'Yeni İstanbul'dan yaşam manzaraları

Yazar Özen Yula, 12 yıl aradan sonra yayınladığı romanı ‘Her Zerre Kara’da, “Yeni İstanbullular ve görkemli hayalleri”ni anlatıyor

14 Ekim 2022 - 08:05

Yazar Özen Yula, 12 yıl sonra yeniden usta kalemini eline aldı ve “Her Zerre Kara”yı yazdı.  Doğan Kitap’tan çıkan roman, “Yeni Türkiye”nin “Yeni İstanbulu’nda geçiyor. Farklı alt kültürlerden gelen kişilerin kesişen, kimi zaman da iç içe geçen hayatlarına tanıklık ediyor okur. Bu yönüyle tam da çağına tanıklık eden bu eseri, Özen Yula’ya sorduk.

  • Özen Bey kitabınıza verdiğiniz isim karanlıkları çağrıştırıyor ama ben sizi takip ettiğim kadarıyla oldukça aydınlık, pozitif bir yapınız/yazınız Var. Ne dersiniz?

İşin doğrusu kitap edebî bir metin olduğu için, aslında var olanı gösteriyor ve kararı okura bırakıyor. Ama hayatta özellikle sosyal medyada hep olumsuz yazıların, bel altı vuruşların söz konusu olduğunu ve değerli kabul edildiğini görünce de ister istemez pozitif cümleler kurmaya başlıyorum. Bu kadar oynayana bir de çalan gerek çünkü! İnsanların değerli hissetmeye ve birbirine değer vermeye hakkı var. Olmalı da!

“ TARAFLI OLMAK DEĞİL İŞİMİZ”

  • Bu romanı 12 yıl aradan sonra kaleme aldınız. Sizi beklemeye yönlendiren  neydi ya da neyin demlenmesini beklediniz?

Ülkedeki değişim ve dönüşümü, erozyonu yaşandığı an anlatmak birçok hata yapmayı ve çok taraflı olmayı da getirebilir. Oysa taraflı olmak değil bizim işimiz. Daha serinkanlı bir biçimde olan biteni gözlemlemek ve edebiyatın değerleriyle kaleme almak. Benim de yazar olarak demlenmem gerekti, böyle acayip bir devri bizden sonra geleceklere hakkıyla anlatabilmek için.

  • Roman bölümlerinin isimlendirmesi (B1R, 2Kİ, Ü3, DÖR4…) neye işaret ediyor?

Artık hepimiz birtakım bilgisayar kodları ve rakamlardan ibaretiz devletin gözünde. Sanal ortamda da böyle. İnsanî değerler yittikçe karşımızda rakamlarla anılan, izlenen ve sahte personalarından memnun bir garip insan yapısı çıkıyor ortaya. İnsanın özünden çok birer malzeme olma hâli daha belirgin çağımızda. Onu vurgulamak için… 

  • ‘Yeni Türkiye’ tartışmaları süregelirken, siz de yeni İstanbul ve yeni İstanbulluları yazmışsınız. Bu konu odağınıza nasıl girdi?

Yeni Türkiye aslında çok eski bir Türkiye. Ama İstanbul bugün başlı başına bir marka ve bir ülke. Türkiye’nin geri kalanıyla bağlantılı ama hepsinden bağımsız dev bir yapı. Bu şehre gelen artık eski şehrindeki gibi olamıyor. İnsanlar her ne kadar Yozgatlı, Sivaslı, Trabzonlu, İzmirli, Rizeliyim deseler de o özlerinden eser yok şimdi. Onlar inşaatın ve rantın tek değer olduğu İstanbul’da bu yapıyı sürdüren yeni İstanbullular. Ha ama kimisi eğitimli ve incelmiş zevkleri olan insanlar, kimisi de hâliyle cahilliğinin farkında olmayan zırcahil insanlar; ama neticede hepsi de bu düzeni işleten kişiler. Çünkü para el değiştirdi, kalite kayboldu ve muhafazakârlık üst başlığıyla yeni ve dokunaklı bir orta sınıf kuruldu.

“OLANI, OLDUĞU GİBİ ANLATIYORUM”

  • Bu yeni Türkiye’yi/yeni İstanbul’u nasıl yorumluyor Özen Yula?

Yazar olarak, olduğu gibi anlatıyorum olanları. Ortada ne görülüyorsa romanda da o var zaten. İnsan nasıl olsa bunları bildiğini düşünüyor değil mi? Biliyorsa da anlatamıyor ama! Yaşayıp kanıksamaya devam ediyor. Ben de bunları anlatmaya soyundum. Çünkü gelecek kuşak da bugün nasıl insanların çocukları olduklarını bilmek zorundalar. Bizim gibi olmamak için.

  • Kitapta her türden insanın hikâyesi var birbirleriyle kesişen. Tıpkı ‘gerçek’ hayat gibi. Tamamen kurgu yerine kurgulu gerçeği neden tercih ettiniz?

Gerçek dediğimiz durduğumuz yere ve zemine, zamana göre değişir. Kişiden kişiye de değişir. Ama hepsinin üzerinde değişmeyen “Hakikat” dediğimiz temel yapılar vardır. Bu işin hakikati de şu: “Her devir kendi berbatlığını ve güzelliğini içinde taşır. O devirde yaşayanlar da kimi güzelliğinden yararlanır kimi de berbatlığın içinde çırpınır.” Aslında romanın kurgusu bize hayat diye dayatılan bir kurguyu daha üst bir gerçeklik boyutunda anlatmak olarak belirdi. 

  • Roman, beni bir okur olarak empati yapmaya çağırdı. Amacınız bu muydu?

Amacım insanların birbirini anlaması evet. Bu ülke ne çektiyse parçalanmalardan, dışlamalardan, ötekileştirmeden çekti. Türbanlısı için de böyleydi, şimdi yoksul ama onurlusu için de böyle! Onun için insanların ayrıştırılmadan çok birbiriyle tanıştırılmaya ihtiyacı var. Karşındakine kötü, öcü muamelesi yapmadan onunla ortak ne noktan olduğuna bakmak gerek.

  • Yazar röportajlarımda şöyle afaki bir soru sorarım; bu kitabı kim/kimler niye okusun istersiniz yazarı olarak?

Ben hiçbir zaman öyle yüzbinler satan biri olmadım. Bu da çok muteber bir durum değil günümüzdeki yayınevleri açısından sanırım. Edebiyat ağırlıklı yazdığım için seven, okuyan, anlamaya çalışan okur değerli benim için. Bir de geleceğe, insanlık tarihi açısından not düşmek önemli. Çünkü herkesin çok fazla bilgi sahibi olduğunu düşündüğü bir çağdayız şu an. Bu da cehalet kavramının çok prim yapmasını sağlıyor. Bir gün birileri bu dönemi en azından öğrenmeye ve anlamaya çalışan bir adamın gözünden okusunlar istedim. Ne bir eksik ne bir fazla tam da bu diyeceğim şey.

(FOTOĞRAFLAR: CEM TÜRKEL)

 

 


ARŞİV