Türkiye’de bekâr anne olmak

Bir kadının hayatında baba figürü olmadan çocuk dünyaya getirmesini anlatan otobiyografik belgesel “Bekleyiş”, 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Belgeselin yönetmeni ve hikâyenin sahibi Aslı Akdağ ile konuştuk

14 Ekim 2021 - 11:03

Anneliğin nasıl bir mucize, ne kadar kutsal olduğu üzerine en güzel sözlerin söylendiği bir coğrafyada yaşıyor olabiliriz. Peki ya o anne bekâr bir kadınsa? İşler o vakit biraz değişip, çetrefilleşiyor.

Aslı Akdağ’ın belgeseli “Bekleyiş” işte bu çetrefilli sürecin, bir kadının hayatında bir baba figürü olmadan çocuk dünyaya getirmesinin ve bekâr bir anne olmanın ne anlama geldiği sorularının peşine düşüyor. 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’nü alan belgesel Aslı Akdağ’ın kendi hikâyesi. Aile üyelerinden, komşulara, arkadaşlara kadar tüm tepkilerin mercek altına alındığı belgesel hem evlilik kurumuna bakış açısını hem de kadının toplumsal rollerini sorguluyor. Yönetmenliğini ve yapımcılığını Aslı Akdağ’ın yaptığı belgeselin yapım tasarımını Banu Sıvacı üstlendi.

Akdağ ile hem belgeselini hem de Türkiye’de bekar anne olmayı konuştuk.

* İlk önce bekâr anne olma tercihini sormak isterim. Türkiye’de böyle bir kararı almak oldukça cesur bir davranış. Nasıl bir süreç yaşadınız?

Öncelikle bunu ben cesaret olarak nitelendirmiyorum, onu not düşmeyi isterim. Bekâr anne olmak kararım zor bir karardı ama hayatımdaki o andaki dengeler benim bu çocuğu doğurmam gerektiğini gösterdi bana. Ben de yaşamam gerekeni yaşadım.

Zorlu bir süreçti tabi ki ancak asıl zor olan başkalarının benim için tercih ettiklerini yaşamam olacaktı.

BİR ERKEĞİN CEKETİ ASILI OLMADAN

* Belgeselde komşularınızdan biri “evde bir erkeğin ceketi asılı olmalı” diyor. Bir erkeğin ceketi olmadan bekâr bir anne olmak ne anlama geliyor?

Erkeğin ceketi dediğimiz içinde sizinle hayatı paylaşan bir insan olmadığı sürece bir gölgeden ibaret. Bugün nice evlilikte tek başına tüm evin yükünü göğüsleyen kadınlar var. Bunlar da bekar anne değil midir? Varsın ceket olmasın; gerçek birliktelikler, yol arkadaşlığı, paylaşım olmayacak olduktan sonra kağıt üzerinde bir birliktelik sadece 3. kişileri tatmin etmeye yarıyor. Maalesef buysa mutsuz bir ortamda sürdürülmeye çalışılan evlilikler anlamına geliyor.

* Karar verirken yaşadığınız en büyük korku ve endişe neydi?

En büyük korkum ve endişem her zaman için oğlumu üzmek olur. O nedenle ne yapıyorsam psikolog ve terapist arkadaşlarımın destekleriyle, onların görüşlerini de alarak yaptım, yapıyorum. Diğer yandan şunu biliyorum ki elimden gelenin en iyisini yapıyorum. Bunu saçımı süpürge ederek, kendi hayatımı ona vakfederek yapmıyorum sadece. Ama ben mutlu olabileceğim bir ortamda yaşamaya çabalarken diğer yandan da onun mutlu olabileceği bir ortamı sağlayabildiğimi düşünüyorum. Çünkü ailem, arkadaşlarım, okulu…onu çepeçevre sevgiyle kucaklayan bir sosyal ortamı var.

Yani aslolan bizim mutluluğumuz, kimse kusura bakmasın…gerisi yalan.

* Evli olmak sizce neden bu kadar önemli?

Evliliği mutlaka olmazsa olmaz bir aşamaymış gibi sahipleniyoruz çünkü bu ülkede. Bu bir statü meselesi gibi görülüyor özellikle kadınlar tarafından. Erkekler de belli bir yaşa geldim, artık bir de yuva kurma sırası geldi diyor. Çünkü ailelerimiz de öyle yapmış. Ayrıca evlilik demek mutluluk demek (!) Reklamlardan, dizilere sürekli zihinlere kazınmaya çalışılan yapay bir gerçeklik bu. Sonra maalesef ekonomik olarak da bir kaçış olarak görülüyor.  Kimse kimsenin gerçekten mutlu olup olmadığını önemsemiyor. Çiftler de hep birbirlerinden kendi beklentileri için yaşamasını istiyor. Hayat bu kadar zor bir şey olmamalı oysa. Birbirimize daha fazla saygı duyarak sağlıklı ilişkiler kurmayı da başarabiliriz. Yani bana kalırsa imzanın varlığından ziyade insanların birbirlerine saygı duyduğu ilişkiler bizleri bir arada tutar ve mutlu kılar.

“NEDEN SAHTE HAYATLAR YAŞAYALIM?”

* Ailenizin, arkadaşlarınızın tepkisi nasıl oldu?

Bunlarla ilgili ayrıntıları filmde vermeyi seçtiğim için burada ayrıntıya girmeyeceğim. Ancak özetle şunu diyebilirim ki beni en çok şaşırtan erkek arkadaşlarım oldu. ‘Bari bir evlenseydiniz; sahte de olsa evlenin’ gibi çok da anlamlı olmayan çözüm önerilerini en çok onlardan duydum. Ben hala avukatlık da yapan birisiyim ve üstelik boşanma denilen işin zorlukları da malum. Neden? Neden başkaları tatmin olsun diye sahte hayatlar yaşayalım?

Bunlar hep toplumda evlenmeden birisiyle olabileceğimiz ihtimalini düşündürtmenin önüne geçmek gereğinden tabi. Sahte de olsa bir evlilik o nedenle daha çok kabul görüyor. Maalesef bu topraklarda herkes başkasının yaşamsal hakları üzerinde söz sahibi olabileceğini sanıyor. Bu nedenle kimi zaman namus, kimi zaman örf adet kisvesi altında herkes kendi doğrularını kadınlara dayatmaya çalışıyor. Bu nedenle ekonomik olarak özgür olmamız şart.

* Bekar anne olmanın toplumsal bakış açısı, mahalle baskısı dışında ne gibi zorlukları var?

Bekar anne olmanın bunlar dışındaki zor tarafı doğal olan durumlar. Yani nedir? Evi, işi, çocuğunuzla ilgili planlarınızı yaparken hep tek başınasınız. Görev paylaşımı yapabileceğiniz bir hayat arkadaşınızın olmaması en büyük zorluk bu durumda. Bazen bebek arabasını kapatmak bile mesele olabiliyor hal böyle olunca. İşten çık, alışveriş yap, evi toparla, yemeği organize et… Zor ancak imkânsız değil. Bir de bunları zaten göz önüne alarak çıktığınız bir yolda bu kısımlarla uğraşmak toplumsal bakış açısı kadar yorucu olmuyor.

İnsanın hayatında her alanda destek alabilmesi güzel. Ama aile, ama arkadaşlar… Hayat arkadaşınız da size gerçek anlamda destek çıkabilen birisi değilse ve sizinle hayatı, sorumlulukları paylaşmıyorsa üzgünüm ama yine bekar annesiniz bu durumda.

“BU BİR KEŞİF OLACAKTI”

* Peki belgesele nasıl, ne zaman karar verdiniz?

Belgeseli yapmaya bebeğimi tek başıma büyüteceğimi anladığım anda karar verdim. Bu bir keşif olacaktı; yolda görecektik neler olacağını. Ama benim içinse adeta bir sağaltım süreci oldu. Kendimi anlamak, sorgulamak, yüzleşmek, kabullenmek ve güçlenmek… Hepsinin içerisinde olduğum bir sürecin sonucunda oluştu belgesel.

* Belgeselde bazı günler çok zor oluyor diyorsunuz. Nasıl zordu? Nasıl sorularla karşı karşıya kaldınız?

Cevabının bende olmadığı sorular. “Neden evlenmediniz? Neden yürümedi… “ gibi. Öncelikle bunlar benim tek başıma yanıtlayabileceğim sorular değil. Onlarca sebebi var ancak mevcut durum cevabını da açık ediyor bu sorunun. Yürümemiştir, istenildiği gibi olmamıştır vs. Daha ötesinden kime ne! Yani biraz dedikodu yapmak amaçlı açılan sohbetler diyeyim. Benim bu tip sorulara hiçbir zaman cevabım olamaz.

Bizim halkımız maalesef çok meraklı ve de konu evlilikler ya da çocuk oldu mu nedense söz sahibi olabileceğini sanıyor çoğu insan. Evlenmekle de bitmeyen sürekli bir baskı; çocuk kaç saat uyudu? Ne yedi? Anne sütü ne kadar içti?… Bana şöyle geliyor. İnsanlarımızın en çok uzmanı olduğu husus: evlilik. Ona yüklenen anlam ve önem nedeniyle ve de kadınların arasındaki okuma, çalışma oranının düşüklüğü sonucunda herkesin bu konuda söyleyecek sözü var. Çünkü çoğu insan en fazla “bu alan”da uzman.

* Belgeselde “Hastaneye gideceğiz, geleceğiz evde bambaşka biri olacak” demişsiniz. Hakikaten çok farklı bir durum. Sadece bekar anne için değil herkes için de farklı. Bu değişiklikle yaşamak nasıl bir süreç?

Büyüleyici! Bir bebeğin içinizde büyümesi, gelişimi; onun dünyaya gelişi, gerçekten çok büyüleyici. Bebek çok dönüştürücü de bir şey. Onun varlığıyla tekrar çocukluğunuza dönüyorsunuz. Aynı zamanda kendinizi, hayattan ne istediğinizi tekrar durup düşünmeniz için de size bir kapı aralıyor bu ani değişiklik.

* Belgesel çok samimi bu yüzden de sarsıcı fakat yine de sormak isterim anlarınızı süzgeçten geçirdiniz mi, otosansür uyguladınız mı?

Bir kere tahmin edersiniz ki yaşadığım olumsuzlukların sadece yüzde onunu kamerayla yakalayabilmişimdir. Kamera söz konusu olunca karşıdaki insanların hali hazırda daha temkinli cümleler kurduğu da şüphesiz. Dolayısıyla sansür uygulayacak kadar ağır cümlelerimiz olmadı çekimlerde.

Şu olabilirdi; ülkenin siyasilerinin kadınlara dair sarf ettiği sözlere daha fazla yer verilebilirdi. Ancak orada da sınırlı cümle kullandık içerikte. Zira aksi durumda belgeselin amacından sapabilirdik.

Tek oto sansürüm bu filmde oğlumun babasıyla ilgilidir. Onların kendilerine ait bir hikayeleri olacaktır. Bu nedenle ben filmimde sadece benim hikayemi anlattım. Kimsenin alanına girmeyi istemem.

* Aren şimdi kaç yaşında ve ne yapıyor?

Aren şu anda 3 yaşında. 1,5 yıl kadar önce çekimlerimiz bitti. Ardından kurgu masasında neleri kullanırız bunu ortaya çıkardık. Post işlemlerinin bitmesi, festivallerin dijitalden kırmızı halıya dönmesini beklememizle o da o arada 3 oldu.


ARŞİV