Tren hattının değişen yüzü: İstasyonlar ve meydanlar

Marmaray Projesi ile birlikte istasyonların ve meydanların yaşadığı değişimin incelendiği “Kentsel Tasarım Rehberinde Mahalle Ölçeği ve İstasyon Meydanları" kitabını İnci Olgun ve Serim Dinç ile konuştuk

06 Ocak 2022 - 10:37

Mimarlık, şehir planlama ve fotoğraf gibi disiplinlerden uzman kişilerin katkılarıyla hazırlanan "Kentsel Tasarım Rehberinde Mahalle Ölçeği ve İstasyon Meydanları" kitabı yayınlandı. Çalışmada; tren hattının İstanbul ve Kadıköy üzerindeki etkisi tarihsel arka planıyla anlatılırken, Marmaray Projesi ile birlikte Kızıltoprak – Bostancı banliyö tren güzergâhı üzerinde değişen istasyonların ve meydanların kamusal kullanım biçimine ve kamusal canlılığa etkisi de değerlendiriliyor. Tarih boyunca hem mahallelerin hem de bölgenin kültürel yapısının gelişiminde etkin rol oynayan tren hattını, istasyonları, meydanları ve Marmaray’ı  projenin koordinatörü Öğretim Görevlisi Dr. İnci Olgun ve proje ekibinden kentsel tasarım uzmanı Serim Dinç ile konuştuk.

- “Kentsel Tasarım Rehberinde Mahalle Ölçeği ve İstasyon Meydanları” çalışmanız demiryollarının, istasyonların ve meydanların tarihine hem de bu yapıların karakterine dair bilgiler içeriyor. Bu çalışmayı yapmaktaki amacınız neydi?

İnci Olgun: 19. yüzyılda devlet eliyle yapılan ilk demiryolu olma özelliğini taşıyan Haydarpaşa-Pendik Banliyö hattı, kenti şekillendiren ana omurgalardan biri olmuş. Bunu sayfiye niteliği taşıyan yerleşmelerin, banliyö hattının inşasıyla sürekli ikâmet alanlarına dönüşmeye başlamasından anlayabiliyoruz. 1965 “Kat Mülkiyeti Kanunu”, 1972 tarihli “Bostancı – Erenköy Bölgeleme İmar Planı” ve 1973 yılında Boğaziçi Köprüsü ve çevreyollarının hizmete girmesi nedeniyle bölgenin kentsel dokusunda önemli değişimler yaşanmış. Ancak Marmaray Projesi bölge için bir dönüm / kırılma noktasıdır. Proje hattın açık bir metro sistemine dönüştürülmesi için uyulması gereken pek çok farklı standardı beraberinde getirdi. Söz konusu standartlara uymak için inşa edilen yeni ve yüksek kapasiteli istasyonların mevcut kentsel ilişkileri bozacağı endişesi bu çalışmanın çıkış noktası oldu. Amacımız, Marmaray Projesi ile birlikte değişen istasyon-meydan yapısının ve ögelerinin kamusal kullanım biçimine ve kamusal canlılığa etkisinin değerlendirilmesiydi.

-Banliyö hattı ve Marmaray, İstanbul’u, Kadıköy’ü ve meydanları nasıl etkilemiş ya da dönüştürmüş olabilir?

Serim Dinç: İstasyon yapılarının küçük ölçekli transfer merkezleri olması, dağılım ve buluşmaların bu merkezler üzerinden gerçekleşmesini sağlıyor. Bu durum istasyon meydanlarını, özellikle gitgide kaybettiğimiz mahalle yaşamı açısından daha belirgin kılıyor. Canlı kentsel mekânları oluşturması, karma kullanımlı alanlar yaratması, insan ölçeğinde tasarıma sahip olması, zemin kullanımını güçlendirmesi, güvenli ve çekici kamusal açık alanlar oluşturması ve kentsel mekâna aidiyet sağlayan imgesel özelliklere sahip olması gerekçesiyle önemli roller üstleniyor bu meydanlar. Söz konusu durum da aslında projenin odak noktasını oluşturuyor. Marmaray ile birlikte, tamamı tescilli parsel ve koruma alanlarından oluşan hat boyunca, meydanların sınırını çizen istasyon ve lojman yapılarının tekil olarak yerlerinde muhafaza edilmelerinin dışında, 19. yüzyılda kentin en önemli omurgalarından birini oluşturan banliyö sistemine ve yaratmış olduğu kamusal canlılığa ilişkin iz, özellikle içinde yer aldığı bağlam da düşünüldüğünde hayalet bir anlatının temsiliyeti niteliğindedir.

Fotoğraf: Çetin Ergand-2018

İSTASYON VE MEYDAN İLİŞKİSİ

-Banliyö hattının kentin gelişiminde önemli bir rol oynadığını söylemek mümkün mü?

Serim Dinç: Elbette mümkün. Banliyö hattının inşası öncesinde bu bölge sayfiye yerleşimi olarak kullanılıyordu. İstasyon binalarının yapılması ve kullanıma açılmasının ardından hat kentin biçimlenmesinde etkili bir rol üstlendi diyebiliriz. İstasyonlar içinde yer aldıkları kentsel mekânın gelişmesinde belirleyici ögelerinden biri haline dönüşmüş. Yarattıkları meydan ve çevresinde konumlanan cami, eğitim yapısı, ticaret güzergâhı gibi kentsel donatılarla birlikte mahalle kimliğinin oluşumuna katkı sağlamış. İstasyonlar, kent merkeziyle bağlantıyı sağlarken konumlandığı mahalle ile fiziksel bir bütünlük oluşturmuş, sosyal karakterin, mahallelerin ve yaşam kültürünün şekillenmesine neden olmuş. İstasyon meydanı çevresinde gelişen ticaret, mahallenin günlük/haftalık ihtiyaçlarını karşılarken neden olduğu hareketlilikten beslenerek ekonomik gelişimi desteklemiş. Özellikle Kızıltoprak, Göztepe, Erenköy, Suadiye, Bostancı mahallelerinde istasyon-meydan-mahalle ilişkisi oldukça net okunabilmektedir.

Erenköy Mahallesi ve istasyonu üzerinden örnek verelim. Erenköy, 18. yüzyıla kadar özellikle Rumların gözde sayfiye yerlerinden biri. 19. yüzyılın ikinci yarısında demiryolunun bölgeden geçmesiyle yaz-kış kullanılmaya başlanan bir yerleşme oluyor. 20. yüzyılın başlarında Erenköy’ün sosyal nitelikli yapılarının ve çarşısının istasyon çevresinde ve Ethem Efendi Caddesi’nin istasyona çıkan bölümünde şekillendiği görülüyor. Bu yapıların en önemlilerinden biri Zihni Paşa tarafından, 1902-1903 yılında Erenköy İstasyonu’nun hemen karşısına yaptırılmış olan Zihni Paşa Camisi’dir. Aynı şekilde, istasyon çevresinde yer alan geniş bağ ve bahçeler içerisinde köşklerden bir diğeri de 1916 yılında “Erenköy Kız Numune Mektebi” olarak hizmet vermeye başlamış. Ethem Efendi Caddesi günümüzde de fonksiyonunu devam ettiren ticaret aksı olarak şekilleniyor.

-Bu hat Kadıköy’den değil de başka bir yerden geçseydi, tasarım anlamında şu an nasıl bir Kadıköy’den bahsediyor olurduk.

İnci Olgun: Dönemsel açıdan düşünüldüğünde üst ölçekte alınan kararların büyük iradelere dayalı uygulama örneklerini teşkil eden demiryolu hatlarının, farklı ölçekte mekânsal gelişmelere dengeli bir kademelenme getirdiği söylenebilir. Toplu taşıma modlarının, yüksek yoğunluklu gelişme ile bağlantısı noktasında Haydarpaşa-Pendik hattının, Kadıköy’ün bir zamanların sayfiye kimliğine sahip banliyölerini zamanla kentsel merkez karşısında bugünkü etkili düğüm noktalarına dönüştürmüş olması çok da şaşırtıcı değil. Merkez sıkışıklığını seyreltmeye, sanayi ve ticareti şehrin çeperlerine yaymaya yönelik bir gündemden ivme almamış olsa da hattın yapımı kentte önemli oranda işlev dağılımını etkilemiş ve güçlü mahalle merkezleri ile konut alanlarının gelişmesini sağlamış. Dolayısıyla demiryolu ile kentsel doku arasında doğrudan ve tek anlamlı bir ilişki biçimi tanımlayabilmek pek de mümkün görünmüyor. Tren hattının olmaması halinde istasyon mahallelerinin ve kamusal açık mekânlar ile konut yerleşimlerinin dengeli dağılımı söz konusu olabilir miydi? Sanırım bu soruya vereceğimiz cevap kentsel yayılmanın bugünkü kadar okunabilir mahalle nüvelerinin gelişimine imkân tanımayacağıdır.

Fotoğraf: Çetin Ergand-2018

-Çalışmanızda Marmaray’ın yarattığı etkiler üzerine de fikir sunuyorsunuz. Marmaray’ın açılmasıyla birlikte cadde, sokak ve meydanlar nasıl bir değişime uğradı?

İnci Olgun: Marmaray’ın bir taraftan mahalleler üzerinde dönüşüm baskısını artırırken, diğer taraftan da Haydarpaşa-Gebze hattı üzerindeki istasyon meydanı-mahalle ilişkisine zarar verdi. Hattın açık metro sistemi gerekliliklerine uyması için uygulanması gereken standartlar göz önüne alındığında geleneksel doku ile bütünleşmiş olan tarihi istasyonların kullanıcılara hizmet etme kapasitesi ve erişim açısından geniş olanaklar sunmaması tarihi binaların yetersiz olarak nitelendirilmesine neden oldu. Böylelikle tüm tarihi demiryolu yapıları ve beraberinde odak noktası niteliğini taşıyan istasyon meydanları yeni sistemin dışına itildi. Bu nedenle, Marmaray Projesi ile tarihi istasyon yapılarının işlevlerini yitirmiş olması, mahalle yaşamı ve kent belleğinde önemli kayıplar verilmesine neden oldu.

Erişim açısından da değişimler yaşandı. Hat üzerinde yer alan tescilli veya tescilsiz ancak nitelikli köprüler sökülerek depolandı. Örneğin, Feneryolu İstasyonu’nda yer alan alt geçit, bulunduğu mahallenin iki yakasını birleştiren önemli bir bağlantı noktasıydı. Marmaray projesi kapsamında Feneryolu alt geçidi yıkılarak dolduruldu. Kaldırılan alt geçitlerle birlikte istasyonların erişilebilirliği zayıfladı, cami, okul gibi donatı alanlarıyla mahallelerinin ticari merkezleri birbirinden ayrıldı. Ayrıca, yeni hat boyunca inşa edilen güvenlik duvarı ve ses bariyerleri de tren yolu ile tarihi demiryolu yapıları arasındaki bütünlüğü görsel ve fiziksel olarak koparmakta. Marmaray tarihi istasyon-mahalle ilişkisini kırmış, istasyon çevresindeki canlılığın kaybolmasına, dükkânların birbiri ardına kapanmasına neden olmuş olsa da yeni istasyon yapısı çevresinin yeni mahalle merkezi işlevine kavuştuğu gözleniyor. Mekansal hafızayı bir anlamda korumaya alan bu durum yine de yaya sirkülasyon pratiğini yeni bir kullanım bağlamı içinde tanımlıyor. 

YENİ BİR TASARIM FİKRİ

-Kitabınızda bu hat için aynı zamanda tasarım önerisi de sunuyorsunuz. Bunu açar mısınız?

Serim Dinç: Özellikle, şehir sakinlerinin fiziksel aktivitesini artıracak şekilde karma arazi kullanımının iyi bağlanmış bir sokak ağıyla ilişkilendirilmesi tasarım ve planlama yaklaşımlarının temel stratejisi. Bu stratejiye çekici kamusal meydanların dahil edilmesi ise hem yayaların ve bisikletlilerin dinlenme noktalarının yaratılmasını hem de güvenli, konforlu ve kaliteli mekânların kentsel sistem içerisine entegre edilmesini sağlıyor. Böylelikle, söz konusu tasarım stratejilerinin kentlere sürdürülebilir ve yaşanabilir çevreler sunma yolunda da katkısı olacak. Bu noktadan hareketle, biz de proje kapsamında Kızıltoprak-Bostancı güzergâhı üzerinde yer alan istasyon meydanlarıyla ilişkili olarak öneri bir yürüyüş hattı geliştirdik ve bu hattın yere özgü kentsel tasarım rehber ilkelerini ortaya koymaya çalıştık.

Bu rehberin dert edindiği konulardan biri de kentsel dönüşüm süreci ile birlikte uzun zamandır yapılı çevrenin baskısı altında bulunan çalışma alanının özellikle istasyon meydanlarının odağında ticareti ve kentsel donatıları ile mahalle kimliğini giderek kaybetmesiydi. Bağdat Caddesi gibi son derece yoğun bir canlılığa sahip olan yaya hattını destekleyecek ve diğer taraftan da istasyon meydanlarının mahalle kimliğini koruyarak birbirleriyle ilişkilendirilecek araç trafiğini belli ölçüde sınırlayan aktif bir yaya hattının oluşturulması bu nedenle de oldukça önemli. Bunun için de alana özgü yaptığımız analizlerden çıkarttığımız sentez kararlarına bağlı olarak kentsel imaj, koruma, mahalle ölçeği, geçirgenlik ve çeşitliliğe dayalı tasarım ilkelerini belirlemeye çalıştık.

Fotoğraf: Çetin Ergand-2018

-Önerdiğiniz tasarım rehberi günlük hayatı nasıl etkileyecek, örnek verebilir misiniz?

Serim Dinç: “Yürünebilirlik” kavramı özellikle Amerika ve Avrupa kentlerinde artık planlama ve tasarım stratejileri içinde yer edinmiş durumda. Bu sayede farklı yaş ve hareketlilik kabiliyetleri de gözetilerek yürünebilirliğin kentlere, mahallelere uygulanmasıyla yeni bir hareketlilik kültürü de gelişiyor. Yürünebilir ortamlar, insanların gitmek istedikleri günlük yerlere erişimi sağlayan, çeşitli bağlantılara sahip bir yol ağı olmanın ötesinde kentlerin, toplumların ve kent-toplum-çevre ilişkiselliğinin üzerinde de önemli bir odak noktayı oluşturuyor.

İstasyon Hattı Yürüyüş Parkuru Tasarım Rehberi de refah düzeyi yüksek, aktif ve sağlıklı toplumların ve sürdürülebilir mekânların gelişimini teşvik edecek yürüyüşü ve bu alternatif seyahat biçimini destekleyecek bisiklet başta olmak üzere yeni nesil mikro mobil araç kullanımını merkeze alıyor. İstasyon hattı boyunca yürünebilir aktif mekânlar ve mahalleler yaratmak için yapılabilecek değişikliklere rehberlik etmek amacıyla önerilen tasarım ilkeleriyle Bağdat Caddesi ve sahil şeridine alternatif bir rota oluşturarak eskinin istasyon-mahalle ilişkisini canlandırmak, kaliteli ve birbirine entegre kamusal mekânları kentliye sunmak ve fiziksel aktiviteyi insanların günlük yaşamının düzenli bir parçası haline getirerek sağlıklı mahalle ve topluma ulaşmak mümkün.

Bu rehber, farklı yaş gruplarından yayalar ve bisikletliler için güvenli bir rota ve entegre kamusal mekânlar oluşturulması için imkân sunacaktır. Güvenli, rahatça erişilebilir, yaya dostu bölgelerde yaşayan insanların mahallelerine aşina olmaları, toplumlarıyla daha zengin sosyal bağlantılar kurmaları ve yüksek aidiyet hissine sahip olmaları daha olası. Ziyaretçi olarak gelen kullanıcı tarafından ise güvenli ağların tercih edilebilirliğinin daha yüksek olması söz konusu. Aynı zamanda, rehber ile sokak ağaçları ve farklı peyzaj öğeleriyle uyumlu, çeşitli kamusal mekân kullanımlarıyla ilişkili ve mekânın yaşamıyla görsel bağlantısı olan ilgi çekici bir bölge yaratılabilecektir. Aktif kullanılan canlı bir yaya ortamı hem sağlıklı toplulukların oluşmasını ve sürdürülebilirliğini sağlayacak hem de yerel ekonomiyi destekleyecektir. Son olarak da kapsayıcı ve eşit tasarım ilkeleri doğrultusunda yaratılacak parkur herhangi bir yaş ve herhangi bir hareketlilik derecesinde olan kullanıcısına kendisini rahat hissetmesini sağlayacak. Tasarımın herkese hizmet etmesinin yanı sıra rahat bir yürüyüş hattı için bölgedeki diğer rotalara bağlayacak ağların oluşturulması önemli. Tasarımda kamusal açıklıkların ve yeşil alanların bir dinlenme noktası olarak ele alınması yaya hattının konforunu artıracak fırsatları da sunacak.

-Eski istasyon binaları hakkında bilgi alabildiniz mi, bu yapılar nasıl kullanılacak?

İnci Olgun: Farklı geçmişlerin aidiyeti ile farklı kuşakların yine farklı yorumlarla değerlendirebileceği banliyö istasyon binaları kentsel hafızanın miras yapıları olarak kaderini bekliyor. Özgün mimari kimliği bir yana yapılış amacını tamamen geride bırakan ve neredeyse anıt eser olarak mevcudiyetini sahiplenen bu yapılar kentsel gelişim trendinin içine sıkışmış ve yeni konut yapıları arasında ölçeğini kaybetmiş olarak yeni işlevini sorgulatıyor. Yerelin isteği yine istasyon meydanlarını tamamlayıcı bir kamusal kullanım ile erişilebilir mahalle mekânlarının oluşturulmasına yönelik. Özellikle kültürel ve sosyal performanslara imkân tanıyan esnekliği ile psiko-sosyal refahı destekleyecek mekânsal dönüşümlere her anlamda ihtiyaç var.

-Bu çalışma aslında kolektif bir çabanın ürünü olarak ortaya çıktı. Bundan da bahsetmek ister misiniz?

İnci Olgun: Rehber oldukça geniş ve disiplinler arası bir çalışmanın ürünü. Bizler dışında restorasyon uzmanı mimar Derya Altıner, şehir plancısı ve kentsel tasarım uzmanı Esra Turgut, özellikle kent mobilyaları konusundaki uzmanlığı ile iç mimar Hande Zeynep Kayan, peyzaj mimarı N. Papatya Seçkin Tahtalıoğlu, konu alanların mekânsal niteliğini en iyi şekilde aktarmamızı sağlayan fotoğraf sanatçısı Çetin Ergand yer aldı. Rehberin Erenköy başlığında ise mimar ve kentsel tasarım uzmanı Güzin Konuk, renk konusunda uzman mimar Ayşegül Kuruç, restorasyon uzmanı mimar Burcu Büken Cantimur, fiziksel çevre kontrolü verilerine ilişkin analizleri gerçekleştiren mimar Ümit Arpacıoğlu danışmanlığında; mimar İrem Çoban, Meryem Ergün, Ayşegül Özkarslıoğlu, Sait Gözü, Kaan Timuçin Manco ve şehir plancısı Gülzade Şentürk ile birlikte kentsel tasarıma yönelik çalışmalar detaylandırıldı.

“Kentsel Tasarım Rehberinde Mahalle Ölçeği ve İstasyon Meydanları” çalışmamız ve benzer şekilde disiplinler arası gerçekleştirdiğimiz/gerçekleştirmekte olduğumuz tüm diğer projeler www.tasarimrehberleri.com adresinde açık erişim olarak sunuluyor. Projelere ilişkin yayınlara buradan ulaşmak mümkün.


ARŞİV