Feneryolu’nda bir evdeyiz. Bu sıradan Kadıköy evi, sıra dışı sakinine ev sahipliği yapıyor; gökbilimci bir akademisyen olan Fatma Esin. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü öğretim üyeliğinden emekli Prof. Dr. Esin, bugün 84 yaşında bir Cumhuriyet kadını. Kendisini evinde ziyaret ederek, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, zamanın İstanbul’unun bir köyünde parlak yıldızlarla dolu gökyüzüne bakarak astronom olmayı hayal eden bir köy çocuğundan; binlerce öğrenci yetiştiren, yurtdışında eğitimler alan, yıllarca gökyüzü ve evreni araştıran akademisyenliğe uzanan hayat hikâyesini dinledik.
1934 İstanbul (Sultançifliği köyü) doğumluyum. Ben bir köy kızıyım aslında. Bilirsiniz ışığın az olduğu yerlerde gökyüzü daha iyi görünür. Ben de köyde o muhteşem gökyüzüne bakmayı çok severdim. Lisedeki astronomi dersinden de etkilenmiştim. Esasen matematikte iyi olmama karşın matematikçi değil doktor olmak istiyordum. Üniversite tercihleri zamanında matematiği ilk sıraya, tıbbı ikinciye yazmıştım. İlkini kazandım, bu bölümde de yan dal olarak astronomiyi seçtim.
Nazi rejiminden Türkiye’ye kaçan ve Türkiye’nin üniversite reformuna büyük katkı sağlayan bilim insanlarından biri olan Prof. Dr. Wolfgang Gleissberg, astronomide asistan olmamı istedi. Ben de astronomiyi çok sevdim, severek yaptım.
“GÖKYÜZÜNE DOKUNAMAZSINIZ”
Gökyüzüne yalnızca bakabilirsiniz, erişip dokunmazsınız. Elinize alıp tutamadığınız şeyler hakkında bilgi edinebilme zevki…
Elbette. Hatta size bir şey anlatayım; 99 deprem gecesinde Yalova’daydım. Çok korktuk hemen dışarı çıktık. Ben hemen gökyüzüne baktım, muhteşem görünüyordu. Hatta Jüpiter’in ne kadar güzel göründüğünü düşündüm. Sonra da kendi kendime ‘Deprem oldu, Jüpiter’i seyretme zamanı değil’ dedim! Bu vesileyle, insanların şu yanlışını da düzeltmek isterim; deprem gökyüzünden gelmez. O gece gökyüzünün çok güzel olmasını insanlar depreme bağlamışlardı. Öyle bir şey yok. O gece bütün Marmara Bölgesi’nin elektrikleri kesildiği için gökyüzünü daha iyi görebildik, hepsi bu.
Şunu vurgulamam gerek; biz gökyüzüne bakarak işimizi yapmıyoruz. Büyük fotoğraflar çekiliyor, plaka deniliyor onlara. Onları laboratuvarda inceliyoruz. Kaldı ki öyle astronomlar vardır ki gökyüzünü hiç bilmezler, sadece kuramsal çalışırlar. Astronom olmak için illa gökyüzünü çok iyi tanımak gerekmez çünkü alt dalları vardır bu mesleğin. Ben gökyüzünü tanıyanlardanım. Benim mesailerim gökyüzünü izlemek şeklinde değil de hocalığın gereği olarak evde dahi bilimsel çalışmalar yapmak şeklinde oluyordu.
Artık zaten teleskopla gece gözleme yapmak uygun değil İstanbul, çünkü çok ışıklı! Büyükşehirlerdeki gözlemler amatördür, bunlardan bilimsel veri elde edilemez. Gözlemler, Antalya’da bir dağ başında bulunan Tübitak Ulusal Gözlem Evi’nde yapılıyor. Türkiye’de böyle bir merkez olması önemli bir gelişme.
“UZAYA GİTMEKTEN KORKARIM”
Hayır. Uçsuz bucaksız bir yalnızlık… Korkarım ben açıkçası. Mesela ben uçağa binmekten bile pek hoşlanmam.
Astronomlar genelde alçakgönüllü olurlar. Ben de, evreni yakından tanıdıkça insanın en önemli yaratık olduğuna inandım. Milyarlarca galaksiyle kıyaslayınca, insanın boyutu yani kapladığı alan iğnenin ucu kadar bile yok boyut olarak. Ama bir yandan da bu evreni yaratan insan… Eğer insanlar bu gökteki şeyler neler diye merak etmeselerdi, evren keşfedilmemiş olurdu. Yani bu durumda teorik olarak ‘evreni, insan yarattı’ diyebiliriz. Evrendeki bütün olaylar doğa olayı olarak meydana gelir. Örneğin bir yıldız patlaması tamamen fiziksel kimyasal etkileşimlerin sonucudur Ama mesela dünyada öyle şeyler vardır ki sadece o insan var olduğu için olmuştur. Mesela sanat eserleri... Mimar Sinan olmasa Süleymaniye, Roden olmasa Düşünen Adam heykeli, Beethoven olmasa 9. Senfoni olmazdı. Bu yanıyla bakınca insan, evrende en önemli yaratık. Boyut olarak önemsiz, anlam olarak çok önemli.
UFO’ya inanmıyorum. Ama bir bilim insanı olarak, kanıt olmadan bir şey diyemem. Dünyanın benzer koşullarının (hava, su) olduğu bir başka gezegen var mı? Astronomi bunu araştırır. Böyle bir şey tespit edildiği anda, burada bir canlı yaşam olup olmadığı düşünülebilir. Ama bu ikinci derecede bir konudur.
“ASTROLOJİ, UYDURMACA!”
Hayır. İnsanların astronomiye değil astrolojiye ilgisi çok! Astronomi deyince ‘Yıldız falıma bakar mısınız?’ diyorlar (gülüyor). Astroloji bir bilim değildir. Bunu bir bilim olarak yutturuyorlar toplumda maalesef. Hatta bence kahve falı bile değil astroloji. Orada en azından fincanın içinde şekilleri bir şeye benzetip söylüyorlar. Astroloji, tamamen uydurmaca.
Size bir şey anlatayım, kendiniz karar verin. Geçen yaz bir gece 4 gezegeni (Venüs, Jüpiter, Satürn, Mars) yan yana gördüm, çok güzel bir görüntüydü. Yanımdan geçen gençlere söyledim. Kafalarını kaldırıp gökyüzüne bile bakmadan, hemen cep telefonlarından bir şeyler açtılar. ‘A evet öyleymiş’ dediler…
Güneşte periyodik olarak 11 yılda bir bazı patlamalar olur. Bu enerji fışkırmaları bizim atmosferimizi etkiler. O zamanlarda bu tip olaylar olabilir. Dünyanın manyetik alanında sapmalar olur, pusulalarda ibreler şaşar. Mesela bir keresinde bir bölgenin tüm elektriği kesilmişti. Çünkü Güneş bize o kadar yakın ki orada olan bir şeyden etkilenmemek mümkün değil.