Tarih, tarih olmasın diye...

İstanbul’un ayakta kalan tek Ortaçağ kalesi olan Yoros'taki kazı çalışmalarında Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait yapı kalıntıları bir bir ortaya çıkarılıyor. Kazı ekibinin öncelikli amacı; kalenin tarihini ortaya çıkarmak ve sonra da restore etmek. Ancak çalışmalar için sponsorlara ihtiyaç duyuluyor.

05 Eylül 2011 - 14:15

Beykoz Anadolu Kavağı sırtlarındaki antik Yoros Kalesi'ndeki kazı çalışmaları geçmişe ışık tutuyor. İstanbul'un kültür ve turizm hayatına İstanbul’un antik çağı açısından çok önemli tarihi değerler kazandıran kalenin kazısı, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın başkanlığında Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle sanat tarihçileri, arkeologlar, restoratörler ve mimarlardan oluşan 15 kişilik bir ekip tarafından 1 yıldır sürdürülüyor. Geçtiğimiz günlerde kazı alanına bir basın gezisi düzenlenerek, çalışmalar hakkında bilgi verildi.
Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın, bu kazıların, buradaki yaşamı ve kalenin yapılış tarihçesini ortaya çıkarma amacını taşıdığını belirterek, Yalçın, ikinci aşamada da kalenin konservasyonu ve günümüze daha sağlam bir şekilde gelebilmesini sağlayacak tüm tedbirlerin alınması amacıyla çalışma yapılacağını kaydetti. İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili de “Burayı İstanbul’un gündemine aldık. Buranın kültürel potansiyeli çok yüksek. Hem kültürel miras olarak buranın değerlendirilmesi hem ortaya çıkan objelerin, hem de çevre olarak değerlendirilmesi açısından ciddi bir proje arayışı içerisinde olacağız” şeklinde konuştu. Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek ise “Böyle bir mirasa sahip olmak Beykoz için büyük bir şans” yorumunu yaptı.

KALE, GÜÇ SİMGESİYDİ

Antik çağda kalenin bulunduğu tepe Zeus Hieron’u adıyla anılıyordu ve kutsal alan olarak kabul edilmişti. Bu nokta dünyanın en işlek yerlerinden biriydi. Kaleyi elinde tutan, denizlerin ve deniz trafiğinin kontrolünü de ele geçireceğinden, Yoros Kalesi Bizans ile Khalkedon arasında mülkiyet tartışmalarına da neden olmuştu. Khalkedonlular buranın kendi mirasları olduğunu ileri sürseler de, gemi sayısı bakımından güçlü oldukları için denizin kontrolünü elinde tutan, Karadeniz'e açılan deniz trafiğini kimseye kaptırmak istemeyen Byzantion, kale ve tapınağın bulunduğu alanı para vererek satın almıştı. Ortaçağ boyunca bir güç simgesi olan kale, gümrük noktası olarak da kullanılıyordu. 8. yy. sonlarına kadar içinde hamam, cami ve askerlerin ailelerini barındıran küçük bir köy görünümündeki kale, Osmanlı döneminde garnizon olarak kullanılıyordu.

FATİH’İN ZİNCİRLERİ BURADA OLABİLİR

Yoros Kalesi'nin tam karşı kıyısında (Rumeli Kavağı’nda) bir başka Bizans Kalesinin daha varlığı kazı ekibinin araştırmaları ile tespit edildi. Boğazın iki yakasına Fatih Sultan Mehmet döneminde gerilen zincirin de bu iki kale arasında olduğu düşünülüyor. Osmanlı sonrası uzun yıllar kendi kaderine terkedilen kale, son yıllarda gelen ziyaretçilerin piknik alanı olmuştu. Ziyaretçilerin hor kullandıkları, çöplerini bırakıp gittikleri, ateş yakıp duvarlarına zarar verdikleri kalenin 16 metrelik burçlarının içi de yersiz yurtsuzların alem yerine dönüşmüş durumdaydı.

ÇÖPLER VE ARKEOLOJİK BULUNTULAR!

İstanbul Üniversitesi'nin kentte yürüttüğü ilk ve sistemli arkeolojik kazı olan Yoros Kalesi kazısına kalenin temizliği yapılarak başlandı.
Temizlik çalışmalarında kale içinden yüzlerce poşet dolusu çöp çıkarıldı. Duvarlarda yer alan grafitiler ve yazılar, uzman restoratörler tarafından temizlendi.
Kazı çalışmaları alanda yapılan jeofizik çalışmalarının sonuçlarına göre yönlendirildi. İç kalede kuzey-güney doğrultulu bir yapı tespit edildi. Yapılan kazı çalışmaları sırasında yapının bir yangın geçirerek hasar gördüğü anlaşıldı. Olasılıkla Osmanlı dönemine ait olan yapı içinde yoğun miktarda günlük yaşama ait çanak-çömlek parçaları, sikke, seramik, fincan, pipo gibi çeşitli buluntulara rastlandı.

Gökçe UYGUN


ARŞİV