Köy Enstitülerinin yıldönümü nedeniyle Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek okulu tarafından ‘Yitirilmiş Bir Aydınlanma: Köy Enstitüleri’ adlı bir söyleşi düzenledi. Göztepe Kampüsü’nde gerçekleştirilen söyleşide Prof. Dr. Bingür Sönmez konuşmacı oldu.
Köy Enstitüleri’nin temelinin İzmir İktisat Kongresi’nde atıldığını söyleyen Sönmez, köylerde eğitim çağındaki 2 milyon çocuktan sadece 312 binin 3 yıllık köy okullarında eğitim gördüğünü belirterek enstitülerinden önce hayata geçirilen eğitmen kursları ve öğretmenler hakkında bilgi verdi.
“GİTTİKLERİ YERDE ÖNDER OLDULAR”
İlk Köy Enstitüsü’nün 1937 yılında Eskişehir Çifteler’de, ikincisinin ise İzmir Kızılçullu’da açıldığını söyleyen Sönmez, “Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, bir yasa tasarısı hazırlatarak ülkeyi tarım koşullarına göre her biri 3-4 ili kapsayan 21 bölgeye ayırdı. Bu bölgelerin en uygun yerlerine Köy Enstitüleri kurulacaktı. Enstitüler şehirlerden uzakta, mümkünse tren istasyonlarına yakın bir yerde kurulacaktı. Buralarda köyün kalkınması için gerekli öğretmenler yetiştirilecekti”dedi.
Sönmez konuşmasına şöyle devam etti: “Gerçekten de burada yetişen kişiler, aynı zamanda gittikleri yerde birer köy önderi olmuşlardır. Bu köy önderleri, öğrencilerini en iyi şekilde eğitmekle görevliydi. Öğretmen köyde hükümeti de temsil ediliyordu, köyde ekonomik hayatı, milli kültürü geliştirmek birinci görevleriydi. Enstitülere karşı çıkanlar, öğretmenin köylüyü bilinçlendirmesine, köyle ilgili işlere müdahil olmasına karşı çıkıyorlardı. Onlar eğitimi sadece seçkinlerin bir hakkıymış gibi görenlerdi ve aslında köylünün eğitilmesini de eleştiriyorlardı. Köy Enstitüleri Kanunu 1940’ta Meclis’te görüşülmeye başlanmış ve tek oturumda 278 oyla kabul edilmiştir, ret oyu çıkmamıştır. O gün oylamaya katılmayanların arasında ileride Demokrat Parti’yi kuracak olan; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Yahya Kemal Beyatlı da vardı. Anlaşıldığına göre enstitülerin köylüyü uyandıracağını düşünen büyük toprak sahipleri, tasarıya muhalefet etmiş, muhalefet eden milletvekilleri de tek parti döneminin zorlamaları nedeni ile aleyhte oy veremeyecekleri için oy kullanmamayı seçmişti."
DERSLERİN YÜZDE 25’İNİN TARIMDI
Enstitüdeki derslerin yüzde 25’inin tarım olduğunu belirten Sönmez, “Tarım saati geldiğinde öğrenciler kazma ve kürekleri sırtlanıp ‘Ziraat Marşı’ eşliğinde enstitünün tarlalarına gidiyorlar ve modern zirai teknikleri öğreniyorlardı. Üstelik bu gerçek anlamda verimli bir ders oluyor, öğrenim sırasında ekilen tarlaların mahsulü, daha sonra sofralarında yiyecek olarak değerleniyordu” dedi. Sönmez, erkek öğrencilerin yapıcılık, demircilik ya da marangozluk, kızların ise biçki dikiş ya da yemek gibi iş kollarından birini seçerek o konuda eğitim gördüğünü söyleyerek; “Böylece o güne kadar koyun gütmekten, tarla çapalamaktan başka bir şey bilmeyen köy çocukları zanaatkar haline getiriliyor ayrıca tarım dışındaki iş kollarıyla da tanıştırılıyorlardı” dedi.
ÇEYREK KÖFTE EKMEK VE ANTİGONE
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün enstitülerle yakından ilgilendiğini anlattığı konuşmasında, İnönü’nün Savaştepe Köy Enstitüsü’nde bir kız öğrenci ile diyaloğunu hatırlattı: “Paşa bir kız öğrencinin yanına gidiyor ‘kızım çantanda ne var görebilir miyiz’ diyor. Kız çantasından bir çeyrek köfte ekmek ve Antigone adlı klasiklerden bir kitabı gösteriyor. İnönü yanındakilere büyük bir övünçle dönerek ‘görüyor musunuz, Köy Enstitüleri’nde ekmek kitapla bir tutuluyor. Ne zaman Türkiye’de erinden generaline, sade vatandaşından cumhurbaşkanına kadar herkes ekmekle kitabı bir araya getirebilirse Türkiye’nin kalkınması daha gerçekçi olacak. Tam bağımsızlık o zaman gerçekleşmiş olacak’ diyor”.
KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN KAPANMASI
Atatürk’ün ölümünden sonra ABD ve diğer Avrupa ülkeleriyle yapılan ekonomik anlaşmaların köy enstitülerinin kapanmasına giden yolu hazırladığını ifade eden Sönmez şunları söyledi: “ABD Başkanı Truman, Türkiye’nin komünizm tehditi altında olduğu iddiası ile Türkiye’ye 100 milyon dolar bağışta bulunmuş, tek şartı ise Köy Enstitüleri’nin kapatılması. En yaygın eleştiri konularından biri kızlarla erkeklerin birlikte eğitim yapmalarıydı. Diğer okullarda karma eğitim vardı ama enstitüler yatılıydı. Ucuz iş gücünden ya da başlık parasından olacağını anlayan aileler ‘kızınız orada ahlaksız olur’ söylentilerine daha kolay inanmaya başlamışlar ve zorluk çıkarıyorlardı. Türkiye’nin çok partili hayat süreci en büyük zararı enstitülere vermiştir. 1946 yılında kurulan Demokrat Parti, enstitülerin bir numaralı düşmanı olmuş, parti olarak kuruluş amaçları, toprak reformuna karşı çıkmak olduğu için, parti tüzükleri enstitülerin amaçları ile ters düşüyordu. Bu nedenle kuruldukları andan itibaren çeşitli sebeplerle enstitülere saldırmış ve kapatılması için üst düzey mücadele vermişlerdir."
KÖY ENSTİTÜLERİ’NDE EĞİTİM
Köy Enstitülerinde verilen eğitimler şöyleydi: Enstitü arazisinin ağaçlandırılması, bataklık yerlerin kurutulması, yol yapımı, işlenmemiş toprakların verimli hale getirilmesi. Hayvanlar ile bitkilerin, onlara zarar veren her türlü hastalık ve etkenden korunması. Çeşitli tohum ve tohum araçlarının ilk denemelerinin yapılması. Bisiklet ve motosiklet kullanılması, yüzme, at binme, dağa tırmanma, sandal, yelken, motorlu deniz araçlarının kullanılması. Yerel oyunlardan başlayarak ulusal oyunları oynanması. Kütüphane oluşturulması. Her enstitünün bulunduğu coğrafi ve tarihi yerin özelliklerine göre bir ‘yurt müzesi’ kurulması. Civar ve kendi köylerini incelemeleri için, geziler düzenlemesi.
ENSTİTÜDE MÜZİK
1945 yılında, Hasanoğlan Köy Enstitü’ndeki 250 mandolin, 55 keman, 37 bağlama, 8 akordeon, 3 piyona, 3 davul, 3 radyo, 1 yükselteç, 1 pikap, 160 plak, 1 metronom vardı. Ve öğrenciler en az bir müzik aleti çalmayı öğrenmek zorundaydı. Ve öğrenciler radyo ve gramofondan müzik parçaları dinliyordu.