Tezgâhın arkasındaki hayat

Sadece başlarına kötü bir şey geldiğinde veya bedenleri haber konusu olduğunda görebildiğimiz kadınlar; hayatın her yerinde. Onlardan biri de “Kadıköy’ün ilk simitçisi” Nezaket Kaya…

20 Kasım 2015 - 10:59
Eylül BİROL
Her gün önünden geçtiğiniz, sürekli gördüğünüz, selam verdiğiniz insanların hayatlarını hiç merak ettiğiniz oldu mu? Peki ya her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında ölüm, yaralanma haberlerini okuduğumuz kadınların? Sadece başlarına kötü bir şey geldiğinde veya bedenleri haber konusu olduğunda görebildiğimiz kadınlar; hayatın her yerinde. Çoğu kadın ise burnumuzun dibinde olduğu ve hayatı başarı ile dolu olduğu halde “görünmez” kalıyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü yaklaşırken, bugün siz, "görünmeyen" bir kadının hikâyesini okuyacaksınız.

AZERBAYCAN’DAN TÜRKİYE’YE…
Nezaket Kaya, 1968 Azerbaycan doğumlu. Bir kısım Kadıköylü ve Moda çay bahçelerinin tutkunları için aslında tanınan bir isim. İddiasına göre, o Kadıköy’ün ilk kadın simitçisi. Dile kolay, 15 senedir Moda çay bahçeleri önünde tezgâhını açıp kapatıyor. Tezgâhın arkasındaki şen şakrak kadın, tam dört dil biliyor ve üniversite mezunu. Onun için bunun önemi yok. Önemli olan “ne konumda olursa olsun, kendi ayakları üzerinde durabilmek”.
Nezaket ablanın hikâyesi Azerbaycan’da başlıyor. Çocukluğu Azerbaycan’da geçiyor, babasının dokuz erkek kardeşi arasında tek kız olmasından dolayı “kız öğretmenler görmek istiyorum” isteği ile üniversitede 5 yıl beden eğitimi öğretmenliği okuyor. Ardından Rusya’da abilerinin yanına çalışmaya gidiyor. En sonunda da akrabalarının bulunduğu Türkiye’de buluyor kendini. 20 yıl önce adımını attığı Türkiye’ye geliş o geliş… Eşiyle tanışıyor, evleniyor. Üç çocuğu oluyor.
“Peki ya öğretmenlik? Türkiye’de neden yapmadınız?” sorusuna, araya üç simit siparişi hazırlarken cevap veriyor Nezaket abla: “Burada öğretmenlik için başvurdum. Sınava gir dediler. Ama sınavın yazılı kısmında kaybettim. Konuştuğum gibi yazdığım için… ‘Gelirem, gidirem’ gibi. Uğraşamadım ondan sonra da… Çocuklar oldu. Onlara baktım.”

“KISMET DEĞİLMİŞ”
Beş yıl üniversite oku. Türkçe, Kürtçe, Rusça, Azerice bil. Türkiye’ye gel, sanki hiçbir şey olmamış gibi sıfırdan başla… “Hiç pişmanlık duymadın mı?” sorusuna zaten babası istediği için o bölümü okuduğunu hatırlatarak cevap veriyor. “Kısmet olmamış.” Simitçilik ise 15 yıl önce başladığı bir meslek olmuş. O gün bugündür devam ediyormuş işine.
“Sabah geliyorum buraya. Gırgır şamata. Gülüyorum. Deniz havası. Tertemiz burası. Hem işimi yapıyorum hem huzur buluyorum, terapi gibi. İnsanlarla ilişkim güzel. Herkes sever beni. Küçük esnaf da olsam severler. Burada genelde hafta içi yaşlılar oturur. Kadıköy’den buraya gelene kadar elli tane simitçiye rastlasalar yine simit almazlar. Burada kızımız var diyip benden alıyorlar.”
Anlatırken konuşmamız durmadan kesiliyor. Günlerden cumartesi, Kadıköylü temiz hava almaya sahile gelmiş. Gerçekten de huzur verici bir ortam. Ama parası? Yetiyor mu?
“Çocuklara bakmak zor. Bir de sorumsuz babamız var…” diye yanıtlıyor gülerek Nezaket abla. Bunu yayınlamamız sorun olmazmış. “Çok iyi bir insan ama çalışmak konusunda tembel. Bütün evin yükü benim sırtımda. Oğlum da hem okuyup hem çalışıyor. Kızlarımdan bir tanesi ara ara kaytarsa da çalışıyor.”
“Ama” diye ekliyor Nezaket abla “Küçük de olsa insan yaptığı şeyi sevmek zorunda. Önce sen sevmelisin ki başkası sevsin.”
 
“AA KADINMIŞ!”
Bir kadının sokakta çalışması düne kadar garipsenen bir durumdu. Bugüne kadar kadının hayatın içindeki yeri normalleşse de taciz de onunla birlikte normalleşti. Nezaket abla kendisini rahatsız edenin olup olmadığı sorusuna “Öyle bir şeyle karşılaşmadım. Ben buraya başladığım zaman utancımdan ağlıyordum. Çünkü bakıyordum hepsi erkek. Ağlıyordum utanıyordum, çekiniyordum. Eskiden biri geldiğinde, arkada oturduğumda, beni görmediği zaman ‘Abi bir simit alabilir miyim?’ diyorlardı. Bir kalkıyordum ‘Aa kadınmış. Abla kusura bakma’ diyorlardı. Öyle dedikleri zaman daha çok zoruma gidiyordu.  Sonra kendi kendime düşündüm ‘Ya aptal mıyım, niye ağlıyorsun kız, onlar boncuk satıyor sen yemek satıyorsun aynı şey’ diye. Öyle öyle alıştım gitti.” diye yanıt veriyor. Ama şimdi normalleşmiş. Kendisi ile gurur duyuyor Nezaket abla.
Kadınların evde oturması gerektiğini iddia edenlerin olduğunu söylediğimde cümlemi tamamlamama bile izin vermeden yanıtlıyor hemen: “Asla öyle bir şey yok. Her şey eşit. İnsan evin hizmetçisi de olur ağası da olur. Bak eşime tembel diyorum ama bazen eve geç gidiyorum eşim yemek de yapar yeri gelir evi de süpürür. Çekinmeye gerek yok. Güzel zamanda her şey elimizin altında ama kötü insanlarla yaşıyoruz. Zorlaştırıyorlar. Çok şey zorlaştırıyorlar…”

“BİRBİRİNE DESTEK OLMALI”
“Kadınlar ne yapmalı o zaman?” diye beraber düşünürken cevap yine ondan geliyor: “Kendine güvenebilirsin ürkek korkak olursan kötü insanlar daha çok yaklaşıyor. Kendine güvenebilirsen ayağını yere basabilirsen kendini koruyabilirsen bence riske değer. Kadınlar çalışma alanında çoğalsın. Kadınlar hem birbirine hem eve destek olmalı. “
“Bir kadının parasını kendi kazanması nasıl bir his?” diye soruyorum: “Gurur duyuyor o zaman insan biliyor musun? Ne olur eşin olunca? Eşin olması şart değil. Bugün boşansan yarın düşmansın. Bazen kıza bir şey alırım babası birden kızar. Kızım der ki ‘Annem çalışmış annem almış.’ Gerçekten gurur duyulacak bir şey. Ben yeri geldi, çocuklarım küçükken kendi binamızın merdivenini bile sildim. Yeter ki çocuklarım aç kalmasın. Yeter ki alnımın teriyle paramı kazanayım da ne iş olursa olsun…”

 

ARŞİV