Sosyal medya çağında haz ve yemek

Doç. Dr. Cem Tutar ile günlük hayatın bir parçası haline gelen sosyal medyanın gastronomi ile yemek kültürüne etkilerini ve bu alanda yarattığı değişimi konuştuk. Bugünün dünyasında yeni olanın sürekli fetişleştirildiğini söyleyen Tutar, “Küçücük bir çikolatayı yemek ve yaşanan deneyim özel bir an haline geliyor” diyor

12 Aralık 2024 - 10:13

Dijital teknolojilerin farklı bir boyuta taşındığı günümüz dünyasında, sosyal medya da günlük hayatın bir unsuru haline geldi. Bu platformlarda artık sadece basit bir biçimde iletişim kurulmuyor. Eğlence ve kültür hayatına dair birçok pratik burada yaşanıyor, gösteriliyor. 1980’li yıllardan sonra gelişen ve dönüşen gastronomi ve mutfak kültürü de sosyal medyada farklı bir noktada duruyor artık. Yemek, beslenme dışında bu gösteri dünyasının bir parçası haline gelmiş durumda. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Çizgi Film ve Animasyon Bölüm Başkanı Doç. Dr. Cem Tutar ile sosyal medya kullanımı ve kültürel alanın önemli unsurlarından biri haline gelen yemeğin değişen anlamı üzerine konuştuk. İletişim, kent, gündelik hayat ve kültür sosyolojisi alanında çalışmalar yapan Tutar, “Bugünün dünyasının ikonik şeylerinden birisi ‘yeni.’ Yeninin fetişleştirilmesi söz konusu. Yeni olan her şey burada çok değerli. Bütün reklamlarda, medyada şöyle bir şey görürsünüz: ‘Şunu da deneyin.’ Bu dönemin sihirli sözü bu. Zapturapt altına alınmış küçük dünyamızın içerisinde kaçamak noktaları arıyoruz.” diyor.

Sosyal medya platformlarını gündelik yaşamda sosyalleşme aracı olarak kullanıyoruz ancak bu araçlar gündelik yaşamın bir parçası haline geldi. Ne dersiniz? 
Geleneksel toplumlarda iletişim araçları çok fazla yaygın değildi. Daha kapalı bir yapı söz konusuydu. Modernleşme sürecinde ve modern ötesi toplumda iletişim araçların değiştiğini söyleyebilirim. Özellikle 2000'li yıllarla beraber bu alanda bir sıçrama yaşandı. Dijital teknolojileri ve sosyal medya platformlarını gündelik hayatımızda daha fazla kullanmaya başladık. Bunlar aslında gündelik yaşam pratiğinin bir parçası haline gelmeye başladı. Bu sebeple gündelik pratiklerimizin çoğu bu araçlarla etkileşim içerisinde geçiyor. Geleneksel toplumdaki ya da modernitenin ilk dönemlerindeki yüz yüze ilişki formları yerine, bugün medya araçları üzerinden dolayımlanmış ilişki şekilleri içerisine girmeye başladık. Bu anlamda sosyo-kültürel yaşamda dramatik bir dönüşüm var.

Bahsettiğiniz bu araçların kullanımında bireyin ve bireysel deneyimlerinin ön plana çıktığını da görüyoruz. 
Bunun da yine bir sosyo-kültürel iklimi var. Yani araçlara ekonomi-politik bakış açısından bakarsanız, araç size biçimsel bir yaşam tarzını da dayatır. Mesela taşradan kentsel yaşama dahil olanlarda da bireyselleşme olgusu ön plana çıkıyordu. Çünkü kentte bilinmezlik ve tedirginlik söz konusudur, aynı zamanda kent bir risk alanıdır. Diğer insanlarla mümkün olduğunca sınırlı ilişkiler kurarız, duygusal ilişkiler kurmamaya çalışırız. Çünkü duygusal ilişki kurduğumuzda yükümlülük ve bağımlılık ilişkisine de girmiş oluruz. Kentsel yaşam aynı zamanda para ekonomisine dayalıdır. Yani biz insanlarla ilişkiler kuruyoruz tabii ki kentte de ama dikkat ederseniz ekmeğimizi bir yerden alıyoruz, yoğurdumuzu bir yerden alıyoruz, eğitim için bir ücret ödüyoruz. İlişkilerimizin ticari emtia kültürünün bir parçası olduğunu görüyoruz. Dijital teknolojiler ve sosyal medya ne yaptı? Hiper bireyselleşmeyi sağladı. Tabii ki söz konusu araçlar bunu daha da kolaylaştırdı. Ekran üzerinden insanlarla dijital bir ilişki kurma hali yaygınlaştı. Bu yeni ilişki biçimi eskinin yükümlülüklerine girmeden bir ekran aracılığıyla sosyalleşmenin de önünü açtı.  

HAZZIN SUNUMU 
Sosyal medya büyük çoğunlukla bireyin hazlarını gösterdiği ve paylaştığı bir alan haline de geldi. 
Bugün geldiğimiz noktada bu kimlik algısı sosyal rollerle gerçekleşiyor ve toplumsal yaşamın içerisinde dramatik olarak dönüşüyor. Artık insanlardan hayat boyu taşıyabilecekleri genel bir kimlik tasarısı beklenmiyor. Tüketim etkinlikleri,  kimliklerin sergileme alanları haline geldi. Yani içtiğiniz kahve, gittiğiniz tatil, yediğiniz yemek tüketimsel bir unsur. Aynı zamanda kimliğinizin asal bileşeni artık. Kişi bunları ne kadar yaparsa toplumsal alandaki statüsünü, prestijini ve itibarını artırmış oluyor. Bu da sanal bir itibar aslında. Eskiden buna ihtiyaç yoktu. Çünkü böyle bir dijital bir ekran yoktu. Her şeyi bu kadar görmüyorduk. Bugün bir temaşanın içerisinde bunları izliyoruz. Sosyal ilişkileriniz sizi doyurmayınca, telefonunuz kimliğinizin bir asal bileşeni haline geliyor.  İnsanlar birbiriyle konuşmuyor, metalar ve nesneler birbiriyle konuşuyor. 

Peki gastronomi burada neden öne çıkıyor? 
1980'lerle beraber turizm ve tabii gastronominin canlandırıldığını görüyoruz. Özellikle gastronomi gösteri formu kazandı. Bugün, eğlence her şey demek. Haber ile eğlence, eğitim ve eğlence bir araya gelmeye başladı. Aslında eğlence ve temaşa kültürü çok etkili. İnsanlar da bunun içerisinde olmak istiyor. İnsanın hayatta kalması için yemesi ve içmesi lazım ancak beslenme de artık hayatın zevk ve eğlence tarafında. Yemek alanı tabii bugün küresel dünyada çok çeşitlendi ve çeşitlenmeye devam ediyor. Eskiden her coğrafyanın sınırlı bir yemek kültürü varken bugün öyle değil. Küresel dünyanın içerisinde diğer metalar gibi gıda ürünleri de aslında her yere ulaşıyor. Çok geniş bir mutfak alanı var ve yemek yapmak bir uzmanlaşmayı da beraberinde getirdi.  Gastronomi hedonik bir şey. Herkesi yakalayacak çok canlı bir alan. Gastronomi programları, bu alana olan ilgiyi de canlandırdı. 

“FARKLILIK ENDÜSTRİYEL OLARAK ÜRETİLİYOR”
Yemek yapmak bir uzmanlaşmayı beraberinde getirirken, yemeği tüketen için de tükettiği şeyi paylaşmak önemli hale geldi.  “Sıradan” olmayan bir şeyi deneyimlemek belki de özel olmaya başladı. 
Medya araçları her zaman için bir sosyalizasyon aracıdır. Sosyal medya da aynı işlevi görüyor. Burada olmamız ve konuşmamız için ne gerekiyor? Bilgilenmeniz gerekiyor. Bu çok önemli bir şey. Mesela Dubai Çikolatası diye bir şey yoktu hayatımızda.  Ama medyanın gündemi belirleme gücü var. Tabii durduk yere belirlemiyor. Bunun arkasında iktisadi bir şey var. Bugünün dünyasının ikonik şeylerinden birisi “yeni.” Yeninin fetişleştirilmesi söz konusu. Yeni olan her şey burada çok değerli. Bütün reklamlarda, medyada şöyle bir şey görürsünüz: “Şunu da deneyin.” Bu dönemin sihirli sözü bu. Zapturapt altın alınmış o küçük dünyamızın içerisinde kaçamak noktaları arıyoruz. Küçücük bir çikolatayı yemek ve yaşanan deneyim özel bir an haline geliyor. Bunu Instagram ya da başka alanlarda paylaşmak da deneyimin gösterilmesi anlamına geliyor. Farklılık endüstriyel olarak üretiliyor. Sürekli yeni bir şey çıkarılıyor ve eskisi gündemden düşüyor. Ve o yeninin etrafında insanlar büyülenmiş şekilde koşturmaya başlıyorlar.

Bu gösteri ve tüketim dünyasında merak ve arzu duygusunun da tekrar tekrar üretildiğini de görüyoruz. Ne dersiniz? 
Kurmaca alanda baktığınız zaman, dramatik akışı sağlayan şey merak öğesidir. Toplumsal yaşam da birazcık bunun gibi. Instagram'da hikâye sekmesinin olması tesadüf eseri değil.
Bu, ideolojik bir aklın ürünü. Aslında hayat daha önce de bir hikâye alanıydı. Bir anlatıydı. Biz bu anlatıyı hikâyelerde ve masallarda, modern dünyada ise günlüklerde ve mektuplarda görüyorduk. Bakın artık Instagram'da bir hikaye var. Kendi hikayesini yazmıyor insanlar. Merak ögesi üzerinden gıdıklanan o şey ve tüketim edimi, insanları spontane bir şekilde farklı alanlara yönlendiriyor. Örneğin sosyal medya araçları, tüketim ürünleri üzerinden arzunun her an dolaşıma sokulduğu ve insanlar tarafından deneyimlendiği bir anlatının “hikâyenin” parçası haline geliyor. 


ARŞİV