Bundan birkaç yıl evvel kırmızı bir bisiklet alıp İstanbul yollarını arşınlayan Mehmet Yapar önce açtığı sosyal medya hesabı, sonra sosyal yardım projeleri ile tanındı. Kırmızı Bisikletim instagram sayfasında paylaştığı kadın hikâyeleriyle ilgi gören Mehmet Yapar, biriktirdiği kadın hikâyelerinin bir bölümünü kitaplaştırdı.
“Kırmızı Bisikletim – Yaşanmış Kadın Hikâyeleri” adıyla Müptela Yayınları’ndan çıkan kitap; “Kadınlar Vardır… Kadınlar Her Yerde” ve “Adı Bende Saklı…” başlıklarında iki bölümden oluşuyor. “Kadınlar Vardır… Kadınlar Her Yerde” başlıklı bölümde ismini, kimliğini paylaşan kadınların başarı hikâyeleri yer alıyor. “Adı Bende Saklı…” başlıklı ikinci bölümde ise ismini, kimliğini gizli tutan kadınların hüzünlü, travmatik hikâyeleri var. İki bölümdeki öykülerin tümü güçlü ve tüm zorluklara rağmen ayakta kalmayı başarmış kadınların anlatımlarından oluşuyor. Mehmet Yapar ile Kadıköy’de buluşup kitabın öyküsünü konuştuk.
Kırmızı Bisiklet’in hikâyesi ne zaman nasıl başladı?
2015 yılında aldığım bir bisikletle başladı. Biraz kafamı rahatlatayım diye bisikletle gezmeye başlamıştım. Gezerken bisikleti Kız Kule’sinin önüne koyup fotoğraf paylaştım. İlk önce kendi adımla paylaşıyordum sonra genç arkadaşlar “bu sayfanın adı kırmızı bisiklet olsun” dedi. Ben de öyle yaptım. 2015-2016 yılları arasında bisikletle gezdim. İstanbul’un farklı yerlerini fotoğrafladım. İnstagram sayfasına ilgi arttı. Sayfa büyüdükçe topluma yararlı bir şeyler yapayım dedim. Sosyal sorumluluk projelerine dahil oldum. Köy okullarının ağaçlandırılması, engelli ailelere destek projeleri yaptım.
Kadın hikâyeleri nasıl başladı?
2018 sonlarına doğru başladı. Bisikletle gezerken insanlarla tanışıyor ve onların hikâyelerini dinliyordum. Anlatıyorlardı ama bir yere yazmıyordum sadece kafamda not olarak kalıyordu. Kızıltoprak’ta 85 yaşlarında bir abla Zeki Müren’le arkadaşlığını anlatmıştı. Hikâyesine yer verip veremeyeceğimi sordum. Ve instagram sayfasında onun hikâyesini paylaştım. Herkes çok beğendi. Yani önce bisikletle çektiğim fotoğrafların hikâyelerini paylaşıyorken sonra kadın hikâyelerine dönüştü.
Peki kitap çıkarma fikri ortaya nasıl çıktı? Sanırım ilk önce böyle bir fikir yoktu
Hayır yoktu. Bisikletle gezip fotoğraf çekme nasıl doğaçlama olduysa bu da doğaçlama oldu. İki yıl önce yayınevi editörü sosyal medya hesabından bana mesaj göndermiş, ben fark etmemişim. Daha sonra bir arkadaş vasıtasıyla buluştuk ve kitap fikrine dönüştü.
Kitapta öyküsüne yer verdiğiniz kadınlar size sosyal medyadan ulaşan ve sizin sosyal medyada yayınladığınız öyküler mi?
“KADINLAR ÇOK GÜÇLÜ”
Kitapta 31 hikâye kişileri belli olan hikâye. 23 tanesi anonim. Bana hikâyelerini yollamışlardı ve instagram sayfasında yayınlamıştım ama kitap için izin almam gerekiyordu. Bu süreç biraz sürdü. Sonra hikâyelerin hepsine birer önyazı yazdım.
Kadınlarla yüz yüze görüşmeleriniz oldu mu?
Bazılarıyla yüz yüze tanıştım. Kitapta hepsine yer vermek mümkün değil ama aşağı yukarı şimdiye kadar bine yakın kadın hikâyesi dinledim.
Kadınlar nasıl oldu da size yaşam hikâyelerini anlattı? Bir sosyal medya hesabına yaşamını anlatmak ilginç
Hem ilginç hem de bir kadının öyküsünü hiç tanımadığı bir adama anlatması daha ilginç. Ama bu sanırım bu kırmızı bisikletin verdiği güvenden ve katıldığımız sosyal projelerden kaynaklı oldu. Evet yaptığım iş kolay değildi. İnsanların güvenini kazanmak zor, hele ki kadınların güvenini kazanmak daha da zordu. “Ben bunları kimseye anlatamadım size anlatıp rahatladım” diyen kadınlar oldu.
Kadınlar hikâyelerinin bir kitapta yayınlanacağını öğrendikleri zaman ne tepki verdiler?
Çok mutlu oldular. Kitap için şöyle söylemiştim “ben ölümsüz olacağım siz de ölümsüz olmak ister misiniz diye sormuştum. “Elbette” dediler. Bir gün dünyadan göçüp gideceğiz kitap arkamızda bırakacağım çok güzel bir eser. Hem kızıma hem oğluma kalıcı bir eser bırakacağım. Yarın kitabım bir köy okulunun rafına düşer ve bir kız çocuğu okuyup ilham alırsa benim için çok güzeldi.
Kitapta Kadıköy’den hikâyesi olan kadın var mı?
Kadıköy’den yok sanırım.
“DAHA ÇOK SAYGI DUYMAYA BAŞLADIM”
Bine yakın kadının hikâyesini dinledim dediniz, bu hikâyeler sizin hayatınızda nasıl bir etki yarattı, ne değiştirdi?
Zaten önceden saygı duyuyordum daha çok saygı duymaya başladım. Kadınlar olduğu sürece biz ayakta duruyoruz. Ve çok güçlüler. Güçlü olmak zorundalar mı bilmiyorum ama çok güçlüler. Herkesin hayatta öğrendiği, öğrettiği şeyler var. Kadınlar biraz zorlu öğreniyor. Erkekler ise bir türlü öğrenemiyor.
Niye?
Erkekler geç olgunlaşıyor belki ondandır. Bir erkeğin olgunlaşma yaşı en az 50 diye düşünüyorum. Kadınlar çok erken olgunlaşıyor ki bu da çok üzücü. Çünkü kadınlar da erken olgunlaşmak zorunda kalıyor
Sizi en çok etkileyen hikâye hangisiydi?
Eşi trafik kazası geçiren Begüm Eken’in hikâyesi beni çok etkilemişti. Evliliklerinin birinci yılında eşi büyük bir trafik kazası geçiriyor. Boynundan aşağısı felçli kalıyor. Begüm Hanım da ilk günden itibaren eşinin gözü, kulağı oluyor ona bebek gibi bakıyor. Karşılıksız sevginin ne olduğunu çok iyi görüyorsunuz.
Kitabın bir bölümünde de ismini vermek istemeyenlerin öyküleri var
Evet o bölümde de babasını vuran bir kadının öyküsü beni çok etkilemişti. O kadın da babası yüzünden çok erken olgunlaşmıştı.
Kitabı okuyanlar ne düşünsün, kitap onlarda nasıl bir etki bıraksın istersiniz?
Öncelikle kendilerine rol model çıkarsınlar isterim. Bunu bende yapabilirim desinler. Özünde kitaptaki bütün kadınlar kendilerine inanmış ve kendilerini sevmişler. En başta kendilerine güvenip inansınlar.
Bu öykülerin yani kitabın devamı gelecek mi?
Bine yakın hikâye var demiştim. Sosyal medyada her gün hikâyeler yayınlamaya devam ediyorum. Bu kitap bir doğaçlama oldu. İkincisi, üçüncüsü kitap mı başka bir proje mi olur bilmiyorum.
Okur tepkileri nasıl?
Kitapta hikâye sahibi kadınlar etraflarındakilere duyuruyor. Hiç bilmeyenlerin tepkileri beni çok mutlu ediyor. İyi ki varsınız diyenler oluyor, “sana mı kaldı” diyenler de oluyor. Bana hepsi bir şeyler katıyor.
Pedal çevirdikçe beni başka bir yerlere götürüyor. Bisikletle doğa, manzara çekiyordum, güzeldi. Sonra kadın hikâyelerine başladım. Yarın öbür gün neye evrilir bilmiyorum.
HİKÂYELERDEN…
Ben Asya, 1970 Kars, Kağızman doğumluyum. 10 çocuklu ailenin altıncı ferdiyim. Kağızman, Sarıkamış derken, dokuz yaşında ailemin aldığı ani bir kararla Kocaeli’nin Gölcük ilçesine göç ettik.
(…)
1990 yılının başında yaptığım evlilikten dünyalar güzeli kızım Cansu ve oğlum Oğulcan dünyaya geldi. Bana annelik duygusunu tattıran iki meleğime de minnettarım. Ancak 17 Ağustos 1999’daki felaket gecesinde, depremde enkaz altında kaldım. Üç gün boyunca enkazda kaldıktan sonra, “Her şey bitti,” derken beton yığınları arasından ikinci hayata gözlerimi açtım. 45 saniye süren depremin benden götürdükleri çok ağırdı.
***
Ben Sema, hayatımın ikinci baharındayım. 50 yaşını doldururken Sema Usta olarak haberlere çıktım; hayatımın rolünde yer aldım. Çok zorlu aile koşullarında büyüdüm. Annem iki evlilik yaptı, babam erken yaşta vefat etti.
Ekonomik olarak hayatımız hep sokaklarda, büyük mücadeleyle geçti ama neşemi hiçbir zaman kaybetmedim. İki kez evlendim, ikisi de yürümedi ama dünya güzeli bir prensesim oldu. Bir yandan tedavisi olmayan Akdeniz Anemisinden dolayı saçlarım döküldü ama ben hep şapkamla gülümsedim hayata.
1998 yılında kuzenimin yanında amelelik yaptım bir süre. O iş, bu iş demedim. Tarla sürdüm, duvar boyadım, alçı çektim, hep geliştirdim kendimi.
***
Ben Fatma Gargin, benim hikâyem Mart 2015’de başladı. Eşimin kalp durması sonucu bilinci kapandı, yaklaşık 9 ay kadar hastanede kaldık. 12 saat… 24 saat… 48 saat derken gözlerini açmasını bekledik. Doktorlar hiç ümit vermiyordu. “Yaşamaz” fikri beynime resmen kazınmıştı.
Yoğun bakım kapısında beklemekten normal yaşamı unutmuştum. (…) Dış dünyayla bağım kopmaya başlamıştı. Hayatım sadece hastane odasında geçiyordu.
9 ayın sonunda evimize geçtik. Bir doktorun “Terapi en iyi ilaçtır,” sözü kafama kazındı; eşimle konuştum, müzik dinlettim