Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kadıköy’de öğretmenlik yapmış olan yazar Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul hakkında yazdığı denemelerde Kadıköy’den de bahseder. Tanpınar, buradaki bir köşkü ise bir öyküsüne baş karakter olarak kurgulamış. Bu eserin adı “Acıbadem’deki Köşk”.
Öykünün anlatıcısı, çocukluğunun önemli bir kısmını geçirdiği köşkteki yaşantısını, en belirgin sima olan Sani Beyi öne çıkararak aktarıyor. Sani Bey, anlatıcının annesinin dayısıdır ve anlatıcı, çocukluğunda bazen ailesiyle birlikte köşkte misafir olarak ağırlandığını belirtmektedir. Hikâye, anlatıcının köşkün yapısını, bu köşkteki yaşantıları ve köşk sakinlerinin portrelerini hatıra formunda vermesi üzerine kurulmuştur. Bu kurgu içerisinde anlatıcı, okura, köşkün etkisinde şekillenen entelektüel gelişimini de aktarır.
KÖŞKÜN MİMARİSİ, ZİHNİN RADYOLOJİSİ
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi’nin Aralık 2007 sayısında “Acıbadem’deki Köşk” Hikâyesinde Mekânın Kullanımı” başlıklı bir makale kaleme alan Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Türkçe Öğretmenliği Orhan Oğuz (o zamanki doktora öğrencisi), Tanpınar’ın bu eserinde mekân unsurunu anlamlı karşıtlık ve paralelliklerle kullandığını belirtiyor. “Baş kişi Sani Bey’in zihin yapısının köşkün mimarisiyle, kişi adlarının kişiliklerle, kahraman anlatıcının entelektüel gelişiminin köşkün çeşitli evreleriyle ilişkileri bu karşıtlık ve paralelliklerin ve metnin alt katmanlarının aydınlatılmasında en çarpıcı ipuçlarını verirler.” diyen Oğuz, “Hikâyede mekân olarak Osmanlının üst düzey yönetim mensuplarının, saray çevresinin köşklerinin bulunduğu bir semt olan Acıbadem’de bulunan üç katlı bir köşk seçilmiştir. Ana mekân olarak anlatıcının çocukluğunda imparatorluğun başkenti olan, Cumhuriyet sonrasında da Türk aydını için merkezîliğini sürdüren İstanbul’un seçilmesinin uyandıracağı fikirler, bu semt ve yapının seçilmesiyle desteklenmiştir. Bu anlamda hikâyenin adlandırılış biçimi, kişilerin adlandırılmalarında görüleceği gibi anlamlı bir işleve sahiptir.” yorumunu yapıyor.
Hikâyede köşkün mimarisi, Sani Bey’in zihniyetiyle olan ilişkisi açısından bir sistemin haritası gibi verildiğinin altını çizen Orhan Oğuz, makalede şu görüşleri ifade ediyor: “Köşkün bir mekân olarak tasviri, Sani Bey’in zihniyetinin radyolojik bir sonucu gibidir. Sani Bey’in zihin yapısıyla köşkün mimarîsi arasındaki paralellik, hikâyede verilen olayların arka planını ve ironinin zeminini belirginleştirir. Bu ironik işleyiş, son dönem Osmanlı bürokrasisinin eleştirisi olarak alınabileceği gibi, metnin evrenselliği bağlamında, onunla eşdeğerde yapıların bir tasviri yerine kullanılmaya da uygundur. Kişilerin adlandırılmalarında, kişilik özellikleri ve köşkün yapısı içinde şekillenen rolleri yansıtılmıştır. Kişilerin adları köşkteki yaşam hakkında fikir verdiği gibi metindeki ironiye de katkıda bulunmuştur.”