110 yıllık tarihiyle, onlarca hikâyenin tanığı ve hatta merkezi olan Haydarpaşa Gar Restaurant, yolcular olmasa da müdavimleriyle yaşıyor. 1964’ten beri Kadıköylü Sözübir ailesinin işlettiği mekânın üçüncü kuşak işletmecisi Cenk Sözübir “Trenlerin kokusunu özledim. Ama inanıyorum o trenler bir gün bu gara geri dönecek” diyor
Semra ÇELEBİ
Fotoğraflar: Semra ÇELEBİ
Trenin kalkmasına çok az vardı
Kadıköy iskelesindeydik Cemal’le
Işıl ışıldı Haydarpaşa Gar Lokantası
Vapurlar suyun aynasında
19 Mart 1969’da Cemal Süreya ile birlikte İstanbul’dan Ankara’ya yaptıkları tren yolcuğunu mısralara döken Muzaffer Buyrukçu, böyle anlatmıştı Haydarpaşa Gar Lokantası’nı. Sadece Buyrukçu ile Süreya’nın değil, yüzyıllık mazisi içinde pek çok şairin, yazarın, kelimelerle dans edenlerin, dostluklar biriktirenlerin, yollara düşenlerin buluşma mekânı oldu. “Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü severim” diyenlerin şehrin keşmekeşine dalmadan önce soluklandıkları ilk yer oldu.
Dünya gotik mimarisinin İstanbul’daki bekçisi, Anadolu’yu İstanbul’a taşıyan anılarla dolu Haydarpaşa Garı 1908’de inşa edildiğinde, Haydarpaşa Gar Lokantası da akabinde devreye girdi. 1964’ten bu yana ise, bugünkü haliyle, yani bir meyhane olarak Kadıköylü Sözübir ailesi tarafından işletiliyor. Şimdi dümen üçüncü kuşakta. Çocukluğu, dedesi ve babasının ekmek kapısı olan bu tarihi binada geçen Cenk Sözübir, 50 yıllık öykünün nasıl başladığını şöyle anlatıyor:
“Benim dedem de demiryolu çalışanı. 1964 yılında bu lokantayı devralıyor. O zaman esnaf lokantası tarzında bir yer. Dedem Esat Sözübir uzun yıllar burayı işlettikten sonra babam Adil Sözübir ile amcam işletmeye devam ediyorlar. Şimdi de amcamın eşi Gülümser Sözübir ile birlikte yaklaşık 15 yıldır işletiyoruz.
Benim çocukluğum burada geçti, hatta bütün hayatım… Çocukken kasada dururdum, boyum yetişmediği için altıma su kasası koyuyorlardı. Zaten turizm ve otelcilik okudum. Bütün hayatım Haydarpaşa Gar binasında ve restoranda geçti, geçiyor.”
FARKLI BİR KUŞAK GELDİ
Cenk Sözübir’e çocukluğundaki Haydarpaşa ile şimdiki Haydarpaşa arasındaki farkı soruyoruz. Şunları anlatıyor:
“Her bakımdan fark çok. Eskiden bütün gazetecilerin, yazarların şairlerin uğradığı bir yerdi. Selim İleri’nin masası vardı mesela. O zaman herkes tren kullanıyordu. Akşam burada bütün ünlüleri görürdünüz çünkü yataklı trenle Ankara’ya giderlerdi. Şimdi misafir profilimiz değişti. Farklı bir kuşak geldi. Özellikle hafta sonu canlı müzik yaptığımız akşamlarda çok genç arkadaşlarımız geliyor. Bunların çoğunluğu kadın. Çok eski bir işletme olduğu için, gençler araştırıp geliyorlar, kadın misafirlerimiz rahatça oturabileceklerini biliyorlar.”
GARSONLAR BİLE DEDEDEN KALMA
Cenk Sözübir, Gar Restaurant müşterilerinin bu güveni, müdavimleriyle ve çalışanlarıyla aileye dönüşmüş yönetiminden almasına bağlıyor:
“Mesela buranın şefliğini yapan arkadaşımız Olcay’ın babası beni ayağında sallıyormuş. Barda çalışan Recep Bey, hem dedemle, hem babamla çalışmış, şimdi bizimle devam ediyor. Yani çok uzun yıllardır birlikte olduğumuz arkadaşlarla çalışmaya devam ediyoruz. Bar müşterilerimiz bellidir. Her akşam buradalar, babamdan beri…”
YOLCU YOK AMA MÜDAVİMLER VAR
Haydarpaşa Garı’na iki yıldır trenler uğramıyor. Son olarak vapurlar ve motorlar da kaldırıldı. Büfeler çoktan gitti. Şu anda Haydarpaşa’nın yaşayan tek köşesi Gar Restaurant. Taksi durağı ve umumi tuvalet rastaurant için çalışmaya devam ediyor. Artık uzun yola düşmeden önce “iki tek atalım” diyenlerin değil, özel olarak yemek yemeye gelenlerin mekânı Haydarpaşa Gar Restaurant. Şimdilik böyle devam ediyor ama Haydarpaşa Projesi’nin uygulanması durumunda asırlık mekânın ne olacağı bir muamma.
“TRENLERİN KOKUSUNU ÖZLEDİM”
Sözübir “Burası trensiz ölür” diyor: “Belki burası kültür merkezi olsa daha çok kazanabilirim ama inanın istemiyorum. Böyle devam etsin istiyorum. Çünkü ben o günleri yaşadım. Trenlerin kokusunu içime çektim. O kokuyu özlüyorum. Ama inanıyorum o trenler buraya geri gelecek. Burası mutlulukla hüznün aynı anda yaşandığı yerdir. Bir yıl öncesine kadar tahta valizle geleni biliyorum. Ne umutlarla gelip şu merdivenlerde çaresiz duranı gördüm. Ne hikâyelere tanık olduk… Haydarpaşa’nın ruhu bu ve bu ruhun yaşatılması gerekir.”
ADI ARTIK MYTHOS
Kentin tam ortasında olmasına rağmen, kentin gürültüsünü duymayacağınız ama bir fotoğraf gibi karşınızda beliren Kadıköy ve Tarihi Yarımada manzarasıyla İstanbul’un en güzel manzaralarına sahip noktalardan biri Haydarpaşa Gar Lokantası. Çinili duvarları, boydan boya eski İstanbul fotoğrafları ve şimdi hayatta olmayan ustaların portreleriyle karşılıklı oturuyor ve 106 yılda bu geniş sütunlara kimler dokunmuş, ceviz ağacı masalarda kimler oturmuş diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bu güzel manzaraya şahit olmak isteyenler arasında Selim İleri, Candan Erçetin, Ayşegül Aldinç gibi müdavimler var. Yaklaşık dört yıl önce ise Urla’nın konsept mekânlarından Mythos ile ortaklığa giderek, Urla’nın ve Mythos’un mezeleriyle sofralarını zenginleştirdiler. Levrek lokma, Girit ezme, Arnavut biberli patlıcan ezme, vişneli yaprak sarma, yaprak ciğer en beğenilen lezzetleri.
DENİZE NAZIR FASIL
Haydarpaşa Mythos’ta Çarşamba, Cuma ve Cumartesi günleri canlı müzik var. Fasıl eşliğinde fiks mönü servis ediliyor. Diğer günler alakart mönü almak mümkün. Tamamı yerli ve doğal ürünlerle yapılan mezeler 8.00-22.00 TL arasında değişiyor. Fiks mönüler 115 ila 145 TL arasında bir fiyat aralığına sahip. Canlı müziğin olduğu akşamlar rezervasyon yaptırmak şart.
Tel: 0216 337 09 79 / 0552 214 42 42