At kestanesi üzerinde nar kabukları, kayın ağacı yemişi, manolya kozalağı dişi, defne ve ıhlamur tomurcuğundan oluşan ‘Kadifeli Kestane Kolye’ takmak ister misiniz? Ya da bir yakınınıza kurutulmuş narenciye kabuğu içinde kayın ağacı yemişi, nar kabuğu, okaliptüs, pavlonya tomurcuğu sapı ve denizden gelen samanımsı parça konulmuş ‘Narenciye Yuvası Kolye’ hediye etmek?
Takı tasarımcısı Gizem Gül Taşcı’nın ‘Sade Tasarım İşi’ni tanımaya davet ediyoruz sizi…
(Fotoğraf: Dilek Mayatürk)
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi sosyoloji mezunuyum. Yaklaşık 12 yıl sivil toplum kuruluşlarında ve özel sektörde eğitim alanında çalıştım. Yaratıcı Drama eğitmenlik programını tamamlayıp, ekoloji alanıyla ilgili olarak yaratıcı drama projemi de yazdım. Ekim 2020 itibariyle de doğa dostu bir girişim olan Sade Tasarım İşi’ni kurdum. Kendi kendine yazmayı çizmeyi konuşmayı seven biriyim.
Hobi olmaktan çıkıp işe evrildi diyebilirim. Yaklaşık 10 yıldır bu tür tasarımlar yapıyorum. İlk zamanlar evet hobiydi çünkü kendime ve eşe dosta yapıyordum sadece. Ancak Sade Tasarım İşi hikayesi, felsefesi olan, iş akışına sahip, üretim adımlarını planladığım profesyonel bir iş. Kısa bir süre sonra sivil toplum çalışmalarına döneceğim ancak Sade Tasarım İşi de onunla birlikte devam edecek.
İşe dönüşme hikayesi yeni, yaklaşık 6 ay oldu. Ancak toplayıcılık kısmı daha eskiye dayanıyor. Çünkü ben kendimi bildim bileli bir şeyler topluyorum. Çocukluğumdan mesela çok net görüntüler var zihnimde… Kuru yaprak, çiçek, dal topladığım anların görüntüleri. Hatta bunları resim iş dersindeki çalışmalarda kullanırdım. Bayılırdım o derse ve yaptığımız çalışmalara. Çocuklukta aslında çok doğal bir ilgi var doğaya ve onun sunduğu her şeye karşı; ağaçtan tutun da suya, çiy tanesinden tutun toprağa, çiçekten tutun da kelebeğe, solucana kadar... Doku, renk, koku, biçim, farklı formlar, canlı çeşitliliği, mevsim geçişlerindeki dönüşümler… Mükemmel fırsatlar çocukların keşfetmesi, öğrenmesi, temas etmesi, bağını tazelemesi, tasarım yapması, için. Benim bu toplayıcılık ilgim de muhtemelen o çocukluk döneminden kalan yetişkinliğe canlı taşıdıklarımdan…
(Fotoğraf:Osman Orsal)
“YERDEN TOPLAYICI”
Mizah değil desem :) çünkü gerçekten yerden topluyorum. Vadesi dolan her şey, yerde son buluyor zaten. Ben de ağaçtan, çiçekten, daldan, çalıdan bir şey koparmıyorum, onlardan toprağa düşenleri topluyorum. Bırakması gerekeni zaten bırakıyor. Bırakması gerekeni o bırakıyorsa neden müdahale edeyim ki?
Yıllar önce bir portakal ağacıyla karşılaşmıştım İzmir Dikili’de. Ağacın dibinde o kadar çok minik portakal vardı ki, cevizden küçük, fındıktan büyük. O zaman sormuştum birine “niye dökmüş meyvesini?” Aldığım cevap; “o dökülenler dalına fazla gelenler, taşıyamadıkları…”
Bunun ayrımını çok yapamayabilirim. Çünkü topladığım her şey takıya dönüşmüyor. Ancak takı tasarımına başladıktan sonra takıya uygun malzeme gözüyle de bazı parçalar topladığım olmuştur.
Yeşil alansız, parkın bahçenin olmadığı birçok semt var maalesef büyükşehirlerde... Oturduğum semtin kentsel dönüşüme gitmeyen tüm apartmanlarının çok güzel bahçeleri var. Meyve ağaçlarıyla, çiçeklerle dolu… Benim bahçemde mesela ceviz, erik, ıhlamur, çam ve nar ağacı var. Yan apartmanda turunç ağacı, aşağı sokağımda meşe ağacı bile var. Çoğu bahçede manolya ve zeytin ağacı da vardır… Görece çok şanlıyım yeşil alanın bol olduğu bir semt. Yalnız maalesef kentsel dönüşüme giden binalarda bahçe alanı çok az kalıyor ya da hiç kalmıyor direk beton döküyorlar. Bu gidişle 10 yıla kalmadan beton bahçeler olabilir burada da. En kötüsü de kentsel dönüşüm için yıkılan apartman bahçelerindeki ağaçların zarar görmesi, sökülmesi… Bununla ilgili yazı yazdım İBB’ye maalesef geri dönüş alamadım. Birkaç ay önce de Kadıköy’de kentsel dönüşüp için yıkılan binanın arsasındaki asırlık ağacı kestiler. Korumak bu kadar zor olmamalı değil mi?
Mahallede her yerden topluyorum aslında cami avlusunda, bahçeden, parktan, bazen de korulara ormanlara gidiyorum; Validebağ, Fethipaşa, Atatürk Ormanı gibi…
(Fotoğraf:Osman Orsal)
MEVSİME GÖRE TOPLUYOR
Mevsime göre değişiyor. Sonbaharda en çok meşe palamudu, at kestanesi, ıhlamur tomurcuğu, nar, menengiç; kışın manolya kozalağı, sığla kozalağı, hurma; ilkbaharda hava iyice sıcaklayınca manolya çiçeği ve yazın da bol bol narenciye, nar çiçeği. Okaliptüs, zeytin yaprağı genelde her mevsim var.
Topladığım parçaya göre değişiyor. Kendi yaptığım sirkeyi suyla seyreltip, hepsini bir sirkeli sudan geçirip kurumaya bırakıyorum. At kestanesi ve narenciyeleri henüz yaşken içlerini temizleyip, delip sonra kurumaya alıyorum. Nar kabuklarını presleme yöntemiyle kurutuyorum. Diğer küçük malzemelerin formlarını çok değiştirmiyorum. Sadece kayın yemişi ve kozalar dişlerini yontup zımparalıyorum.
(Fotoğraf:Dilek Mayatük)
Öncelikle teşekkürler isimle ilgili sözleriniz için. Şu tasarımı yapayım diye bir şey toplamıyorum ya da çalışmaya başlamıyorum. Masada duran malzemelere bakıyorum o gün elim neye giderse onları önüme alıyorum. Önce kağıt üzerinde sonra ana malzeme (ana malzeme genelde meşe, at kestanesi, içi oyuk olan nar ya da narenciye kabuğu oluyor) içinde deneme yapıyorum. Parçalar birbirini bütünlüyor zaten. Oluşan görüntü tamamsa, o zaman son hale getirmek için yapıştırma ve cila işine başlıyorum. Elimdeki malzeme azaldıkça ve hala o mevsimde varsa eğer topluyorum.
PAKETLER DE DOĞAL
Atık karton parçalarına ürünü yerleştirip sonra atık kağıt rulolarının içine koyuyorum. Onu da geri dönüştürülmüş kartondan yapılan craft kutuya koyuyorum. Logoyu elde çiziyorum, etiket bastırmıyorum. Kargo poşeti kullanmıyorum, gönderimleri de plastiksiz şekilde yapıyorum.
Güzel, cesaretlendirici sözler duyuyorum insanlardan hem tasarımlar hem de yerden toplayıcılıkla ilgili. Bu beni motive ediyor. Toplayıcılıkla ilgili en çok duyduğum şeyler “senin topladıklarını gördükten sonra çevreme bakışım değişti”, “ ben de bir şeyler toplamaya başladım”, “her gün geçtiğim yolda meğer ne çok farklı ağaç varmış, onları fark etmeye başladım”... Bu iyi bir başlangıç çünkü unuttuğumuz ya da zayıflayan bağımızı bu yolla tazeleme imkanı buluyoruz bence.
Tasarımlara olan ilgi de çok güzel. Ben tasarımlara bir anlam yüklüyorum ve küçük bir hikayesini yazıyorum bana çağrıştırdıklarıyla ilgili. O çağrışımı kendinde de yakalayan kişiler bazen tasarımı almak istiyor. Bazen de tasarım kişide başka bir çağrışım, anlam uyandırıyor o yüzden almak istiyor. Evet, tasarımlar genelde tek, bazılarını eğer malzemesi varsa ikinci kez yapabiliyorum ama hiçbir zaman aynısı olmuyor tabiki de.
Evet en çok küpe ve kolye yapıyorum. Bileklik, broş gibi çeşitlemelere sonradan geçtim. Ben cinsiyet ya da cinsel yönelim özelinde düşünmeden tasarımlarımı yapıyorum. Anlamı, estetik olanı kim hangi tasarımımda görüp beğenirse ve kullanabileceğini düşünüyorsa o onundur diyorum…
“BAŞKA TÜRLÜ” TAKILAR
Elbette, her zaman başka türlüsü mümkün. Hele ki tüm canlılar ve emek açısından sömürüsüz, üretim adımlarının hesap verebilirliği konusunda doğaya karşı sorumluluk alabilen, zararsızlık ilkesiyle hareket eden, özgün yerel girişimler takı tasarımında da mümkün.
Çokça teşekkürler, sorularınızdaki detaylar için. Sadelikle, sevgiyle, incelikle var olabilelim…