Süreyya İlmen'in Kadıköy'e yadigârları…

İstanbul’un tek opera salonu olan Süreyya Operası’ndan Yoğurtçu Parkı’na; Moda’yı sahile bağlayan merdivenlerinden Üsküdar-Kadıköy tramvaylarına; Süreyyapaşa Plajı’ndan hastanesine kadar Anadolu yakasının birçok noktasında imzası bulunan Süreyya İlmen, 57 yıl önce 6 Şubat günü yaşamını yitirmişti…

02 Şubat 2012 - 13:37
Derleyen: Semra ÇELEBİ
“Viyana'da bir opera seyrettim. Hayran kaldım. Keşke bizde de böyle salonlar olsa, böyle oyunlar oynansa diye düşünüp bu binayı yaptırdım.”  Adı Kadıköy’le bütünleşmiş isimlerden biri olan Süreyya İlmen, bu binayı yaptırırken nereden bilebilirdi 21. yüzyılda, 2010’lu yıllarda Süreyya Operası’nın, koca kent İstanbul’un tek opera binası olacağını? O, henüz 20. yüzyılın başlarında, 1920’lerin savaş ve işgal günlerinde Avrupa’da gördüğü opera salonlarına hayran kalıp kendi söylemiyle “Kadıköy’ümüze bir şeref vermeyi” düşünmüştü sadece. O zaman Türkiye’nin ilk ve en büyük opera salonu olabilirdi ama son olmayacağına emindi Süreyya Paşa. Ancak öyle olmadı. Kadıköylülere verdiği şeref bugün hâlâ güncelliğini koruyor. Çünkü yeni opera binaları yapmayı bırakın varolan opera binaları kapatılıp, özellikle Beyoğlu’ndaki tarihi tiyatro ve sinema salonları yıkılıp yerlerine AVM ve oteller yapılırken Kadıköylüler, yerel yönetimleri sayesinde, 80 yıl sinema salonu olarak hizmet vermiş Süreyya Operası’na sahip çıkıyor ve onu gelecek kuşaklara bırakmak için koruyor. Bugün İstanbul’un tek opera binası olarak hizmet veren Süreyya Operası, yok edilmeye çalışılan tarihi ve kültürel mirasımız arasında dimdik ayakta kalan ve amacına uygun hizmet veren bir simge niteliğinde…
‘TİYATRO MEKTEBİ EDEBDİR, MUSİKİ RUHUN GIDASIDIR’
Bu önemli salonu bize kazandıran Süreyya İlmen Paşa, dönemin önemli şahsiyetlerinden biri. 6 Şubat 1955’te yaşamını yitiren İlmen’in, sadece Kadıköy’de değil, Üsküdar’dan Maltepe’ye kadar Anadolu Yakasının birçok noktasında izi bulunuyor. Ama biz önce, opera olarak yapmasına rağmen uzun yıllar sinema salonu olarak kullanılan ve 2006’da Kadıköy Belediyesi tarafından opera binası olarak hizmete sokulan Süreyya Operası’nı anlatmak istiyoruz size, üstelik kendi dilinden, kendi kaleminden…
Süreyya İlmen, 6 Mart 1927’de açılan, 7 Mart 1947’de 20 yılı geride bırakıp 21. yaşını kutlayan Süreyya Operası’nın şerefine bir takvim bastırır. “Kadıköylülerimize Bir Şükran Hatırası: 1947 SÜREYYA TAKVİMİ” adlı kitapçıkta, Süreyya İlmen, bu opera binasını nasıl açtığını şöyle anlatıyor:
“1923 senesinde ben ne yapıp yapıp derin bir hamiyet hissiyle memleketimizde eşi olmayan Süreyya Sineması’nı inşaya başladım. Maksadım para kazanmak olsaydı hiç şüphesiz ki aynı masrafla (yalnız arsa fiyatı farkı hariç olmak üzere) bu abideyi Beyoğlu’nda pek güzel inşa edebilirdim. Ben aynı zamanda Kadıköylülerimizin sinema ve tiyatro ihtiyaçlarını temin etmekle beraber Kadıköy’ümüze bir şeref vermeyi de düşünmüş, konser, konferans, dans, balo, çay, nişan, düğün merasimi gibi içtimai ve medeni birçok ihtiyacımızı da nazarı itibare alarak büyük bir salonun da sinemamıza ilavesine karar vermiş ve olveçhile planlarını hazırlamıştım. İnşaat üç sene sürdü. Cephesi ve içerisi heykellerle süslendi, parter tavanın ortasına bir daire içinde “Tiyatro mektebi edebdir. Musiki ruhun gıdasıdır.” Ve dört köşesine de “geliniz, görünüz, anlayınız, ibret alınız” yazdırttım. Nihayet 1927 senesi Mart’ının altıncı günü Şehremini Sayın Muhiddin beyefendinin nutuklarıyla resmi küşadı icra edildi. Sahnesi 1933 senesinde yapıldı. Türkiye’nin en büyük sahnesidir.”
Savaş ve işgal İstanbul’unda gayrimüslim vatandaşların kendi aralarında dayanışma göstererek devlet yardımı almadan çocuklarına okullar inşa ettiklerini gören ve bu amaçla Kadıköy Tesisi Mekatip Cemiyeti’ni (Okullar Derneği) kurarak birçok okulun açılmasını sağlayan Süreyya İlmen, aynı kitapçıkta, aslında okulsuz çocukların Süreyya Sineması’nın yapılmasına vesile olduğunu vurgular: “Hâsılı o devirde Kadıköy’ümüzde yavrularımızın mektepsiz kalması Zehra Hanım Paviyonu’yla Süreyya Sineması’nın inşasına sebep olduğunu şu uzun tafsilatın neticesi olarak sizlere arz ile bilahare Kadıköy’ümüzün mektepsizliğini nazarı itibare alan Hükümeti Cumhuriyetimiz de muhtelif semtlerimizde birçok büyük mektepler inşa ve bu suretle okul ihtiyacımızı temin etmiş olduğundan dolayı sonsuz minnet ve şükranlarımızı bu vesile ile de tekrar eylerim.”
KENT HİZMETLERİ ÖNDERİ
Eski milletvekili Süreyya İlmen (Süreyya Paşa), erken Cumhuriyet yıllarında, İstanbul ve özellikle Kadıköy'de batılılaşma eylemleri ile isim yapmış “ilginç ve hayırsever bir kent hizmetleri önderi” olarak biliniyor. Peki bu “ilginç ve hayırsever” Paşa kimdir?
II. Abdülhamid döneminin ünlü seraskeri Rıza Paşa ile Adviye hanımın oğlu Süreyya Paşa, Yugoslavya'daki Patgoriçe'de 1874 yılında doğar. İlkokuldan sonra Kuleli Askeri Lisesi, Harbiye ve Erkânı Harp Okullarında okur. Balkan Harbinde Tümgeneral olur. 1900 yılında Paşa olur. Birinci Dünya Savaşında ordudan ayrılarak iş hayatına atılır. Türkiye'nin ilk özel, devlet yardımı almadan kurulan Süreyya Paşa Mensucat Fabrikası, 1914'te Balat'ta faaliyete geçer. İplik ve daha sonra kumaş üretimi yapan fabrika 1922 yılında kapanır.
Süreyya Paşa sosyal hizmetleriyle yoğun bir yaşam geçirir. Kadıköy Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Kadıköy Tesisi Mekatip Cemiyeti, Kadıköy Türk Keşşafları Cemiyeti, Kadıköy Şark Musiki Cemiyeti, Maltepe Maarif Encümeni, Üsküdar Vilayeti, Üsküdar idman Kulübü ve Sivil Havacılık Kulübü başkanlıklarında bulunur. Ayrıca Ticaret ve Sanayi Odaları, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ve Cumhuriyet Halk Partisi Üsküdar ilçe başkanlıkları, İstanbul Milletvekilliği (1927–1930) ve şehir Meclis Üyeliği yapar. 1924 yılında bir yıl süre için İstanbul Belediye Kurulunda Fahri Müşavirlik (Danışmanlık) görevini yürütür.
Süreyya Paşa Hastanesi açılışı
MODA’DAN YOĞURTÇU PARK’A
Kadıköy Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) başkanıyken halktan toplanan yardımlar sayesinde 1923 yılında Yoğurtçu çayırını kurutarak, dere kenarına bir rıhtım inşa eder ve Moda ile Yoğurtçu'yu sahil yolundan birleştirmeye başlar. Daha sonra Kadıköy Belediyesi yapılan işleri üstlenir ve Yoğurtçu Parkı’nı açar.
Tesisi Mekatip Cemiyeti (Okullar Derneği) Kadıköy'de devletten yardım görmeden, okul ve kütüphane gibi eğitim amaçlı tesisler yaptırmak için kurulmuş bir vakıf olarak faaliyet gösterir. Süreyya Paşa bu cemiyetin başkanıyken birçok yeni okulun kurulması için çalışır ve 1923 yılında Kadıköy Sultanisi'nin (Erkek Ortaokulunun) bahçesine çok sevdiği merhume halasının adına, 200 kadar öğrenci eğitme kapasitesi olan Zehra Hanım Paviyonu’nu yaptırır.
Üsküdar Vilayeti Başkanlığı sırasında Süreyya Paşa’nın uzun süren uğraşları ve girişimleri sayesinde Üsküdar ve Kadıköy tramvayları yapılır. Daha sonraları 1927 yılında Üsküdar-Kadıköy ve Havalisi Halk Tramvayları şirketini kurar. Üsküdar ve Kadıköy'ün elektriğe kavuşması için girişimlerde bulunur. Şehremini Emin Beyefendi’nin Fahri Müşavirliğinde bulunduğu sırada Haydarpaşa tren yolu üst köprüsü inşaatının başlanmasına öncülük eder. Aynı görevdeyken 1924 yılında, o zaman yaklaşık 50.000 nüfuslu ve Anadolu'nun en büyük şehirlerinden olan Kadıköy'e gerekli olduğuna inandığı iskele meydanının düzenlenmesine öncülük eder. Halkın temiz su içmesini sağlamak ve tifonun yayılmasını önlemek için Kayışdağı suyunun Kadıköy'e getirilmesine katkıda bulunur, kanalizasyon yapılması için Belediyeyi teşvik eder ve masrafın bir kısmını kendisi üstlenir.
‘ŞEHRİN HAKKI ŞEHRE VERİLMELİ’
1920'li yılların sonunda Moda'yı güzelleştirmek için tasarladığı planı uygulamaya Moda'daki iskeleyi üst caddeye bağlayan bir merdiven yapmakla başlar. Belediyeye bu fikrinden söz ettiğinde ihaleyi alması öngörülür. Müteahhit olmamasına rağmen o sırada inşaat halinde olan Süreyya Sineması’nın mimar ve mühendisi olan Kavafyan Bey ve hazırda bulunan inşaat malzemesinden faydalanarak merdiveni yaptırır. Kendisine 1200 Liraya mal olur (malzeme hariç). Bu paranın yalnızca yarısını alabilir. Gerisi yine kendi cebinden ödenir.
İstanbul Milletvekilliği sırasında Galata ve Unkapanı köprülerinden alınan köprü parasının kaldırılması hakkındaki kanun teklifi kabul edilir. Ayrıca ''şehrin hakkı şehre verilmelidir'' başlığındaki kanun teklifi kabul edilir; tramvay, su, havagazı, elektrik gibi birçok müessese Belediye’ye geçer.
SÜREYYA PLAJI
Maltepe'deki Süreyya Plajı'nın inşaatı 1939 yılında başlar ve savaş yüzünden yedi yıl sürer. 1946 yılında çalışmaya başlayan plajda 300 metre uzunluğunda, deniz cephesi üzerine Müdüriyet Dairesi, 80 birinci sınıf ve 200 ikinci sınıf soyunma odaları, büfe dairesi, gazino, 42 odalı otel ve büyük bir ev inşa edilir. Ayrıca sahilden 60 metre uzakta, deniz üstünde plajın sembolü olarak Bakireler Mabedi (Temples de Vierges) inşa edilir. Plaj açıldıktan sonra halkın rahatça buraya ulaşabilmesi için TCDD idaresinin desteği ile bir peron yapılır ve yaz aylarında banliyö seferleri burada 1 dakika durmaya başlar. Daha sonraki Vali Lütfü Kırdar plajı ziyaret eder, çok etkilenir ve plajın asfalt bir yol ile Bağdat Caddesine bağlanmasını sağlar. Plaj İstanbul ve Avrupa'da benzeri olmayan çağdaş bir şekil alır.
Süreyya İlmen, en büyük iyilikleri hayatının son yıllarında yapar. Maltepe'deki Narlıdere Çiftliğini İşçi Sigortaları’na bağışlar ve bu çiftlik ölümünden tam 2 yıl sonra (SK Süreyya Paşa Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Hastanesi olarak yine halkın hizmetine sunulur. İlmen, Süreyya Sineması'nı Darüşşafaka Cemiyeti'ne, plajı da Maltepe Belediyesi’ne bağışlar ve 6 Şubat 1955 yılında huzur içinde ölür.
NÂZIM’I KIZDIRMIŞTI
Süreyya Operası’nın ilk müdürü Nâzım Hikmet’in babası Hikmet Bey’di. 1918'de Hamburg Konsolosu'yken emekli olan Hikmet Nâzım Bey, bir süre çeşitli gazetelerde çalıştıktan sonra Süreyya Paşa'nın Bahariye Caddesi'nde inşa ettirdiği Süreyya Operası'nda yöneticilik yaptı.
Nazım Hikmet’in “Romantik Komünist” adlı son biyografisinde yazarlar Şaime Höksu ve Edward Timms şunları anlatıyor: Hikmet Bey, 1932’de bir köpek tarafından ısırılıp kuduz aşısı yaptırmıştı. Ama birkaç gün önce bir yaralanma dolayısıyla tetanoz aşısı da yaptırdığından iki aşının uyuşmaması nedeniyle ağır hastalandı ve kısa bir süre sonra öldü. Hastayken, Süreyya Paşa (İlmen) evlerine gelerek sinemanın hesaplarıyla ilgili olarak kendisiyle konuştu. Hikmet Bey birkaç gün sonra ölünce, Nâzım Hikmet çok üzüldü ve öfkeyle “Hiciv Vadisinde Bir Tecrübei Kalemiye” başlıklı şiiri yazdı. Bu şiirinde ölümünden sorumlu tuttuğu babasının patronu Süreyya Paşa'ya hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açıldı. Bir yıl hapis, 200 lira para cezasına çarptırdı. Şiirinin bir bölümünde şöyle diyordu Nâzım Hikmet:
...Benim de babam öldü.
Ve dünyaya yummadan evvel
ışıklı çocuk gözlerini
siz onun yanındaydınız.
Son beş papelin hesabını vermeden ölmesin, diye
kalbinin atışını saydınız.
Tutmuyordu babamın öpülesi elleri...
N.H - 1933

ARŞİV