“Emekçilerin ve emeklilerin dostu” Ali Tezel, yurttaşlara haklarını öğrenmeleri ve talep etmeleri çağrısını yapıyor
Gökçe UYGUN
Bir şarkıcı yahut politikacı kadar ünlü. En çok da işçiler, emekliler tanıyor onu. Sosyal haklarımızın yılmaz bekçisi Ali Tezel'den bahsediyorum. Yaptığı televizyon programları, yazdığı yazılar ve kaleme aldığı kitaplar ile emekçilerin sosyal güvenlik ve çalışma hayatına ilişkin sorularına yanıtlar veriyor. Yaptığı işten çok mutlu; “İnsanlara hem yardımcı oluyorum hem para kazanıyorum. Verdiğim bilgi ile zarar gören kimse yok. Manen de madden de kazanıyorum” diyor.
Kadıköy'de de bürosu olan Tezel ile merkez ofisinin bulunduğu Taksim'de görüştük. İşte kendi ağzından, dertlere derman Ali Tezel...
-Sağlık memuru iken sosyal güvelik uzmanlığına geçişiniz nasıl oldu?
İçimde hep bir okuma hevesi vardı. İzmir'de gece hastanede nöbet tutup, gündüzleri de üniversitede Çalışma Ekonomisi okuyordum. 94'te SSK sınavını kazanıp, sigorta müfettişi olarak İstanbul'a gönderildim. 96 yılı Eylül'ünde Akşam gazetesinin bir haksızlığa uğradığını gördüm. Aydın Doğan'ın dağıtım şirketi bu gazeteyi, kendi aleyhine haber yapıldı diye 1 hafta dağıtmadı. Ben de gittim Akşam gazetesine, “siz mağdur oldunuz ben size destek olmak istiyorum” dedim, “sosyal güvenlik” konulu bir köşe istedim. Bu köşe çok tuttu, sonra haftada 3 güne çıkardılar. 1 ay sonra da Zaman gazetesine yazmaya başladım. Akşam'da Kerim Subengi adıyla (Kerim göbek ismim, Subengi de eski soyadımız), Zaman'da da Ziya Perver takma adıyla yazıyordum. 2009'da yeni kurulan Habertürk'te yazmaya, 2001'de SKY Türk'te program yapmaya başladım.
-SSK'dan niye istifa ettiniz?
2007'deki sosyal güvenlik reformu sırasında danışmanlık yapıyordum. Bir fark ettim ki bazı emekliler yasadaki bir açığı kullanarak maaşlarını kestiriyorlar, 1 gün çalışıp ertesi gün tekrar emekli oluyorlar, böylece maaşları artıyordu. Bunu yönetime söylemek istedim, 'Aman sus' dediler bana. Çünkü bu yöntemi bürokratların, siyasilerin kendi tanıdıkları uyguluyor, halkın uygulamasını istemiyorlar. Ben de Akşam gazetesinde bunu manşet yaptırınca, görevden alındım. Ben de Ekim 2008'de istifa ettim.
“EMEK TARAFTARIYIM”
-Emekliliğin tadını çıkartmak yerine nasıl oldu da bu işlere girdiniz?
Aslında hiç aklımda yoktu. 23 yıl devlet memurluğu yapmışım. Emekli olunca 1 hafta evde oturdum ama sıkıldım. Evin karşısına bir ofis açtım. Amacım kendime bir alan yaratmak, araştırmalarımı yapmak, kitaplarımı yazmaktı. Ama ertesi gün bir baktım ki kapıda bir sürü insan soru sormak için bekliyor! Aldım içeri, bütün gün soruları yanıtladım. Bu bir süre sürdü. Gelen sayısı her gün atmaya başladı ama ben kendime zaman ayıramıyorum. Sekreterime dedim ki; 'Gelenlerden 100 lira iste, verenleri al içeri'. Öyle yaptık ama gelenler azalmadı. Sonra 250 liraya çıkarttım ama durum değişmedi. sonra bir baktım ki böyle olmayacak, Taksim'deki bu büroyu açtım.
-Size soru sorma fiyatının çok yüksek olduğu konusundaki eleştirilere ne diyorsunuz?
Bakın, ben emek taraftarıyım ve emek bedava olamaz, ucuza verilemez, en yüce değerdir. Çalışanları da bu yola teşvik için biraz canını acıtmak gerek. Evet bir soruya1000 lira alıyorum çünkü emeğim değerli. Seninki de değerli olsun, mücadeleni et, örgütlen, emeğini ucuz satma. Tüm anlattıklarım yasalarda yazılı. Para vermek istemeyen oturup okusun. Ayrıca ücretsiz yanıt verdiğimiz çok kişi de oluyor.
-“Emekçiden yana olduğu için böyle yapıyorum” diyorsunuz, öyle mi?
Bakın milli gelirin bir kısmı sermayeye, bir kısmı emeğe aktarılıyor. 1992 yılında emeğin payı yüzde 34 iken şuan 17'ye düştü. Yani çalışanlar şimdikinin 2 katı maaş alabilecekken, alamamışlar. Peki neden emek dayanışması yapmamışlar? Bugün sermaye örgütlü ama emekçi değil.
-Ama biliyorsunuz ki bu ülkede sendikalı olmak bir işten kovulma sebebi olabiliyor.
Ama bunun başka yolu yok ki! Birileri yanmadan diğerlerinin kazanma şansı yok. Bizde kimse elini taşın altına koymuyor ki. Mücadele etmeden, birlik olmadan ilerlenmez. Emekçi sınıfı bir blok oluşturmalı.
-Meşhur slogandaki gibi 'Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz' mi diyorsunuz?
Aynen!
-Hani biz milletçe bir doktorla tanışınca hemen 'Ay şuram ağrıyor' diye ayaküstü bir muhabbete gireriz ya, sizde de durum böyle diye tahmin ediyorum.
(Masasının üzerindeki şapkayı işaret ediyor) Bir gün İzmir'de yürüyorum. yoldan insanlar durdurup sorular sormaya başladılar. Hemen bir dükkâna girip şapka aldım tanınmamak için (gülüyor). Şaka bir yana soruları elimden geldiğince cevaplıyorum ama ayaküstü olmuyor ki. Nasıl ki doktorun bazı tahliller filan yapması gerekiyorsa, benim de evrakları görmem gerekiyor.
“EMPATİ YAPIYORUM”
-Peki, sizce neden bu kadar ünlüsünüz?
Samimiyet önemli. Biri bana soru sorunca hemen empati yaparım. Ayrıca hiçbir sermaye grubuna bağlı değilim. “Ekmeğini yediğinin kılıcını sallamak zorundasın” diyen bir atasözümüzde olduğu gibi, bir şirketin danışmanı olsam doğruları bu kadar rahatça söylemezdim. Benim müşterim millet, tek bir değil 75 milyon patronum var. Bu nedenle gerçekleri de çat çat söylerim.
-Sizce, Türkiye sosyal bir devlet olabildi mi?
Bir devletin sosyal devlet olup olmadığı sosyal güvenliğinin verdiği açıkla ölçülür. Bu oran AB ülkelerinde ortalama yüzde 16. Yani milli gelirlerinin yüzde 16'sını emekli, dul, yetime harcıyorlar. Bu oran bizde ise yüzde 1. Türkiye, sosyal değil kapitalist bir devlet.
ERKEN EMEKLİ OLMANIN YOLU!
“Bir gün bir bey geldi. Ne zaman emekli olabileceğini sordu. Hesaplayıp söyledim. İkna olmadı, ‘Daha erken emekliliğin bir yolu yok mu?’ deyince; ‘Ameliyat olun. Mavi nüfus cüzdanınızı pembeye çevirirseniz, 5 yıl erken emekli olursunuz’ diye şaka yapmak zorunda kaldım ısrar karşısında!” da pa checker