işine geliyor sanki. Kimse farklı olanda benzerlik görmek için çaba harcamazsa sevginin ne anlamı kalır ki…
Zaman zaman elbette… 8 yıl Fransa’da yaşadım. Irkçılığın -Afrika'da bile- her yerde olduğunu biliyorum. Türkiye’de daha önce hiç görmemiş olan birisinin beni sadece takip etmek istemesi, laf atması gibi durumlara maruz kaldım. Eskiden çok iyi Türkçem yoktu bazen cevap veremiyordum ama şimdi bir çok insanın düşüncesini barışçıl yönde etkileyebiliyorum.
Karantinadan 2 hafta önce taşındım. Bu duruma nerede maruz kaldığımın önemi yok. Önemli olan bunun var olduğu gerçeği… Farklı kültürlerden bir çok insan da maruz kalıyor; saat satan arkadaşlarım, Kürt, Alevi arkadaşlarım, Avrupalı arkadaşlarım. Suriyeli arkadaşlarım da benzer durumları yaşadılar. Bu arada Kadıköy’ü seviyorum, aydın insanlarla dolu bir yer…
“GERÇEĞİ SÖYLEMEKTEN KORKMUYORUM”
“ l am a brave not because of absent of fear but because the fear doesnt fears me anymore. - Cesurum; korkunun yokluğu nedeniyle değil, artık korku beni korkutmadığı için…” Sosyal medya profilinizdeki bu sözün sizin için anlamı ne?
Gerçeği bir şekilde söylemekten korkmuyorum, hazırım demek…
İnsan kendini doğadaki bütünlük ilişkisinden kopardığı gün faşizm başladı. Sanayi devrimiyle birlikte başlayan sömürgecilik ve artan milliyetçilik ile de bencillik bir virüs gibi yayıldı. Aslında bir çok inanışa göre kaynağın kendisine ihanetiyle karşı karşıya insanlık. Tek tipleştirme çabası içinde, taraflar yaratıp bundan beslenen bir sistemde savaşlar da kaçınılmazdı. İnsanlar birbiriyle savaşıyor, doğayla savaşıyor ve doğayla savaşını kazanınca kaybettiğini görmeden buna devam ediyor. Bunun kötü sonuçları ise renk, dil, tür, ırk ayırt etmiyor. Hepimizin bir olduğunu söylerken, ‘benim sevgim, senin sevginden üstün’ diyerek diğerini yok etmeyi hangi sevgi biçimi nasıl açıklayabilir? Faşizm bir sorun ve bu sorunu meydana geldiği algı seviyesinde çözemeyiz. Kaynağına inip kaynağı ortadan kaldırmak gerekiyor.