"Yaşlı kadın var olmak için deli-dolu olmak zorunda değil"

​Yaş ayrımcılığı üzerine yaptığı çalışmalarıyla sinemadaki yaşlı temsillerini mercek altına alan emekli akademisyen Prof. Dr. Seçil Büker, “Hak temelli bir yaklaşımla yaşlı kadını birey olarak temsil eden filmlere bayılıyorum, gülünç nesne olarak gösterenlere karşıyım” diyor

11 Mart 2025 - 15:08

Okurlarımız belki hatırlarlar. Bir süre önce, Faruk filminin yönetmeni Aslı Özge ile yaptığımız röportaja yer vermiştik. Özge, 96 yaşındaki babasını merkeze aldığı film için “Hikâyeyi anlatırken yaşlanma hakkındaki klişeleşmiş önyargıları kırmak istedim.” demişti. Gerçekten de Faruk, bu açıdan farklı bir yapımdı. Tıpkı yakın zamanda vizyonda olan, 70 yaşındaki usta oyuncu Nur Sürer’in başrol olduğu Mukadderat filmi gibi. Peki her film yaşlılar konusunda bu hassasiyetlere sahip mi yoksa klişeler üzerinden mi aktarılıyor beyazperdeye yaşlılar?

Bu soruyu, 18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası vesilesiyle, emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Seçil Büker’e sorduk. Zira kendisi yıllarca pek çok üniversitede dersler vermiş, çok sayıda makalesi bulunan, 30 yılı aşkındır da sinemayla ilgilenen ve www.sineyaslilik.com sitesini kurarak yaşlılık çalışmaları yapan bir isim. 

“YAŞLI KADIN ÇİFT MASKELİ”

- Seçil Hanım kaç yaşındasınız? 

Şükürler olsun ki pandemi başladığında 65 yaş üstüydüm. Yoksa yaş ayrımcılığını böylesine deneyimleyemezdim! O zamanlar yine çalışıyordum ama başka alanlardaydım. 70 geldi, onu daha çok sevdim. Çünkü artık hiç çekinmeden “Evet, yaşlıyım” diyordum ve bunu yaşlılık çalışmaya borçluydum. 80’i beklerken kendimi sonsuz bir şimdiki zaman evreninde görüyorum. Açıkçası: Yaşsız. 

- Şimdiki zaman evreninde olmak nasıl bir şey?

Filmlerde yaşlı temsillerine bakmak yetmiyordu, yaşlılık çalışmalarıma çocuk kitaplarını da kattım. O geniş şimdiki zaman evrenini belki de resimli çocuk kitapları açtı bana. İçeriğinde yaşlıların olduğu resimli çocuk kitaplarını çözümlemeye başladım. Son çözümlediğim kitabı örnek vermek istiyorum; Sakura Baharı. Kitapta bir anneanne var. Nasıl bilge bir kadın... O kitabı okurken, çözümlerken enerjisi geçiyor bana. Yaşam döngüsünün bir bölümü olarak yaşlılığı algılamak çok güzel... 

- Yaşınızı bilhassa sordum, malum bu topraklarda ‘kadının yaşı, erkeğin maaşı’ sorulmaz! Neden böyle?

Kadının yaşının sorulmama nedeni bence yaşlı kadının çift maskeli olmasından kaynaklanıyor. Genç bir kadına göre ikinci bir maske takmak zorunda yaşlı kadın... Kadın tek maskeliyken de çift maskeliyken de inkar içinde. Yaşlı kadın güzelliğini korumak için bin bir türlü yola başvururken, önce kendisini sonra çevresini o “olmayana” inandırmaya çalışıyor. Bu sürekli bir boyun eğiş durumu.  Yaşlanma erkek için kader değil, yaşam döngüsünün bir bölümü. Kadın için kader, kırılganlığın, yaralanmaya açık olmanın başladığı bir süreç. Merak eden Youtube’da “Ankara Üniversitesi KASAUM /Prof. Dr. Seçil Büker “Yaşlı Kadının Maskeleri” başlığıyla izleyebilir.

PANDEMİDE YAŞLILAR “ÇOCUKSULAŞTIRILDILAR”

- Biraz geriye gidersek; bence toplumdaki yaş ayrımcılığı pandemi döneminde görünür oldu, oysa hep vardı. Ne dersiniz? 

65 yaş üzerine getirilen yasaklar farkındalığa da yol açtı. Birçok yaşlı yürüyemez hale geldi. Yaşamdan koptu. Fizik tedavi merkezleri çok dolu. Kendim de yaşıyorum o günlerin yol açtığı ağrıları. Özellikle medya çok sorumsuz davrandı. Yaşlılar “çocuksulaştırıldılar”. Dışarı çıkma izni olduğunda, “Bakın bakın nasıl da para çekmeye koşuyorlar” dediğini duydum programı yapanın. Bir yaşlı, “Oğlum maske tak,” dediğinde, genç erkek; “Senin dışarı çıkma hakkın bile yok,” dedi. Sayısız örnek verebilirim. Pandeminin yayılma nedeni yaşlılar gibi bir algı doğdu. 

- Peki sizin yaşlılık konusuna ilgi duymanızın arkasında hangi kişisel / profesyonel motivasyonlar var?

Kendi özel yaşamımda çektiklerim. Boğulmuşluk hissi... Profesyonel olarak zaten yaşamım boyunca ayrımcılık gündemimde oldu. “Seçil sıra yaş ayrımcılığında” dedim. Orada burada konuşmakla olmuyor. Web sitesi kurmak bu olguyu kurumsallaştırıyor bence. 

-Sinemada yaşlı karakterlerin temsili genellikle hangi kalıp yargılar üzerinden şekilleniyor? 

Kalıp yargıları yineleyen, pekiştiren filmler olduğu gibi yaşlıya ilişkin çok iyi temsiller de var hem filmlerde hem de çocuk kitaplarında. Kalıp yargıyı tanımlamak isterim. Kalıp yargı paylaşılan inançlar. Yaşlıların kişilik özellikleri, davranış kalıpları üzerinden geliştiriliyor: hasta, ağır, cimri, huysuz gibi. Uzun uzun düşünmemize gerek kalmadan bir kişi üzerine karar veriyoruz. Kalıp yargı sorgusuz sualsiz kabul görüyor ve toplumsal gerçeklik halini alıyor: Yaşlılar homojen bir grupmuş gibi algılanıyor. Zaten 65 yaş üstü yasaklar bunu göstermedi mi? İkinci özellik katı olmaları, üçüncüsü de olumsuz olmaları. Paylaşıldıkça pekişiyorlar. En kötüsü ne biliyor musunuz? Yaşlı bu kalıp yargıya direnmiyor ve kendisini o kalıba yerleştiriyor. Benlik yitimi bu. 

-Yaşlı kadın ve erkek karakterlerin sinemadaki temsili arasında fark var mı?

Yaşlı erkek, yaşlı kadınla karşılaştırıldığında her zaman yaşamda da filmlerde de üst konumda. Yaşlı kadının durumu çok farklı. Bu konuyu toplumsal sınıf kavramından bağımsız konuşmak çok doğru değil. Orta alt sınıflarda zaten fiziksel şiddet var. Bu konuda Senex’in her ay kamuya açtığı raporlara bakmak gerek. Türkiye’de yaşlı kadınların yüzde 46,9’u dul (TÜİK, 2023). Böylece yalnız yaşayan yaşlıların bulunduğu hanelerin yüzde 74,7’sini kadınlar oluşturuyor. Bu durumun nedeni erişilebilir düzgün yaşlı bakım evlerinin azlığı. Bunu belirtmek istedim. Filmlerde de kadınlar ve yaşlı kadınlar şiddetin değişik biçimlerine maruz kalabiliyorlar. 

-Bağımsız filmlerde yaşlıların temsili farklı mı?  

Çok güzel temsiller var kuşkusuz. “Sadece bağımsız filmlerde böyle” demek istemiyorum. Hiç ummadığınız bir yerde, ana akım filmde ya da dizide de güzel bir yaşlı temsiliyle karşılaşabilirsiniz. Genellememek gerektiğine inanıyorum. 

-Yaşlı bireylerin sinemadaki temsili, toplumun yaşlılık algısını nasıl etkiliyor?

Özellikle yaşlı karakter üzerine yapılan bir alımlama çalışmasına ülkemizde rastlamadım. Şu çok açık tabii ki; yaşlılara ilişkin kalıp yargılar pekişiyor. 

-Yaşlının temsiline ilişkin filmlerden iyi ve kötü örnekler verebilir misiniz?

Hak temelli bir yaklaşımla yaşlı kadını birey olarak temsil edenlere bayılıyorum. Fransız feminist sinemacı Agnès Varda’nın Mekânlar ve Yüzler filmi, hem oyuncu hem de yönetmen olarak çok güzel bir yaşlı temsili sergiliyor. Koreli yönetmen Lee-Jeong-hyang’ın Eve Doğru filmi ve Japon yönetmen Yasujirō’nun Ozu’nun Tokyo Hikayesi filmleri de iyi örnekler. Olumsuz örnekleri isim vermeden söylesem mi? Gülünç nesne olarak gösterenlere, çocuksulaştıranlara karşıyım. Yaşlı kadın var olmak için deli-dolu olmak zorunda değil. 

-Dünya sineması ile kıyaslandığında ülkemizdeki temsiller konusunda ne dersiniz?  

Ülke sinemalarına tek tek bakmak gerekir. Ancak o zaman sağlıklı bir kıyaslama yapılabilir. Her ülke sinemasında, yaşlıya hak temelli yaklaşan, onları birey olarak gören temsiller mutlaka vardır diye umuyorum. Hepimizin bildiği gibi ana akım filmler, var olan kalıp yargıları pekiştirir genellikle. 

-Siz ‘yaşlı’ bir kişi, emekli bir akademisyen ve bir sinema seyircisi olarak, yaşıtlarınızı nasıl görmek istersiniz beyazperdede?

Yaşlı olmayı kabul etmiş, yaşamın içinde, öğrenmeyi sürdüren ve kalıp yargıların etkisinden bağımsızlaşmış bireyler görmek isterim. 

 


ARŞİV