Uğur Keçecioğlu, Kadıköy’deki müzik aleti ustalarından biri. 20 yıl önce Beyoğlu’nda Rıfat Türen’in yanında çıraklığa başlayan Keçecioğlu, bu zaman diliminde “Luthierlik” olarak da adlandırılan telli enstrüman ustası oldu. Son bir buçuk yıldır çalışmalarını “MotherShip” adlı atölyesinde sürdüren Keçecioğlu ile mesleğe olan sevgisini, atölyesini ve iyi bir gitarın inceliklerini konuştuk. Keçecioğlu, “Sevdiğiniz şeyi profesyonel hale getirdiğiniz zaman, yani hobinizi mesleğiniz hale getirdiğinizde, hobinizle bir yerden sonra biraz kötü olmaya başlıyorsunuz. Zaman zaman böyle hissediyorum ama çok bunaldığım bir seviyeye gelmedim.” diyor.
-Enstrüman yapmaya ne zaman başladınız?
Aslında ben meslek lisesi torna tesviye mezunuyum. Ama müziğe her zaman ilgim vardı. Mesleğe 2002 yılında, Rıfat Türen’in yanında başladım ve dört yıl boyunca çırak olarak çalıştım. Daha sonra Beyoğlu Tünel’de çeşitli yerlerde ve evimde müzik aleti yapmaya devam ettim. Gezi döneminde de kendi atölyemi açtım. Son bir buçuk yıldır da Kadıköy’deyim.
-Atölyenizde sıfırdan gitar yapıyorsunuz ama aynı zamanda gitarları da tamir ediyorsunuz.
Evet. Şu an için sadece elektrik gitar ve bas gitar yapıyorum. Akustik enstrümanlara henüz pek odaklanamadık. O biraz daha farklı ekipmanlar gerektiriyor. O kadar odaklanamıyorum çünkü tamir işi bir şekilde yoğun oluyor. Onlardan fırsat oldukça gitar yapıyorum.
“TAMİR İŞLERİ ARTTI”
-Tamir işlerinin artmasının nedeni ne peki?
Kullanıma bağlı eskimeler olabiliyor. Müzisyen kullandıkça eskiyen bazı parçaları değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. İklim koşullarından dolayı ağaçlarda sapmalar, dönmeler, bu tür şeyler oluyor. Ya da müzisyen turneye çıkıyor, gidiyor Gaziantep’te başka bir hava var, Antalya’ya bir gidiyor, orası sıcak, ama Karadeniz’de de konser var, orada da başka bir nem durumu. Pandemide mesela işler çok düştü. 1,5 sene boyunca müzisyen görmedim ben. Yıllardır insanların alıp köşeye koyduğu, müzisyen olmayan, hobi olarak kullananların köşeye koyduğu gitarlar ortaya çıktı. “Ben bunun tellerini değiştirip biraz evde çalayım” diyenler gelmeye başladı bir anda.
- Baştan sonra sizin yaptığınız bir gitar ne kadar sürede tamamlanıyor?
Genelde şöyle; buradaki iş akışı içerisinde iki-üç ay gibi bir vakit harcıyorum. Ama oturup sadece o gitarı yapmaya odaklansam onu on günde de yaparım. Ama sürekli tamirler geliyor ve sonuçta bu bir tür hizmet sektörü, müzisyenlerin mağduriyetlerini de çözmek zorundayız, işimiz bu.
-Sizin gibi ustaların en önemli özelliklerinden biri de müzisyenlerle bire bir çalışıyor olması.
Müzisyenin kendi istekleri ön planda oluyor tabii ki. Ne tür sesler ve ne tür enstrümanlar istiyorlar? Bunların cevabı çok önemli. Estetiğinden teknik kısmına kadar, kişiye özel tasarlıyoruz. Müzisyen belli bir zaman sonra neye ihtiyacı olduğunu anlıyor. “Elimi attığımda bunu burada görmek istiyorum, öyle olsun” diyor ya da “Sahneye çıktığımda bu renkleri seviyorum” diyor mesela. Sizin de bunu doğru matematikle yapmanız gerekiyor. Bunları karşılamaya çalışıyoruz.
“FARKLI YOLLAR ARANIYOR”
-Son yıllarda el yapımı gitarlar popüler oldu. Bunun nedeni nedir?
Evet. Burada hammadde ağaç. Sentetik bir şey değil, organik bir şey yani. Enstrüman yapmak için kullanmanız gereken ağaçlar belli ve bunların içinden de iyi bir enstrüman yapmak için kuru ağaçların seçilmesi gerekiyor.Düzgün lif ve damar yapılarına sahip ağaçlardan bahsediyoruz. Yurt dışında çok klasik markalar var, en bilinenleri Fender, Gibson . Bunların aslında kayda değer ağaç stokları 2000 yılında çoktan tükenmişti. Birtakım alternatif yollar, farklı ağaçlar bulmaya çalışıyorlar. Ama ellerinde olan kayda değer ağaçlar daha pahalı modellerinde kullanılmaya başlandı son yıllarda. Böyle olunca o büyük firmaların standart modelleri çok daha kalitesizleşti.
-Usta sayısı da artıyor sanırım.
20 sene önce en fazla belki 3-5 kişi sayabilirdiniz. Şu an bunun çok üstünde. Ama şöyle tabii, bunların içerisinde okuldan ya da çıraklıktan yetişen, bu işe hâkim ve bu işi profesyonelce yapan insan sayısı hala az. Çünkü bu işe popülerliği sebebiyle sonradan giren birtakım insanlar var. Daha çok internetten araştırıp öğrenerek bu işe giriyorlar. Onları çok üst düzey ya da profesyonel düzey kategorisine sokamıyorum.
-Neden?
Çünkü bu işi iyi bir şekilde yapabilmek için uzun dönem tamir yapmanız gerekiyor ki gitarın nasıl çalıştığını anlayabilesiniz. Böylece yaptığınız gitar da sorunsuz, belli bir estetik yoruma ve doğru bir sese sahip olsun. Bunun için de belli bir altyapıya ihtiyaç var. Belli yatırımlarla direkt bu işe girip yapanlar var. Görüntüde çok iyi gitarlar çıkıyor ama sonrası hep problemli oluyor. Buna da biraz teknik tecrübe eksikliği sebep oluyor.
İYİ AĞAÇ ÖNEMLİ
-İyi gitar için doğru ve iyi ağaçların önemli olduğunu söylediniz. Hangi ağaçlar bahsediyoruz?
Burada kızılağaç var, akçaağaç var, fingerboard [klavye/sap] bölümünde kullanılan gül ağacı var. Mesela onların bazılarının türü azaldığı için ithalatı yasak dünyada. Çünkü bazıları daha çok tropik bölgelerde, Güney Amerika’da olan ağaçlar.
-Siz genelde hangi ağaçları tercih ediyorsunuz?
Ben en klasikleşmiş ağaçları kullanıyorum. Kızılağaç, akçaağaç, gül ağacı ya da maun gibi ağaçlar. Egzotik ağaçları çok fazla kullanmıyorum.
-Bu ağaçların özellikleri neler?
Bu ağaçlar hem mukavemet açısından hem de akustik açıdan kendini ispatlamış. Her şeyden önce iyi ses çıkaran ve doğru çalışan bir enstrüman olması gerekiyor. Çok nadir yetişen ağaçtan yapılan bir enstrümanın çok iyi olacağına dair yanlış bir algı var. Ama bu doğru değil. Sesi ve dayanıklılığıyla bilinen ağaçlar zaten belli. Bunları kullanmak iyi bir gitar yapmak için yeterli. Bir yerden sonra gitarın kalitesinin bir önemi kalmıyor; kişinin, müzisyenin aletten nasıl bir ses çıkardığı önemli. Gitarist belirliyor o karakteri zaten.
“KEŞKE DAHA ÇOK YAPABİLSEM”
-Türkiye’de el işçiliğinin yeterince değer gördüğünü düşünüyor musunuz?
Bu iş veya herhangi bir el işi, Avrupa’da veya Amerika’da Türkiye’dekinin belki dört katı değerinde. Türkiye’de el işçiliğinin değeri hala düşük. Yoksa bizim gitarlarımız da çok değerli. Buradan Amerika’ya göndersem çok daha pahalıya satabilirim ama Türkiye’deki ekonomik şartlar içerisinde hareket etmek durumundayız sonuçta. Yaptığınız şeyin satılabilir olması gerekiyor. Türkiye’de gitar yapanların sayısı gittikçe artıyor. Biraz daha iş butiğe dönüyor. Büyük firmalar bence ileride yavaş yavaş küçülecekler, küçülmek zorunda kalacaklar.
-Mesleğinizi seviyor musunuz?
Tabii. Sevdiğim için bu işe giriştim. Ama bir yerde sevdiğiniz şeyi profesyonel hale getirdiğiniz zaman, yani hobinizi mesleğiniz hale getirdiğinizde, hobinizle bir yerden sonra biraz kötü olmaya başlıyorsunuz. Zaman zaman böyle hissediyorum ama çok bunaldığım bir seviyeye gelmedim. Keşke daha çok enstrüman yapabilsem, sadece o biraz can sıkıcı. Onun önündeki engel tamirler tabii. Çünkü bir yerden sonra işe başlayış amacınızdan sapıyorsunuz, enstrüman yapımcısıyken tamirci oluyorsunuz ve bu çok kötü. Her Luthier için çok kötü. Ben gitar yapma amacıyla bu işe girdim ama sürekli tamir yapıyorum. Kimseye de “Gitarını yapmıyorum git” diyemiyorsunuz.
- “Hobinizi mesleğiniz hale getirdiğinizde, hobinizle bir yerden sonra biraz kötü olmaya başlıyorsunuz.” dediniz ama ben yine de sormak isterim. Geleceğe dair bir hedefiniz var mı?
Var tabii. Bütün malzemelerinin Türkiye’de üretildiği bir gitar yapmayı çok istiyorum.Şu an en ufak bir vida ya da başka küçük parça bile yurtdışından geliyor bize. Ama bunun önüne geçebiliriz. Ben de bir gün bunun yapılabilir olduğunu göstermek isterim.