Son zamanlarda sürekli yolsuzluk haberleriyle gündeme gelen vakıflar ülkemizde oldukça uzun bir geçmişe sahip. Vakıfların kuruluş amaçlarını, nasıl denetlendiklerini, yolsuzluğun nedenlerini avukat Ömer Aykul ile konuştuk.
Vakıflar günümüzdeki anlamıyla bir gönüllü sivil toplum kuruluşudur. Para ile ölçülebilen değerlerin belli bir amacı gerçekleştirmek için ayrılması ile oluşurlar. Vakıflar Hz. Ömer’e kadar dayanan bir İslami örgütlenme modelidir. Vakfın temel kavramı hayır işlemektir.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında genellikle savaşta yararlılık göstermiş insanlara mallar verilirdi. Bu mallara “memalik-i Osman” yani Osman’ın mülkü denirdi. Bu kişiler öldüğü zaman da o mallar geri alınırdı. Bu kişiler kendilerine tahsis edilen malları çocuklarına da aktarmak için vakıflaştırmaya başladılar.
Evet bravo. İlk önce hayır için kurulan vakıflar Osmanlı’da sonradan buna döndü. Hatta Fatih Sultan Mehmet bütün vakıfların malına el koyup hepsini kaldırdı. Ondan sonra oğlu 2. Beyazıt tam tersini yaptı. Yani vakıflar Osmanlı İmparatorluğu döneminde de çok fazla yer işgal etmiş, önem kazanmış müesseselerdi. Cumhuriyete geldiğimizde vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kontrolüne bırakıldı.
Cumhuriyetten sonra vakıf kelimesi bir müddet kullanılmadı, “tesis” denildi. Sonradan vakıf kelimesi yine kullanılmaya başlandı.
Vakıflar resmi bir senetle kurulur. Kişiler amaçlarını gerçekleştirmek için, malı varsa malını, parası varsa parasını vakfeder. Mesela kimsesizlerin, kız çocuklarının eğitimi, çevrenin korunması gibi amaçlardan biri için vakfetmek üzere bir senet hazırlarlar. Noter huzurunda hazırlanan bu senet mahkeme tarafından onaylanır, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde de sicile tescil edilir. Böylece vakıf kurulmuş olur.
Evet malınız varsa ve o malı da amacınıza yöneltmek için iradeniz varsa bu kadar kolay. Yeter ki ayırdığınız para o amacı gerçekleştirecek miktarda olsun. Bir üniversite kurmak için vakıf kuruyorsanız sadece para ayırmanız yetmez mevzuata göre ona aynı zamanda bir bina ya da bina yapılacak yeri de vakfetmeniz gerekir. Yani önemli olan amacın gerçekleşmesi için bir miktar para veya malın ayrılmasıdır.
Bu konuda da mevzuatta düzenleme var. Kamu kurumlarıyla ortak projeler yapabildiği gibi kamu kurumları vakıflara belli yerlerin kullanımını tahsis edebilir. Mülkiyetini devreder demiyorum, tahsis eder. Hiçbir kamu malı bedelsiz tahsis edilemeyeceğinden bir bedel içerir. Ve bu bedeli kamu kendisi belirler. Bu tahsisi yapan kamu kuruluşu da aynı zamanda üst kuruluşlar tarafından denetlenir.
Yerel yönetimlerin kiralama süresi ile merkezi idarelerin tahsis ve kiralama süreleri farklıdır. Tahsis, lehine süre uzatımı olmadığı takdirde taşınmaz kendiliğinden iade edilir. Bazen gerek merkezi gerekse yerel yönetimler tahsis ettiği yerin, vakıf veya dernekçe uygun kullanılmadığını görür ve tahliyesini talep eder.
Evet doğru Vakıflar Genel Müdürlüğü denetler. Yıllık denetimler yapılır. Elbette Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün müfettiş kapasitesi, iş yükü doğrultusunda bazı vakıflara iki üç yılda bir denetim yapılır. Akçeli faaliyeti olan, kamuoyunun gözü önünde çok faaliyeti olan vakıfların denetimi her yıl yapılır.
“TAKDİR HAKKI TARTIŞMALI”
İdarenin takdir hakkı dediğimiz bir hak vardır. Bu çok tartışmalı bir haktır. Ama idarenin hiçbir eylem ve işlemi Anayasa’nın 125. maddesi doğrultusunda yargısal denetim dışında tutulamaz. “İdare çok partili hayatın gereği siyasi partilerin yönetimine geçer”. Bakın bu tabirde bir yanlış var. İdarenin o siyasi partinin yönetimine geçmemesi gerekir? Yönetime geçen merkezi idare ve merkezi idarenin temsilcileridir. Siyasi parti kendine iktidar teslim edildiğinde bakanları, müsteşarları, valileri belirleyebilir. Zaten yerel yönetim seçimle oluyor. Bunun dışında makul ve demokrasinin gereği olan, alt kadroların kendi mekanizması içinde görevlendirilmesi gereğidir. Ama ülkemizde bu çok alt seviyedeki bürokratların belirlenmesine kadar uzuyor.
Bu neye neden oluyor? Bu idarenin takdir hakkının, dahil olduğu partinin eğilimi yönünde kullanımına sebep oluyor.
Tahsis ettiğiniz kişi veya kuruluşun, görev, ehliyet, yetenek durumlarını değil diğer kriterlerini göz önüne alırsanız bu sefer taraflar arasında farklı bir bağlılık türü oluşur. Bu bağlılık türü kamuya yarar yerine karşılıklı ilişkiye dönüşür. Buna çıkar ilişkisi denir. Çıkar ilişkisi olduğu zaman idarenin takdir hakkı keyfiliğe döner. Keyfilik de başkasının hatasını görürken, kendine yakın olanın hatasını görmemeye kadar gider. Bunlar yönetim bozulmaları, yönetimde yozlaşmalardır. Bunun aşılması demokrasinin gelişmesi, çok konuşulan şeffaflığın, hesap verilebilirliğin artmasına bağlıdır. Ve tabii ki burada en önemli konu tarafsız bağımsız yargıdır. İşte hukuk devleti dediğimiz burada hayati öneme haizdir. İktidar kimde olursa olsun, hukuk hiçbir tarafa boynunu eğmeden gereğini yapmak durumundadır.
Kamuya yararlı statüsü ile vergi muafiyeti almış vakıfların mal varlığı devlet malı niteliğindedir. Buna baki tecavüzler ağır cezada yargılandığı gibi böyle bir mal varlığında yapılan hatalı uygulamalar da resen işlem görür. Yani yargı kendiliğinden harekete geçer. Ama vergi muafiyeti olmamış vakıflar özel hukuk tüzel kişisi olduğu için şikâyete tabidir.
SAYILARLA VAKIFLAR
Vakıflar Genel Müdürlüğü 13 Ağustos 2021 verilerine göre vakıfların dağılımı şöyle.
• Mülhak Vakıf Sayısı: 255 adet
• Cemaat Vakıf Sayısı: 167 adet
• Esnaf Vakfı: 1 adet
• Yeni Vakıf Sayısı: 5.906 adet
Yeni vakıf olarak adlandırılan yani cumhuriyet sonrası kurulan vakıfların dağılımı ise;
* İstanbul’da 1908, Kadıköy’de toplam 136 vakıf bulunuyor.
* Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile kapatılan vakıf sayısı ise 144.