Malumunuz bugünlerde gündem Z kuşağı. Her konuda fikri ve bilgisi olan uzman cenneti bir ülke olduğumuzdan konuyla ilgili hemen herkesin söyleyeceği sözü ve uzun boylu değerlendirmeleri var. Biz yine de herkesin bildiğini (!) uzun yıllardır kuşak çalışmaları ve araştırmaları yapan bir isimden dinleyelim dedik ve Evrim Kuran’a sorduk. Evrim Kuran ikinci kitabı ”Z: Bir Kuşağı Anlamak” ile Z kuşağını, etkileyici ve akıcı bir anlatımla bizimle tanıştırıyor. Ve işlerin hiç de uzaktan baktığımız ve ahkâm kestiğimiz gibi olmadığını gösteriyor.
Ülkemizde bir konu popüler olmaya görsün, bir kitap okuyan uzman iki kitap okuyan guru olur derim yıllardır. Yalnız bu sefer bir kitap bile okumadan uzmanlar türedi. Herkesin kafasında bir Z kuşağı var. Kuşak kavramını inkar edenlerin bile. Ve çoğu kişi sadece kendi mahallesinden görmeye devam ediyor.
2000 yılında o dönem henüz öğrenci olan Y kuşağı ile haşır neşir olduğum bir dönemde, bizim zamanımıza hiç benzemeyen bu davranış değişikliğinin nedenlerini tüm yönleriyle incelemek, anlamak istedim. Ve kuşak teorisi ile tanıştım. 2006’dan bu yana da kendi şirketimde, Türkiye ve dünya araştırmaları ile konu üzerinde çalışıyorum.
“KUŞAK PERSPEKTİFİ GÜÇLÜ BİR ARAÇTIR”
Kuşakları tanımlayan 15-20 yıllık dönemler zaman içinde bireyin ve toplumun geçirdiği dönüşümleri analiz edebilmek için bir araçtır. Her yeni kuşakla beraber teknolojik, ekonomik veya sosyal değişimler bağlamında yaşamda nelerin değiştiğine ve dönüştüğüne dair farklı deneyimleri anlamlandırmayı kolaylaştırır. Bu deneyimleri yaşayan öğrencileriniz olabilir, müşterileriniz olabilir, çalışanlarınız olabilir, aile fertleriniz olabilir, ta kendiniz olabilir. Aynı deneyime ne kadar farklı pencerelerden baktığımızı anlamak ve bize benzemeyenleri yargılamamak için kuşak perspektifi güçlü bir araçtır.
Kuşakların başlangıç ve bitiş tarihleri pozitif bilimlerin konusu değil. Bu yüzden tüm toplumlarca üzerinde uzlaşılmış kesin tarihlerden bahsetmek mümkün değil. Benim Türkiye için yaptığım çalışmalarda kullandığım zaman aralıkları Türkiye’nin hem sosyokültürel hem de politik geçişlerine en uygun aralıklardır. Bu aralıklardan baktığımızda belirli dönemlerde doğmuş ve yaşamış insan topluluklarının oluştuğu kültürü ve davranış kalıplarını daha rahat analiz edebiliriz. Ama hep altını çizdiğim gibi; segmentlere kuşaklar üzerinden bakmak bir araçtır. Araçla amacı karıştırmamak gerekir.
Bu araştırma ve kitap yankı odalarına bir itiraz olarak ortaya çıktı. Nedir yankı odası? İnsanların kendileri ile aynı yaşam tarzlarındaki kişilerle görünmez küçük bir odaya hapsolması. Böyle olunca bizim mahalledeki Z kuşağının davranışlarının genel kanıyı oluşturması, tek tip bir Z kuşağı olduğu varsayımı kaçınılmaz oluyor. Biz bu kitaba konu olan araştırmada Türkiye’nin üç büyük kentinde, Ankara, İzmir ve İstanbul’da, düşük gelir grubu semtlerde 1507 Z Kuşağı ile yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdik. Eş zamanlı olarak orta-yüksek sosyoekonomik statülü ailelere mensup 1257 Z kuşağına da anketlerle ulaştık. Farklı sosyoekonomik segmentlerdeki Z kuşağı gençlerin akıllı telefon kullanma alışkanlıklarından, sosyal medya kültürlerine, hobilerinden, okuma alışkanlıklarına, müzik beğenilerinden spora, marka tercihlerinden rol modellerine, meslek planlarından hayallerine ve sorunlarla baş etme biçimlerine varan bir evrende çok çeşitli başlıklarda karşılaştırmalı sonuçlar elde ettik. Çok benzedikleri ve hiç benzemedikleri davranış ve düşüncelere sahip olduklarını gördük. En büyük benzerlikleri kaygı. Çünkü her iki mahallenin gençleri de Türkiye’de yaşamayı “zor” diye tanımlıyor.
“KÜRESEL KÖYÜN KAYGILI ÇOCUKLARI”
Türkiye nüfusunun yüzde 30’u Z kuşağı. Bir başka deyişle ülkemizde 25 milyondan fazla 20 yaş ve altında birey var. El işçiliklerini kullanarak bir şeyler yaratmaktan keyif alan, daha fazla eşyaya değil, daha anlamlı deneyime sahip olmak isteyen bir kuşaktan bahsediyoruz. İçlerine doğdukları çağın da etkisiyle daha görsel öğreniciler. Sadece öğrenme biçimleri itibariyle değil, mesajlarını iletme formu olarak da görselliği seviyorlar. Özellikle öncül kuşakları olan Y’den farklı olarak dijtal mahremiyetlerine daha fazla önem veriyorlar. Çevrimiçi ortamlarda kimliklerini gizleme ya da sınırlama eğilimleri daha fazla. Sosyo-ekonomik seviye farketmeksizin yüksek dozda dijital etkileşime ve gereğinden fazla çevrim içi ve dışı mesaja maruz kalan bu kuşağın çocukları ve gençlerinin dikkatlerini uzun süreler tutabilmeleri zorlayıcı görünüyor. Tek bir kimlik tanımlamayı reddediyorlar, diyaloğa açık ve gerçekçiler. Z kuşağı kendini tek bir yolla tanımlamıyor; belirgin biçimde dahil edilme yanlısı, daha az çatışma yanlısı ve hayatı pragmatik yaşıyor.
Elbette farklılıklar var. Hem de Urfa-İstanbul arası gitmenize gerek yok. İstanbul’un 500 adım aralıkla farklı mahallerinde bile farklı Z kuşakları görebilirsiniz. Bu kitabı bu yüzden yazdım. Ama kaygıda ortaklar. O yüzden küresel köyün kaygılı çocukları diyorum onlara.
Genellikle bir kuşak önceki kuşaktaki eksikliği gidermeye, boşluğu doldurmaya, fazlalıkları törpülemeye geliyor. Toplumsal denge de böyle sağlanıyor. Örneğin, bireysel kuşakların ardılları daha toplumsal oluyor. Çünkü insan hep kendinde olmayanın peşinde.
Yeni bir haber yok. Onlara da öyle diyenler var. Birkaç gün önce bir köşe yazarı “mal ergenler” bile dedi.
“SESSİZ BİR GÜÇLERİ VAR”
Direnme, itiraz etme biçimlerindeki farklılık bence. Sessiz bir güçleri var.
Hayır değil. Hele ki bünyenizde durmuyorsa sakın şaka yapmayın. Z kuşağı hepimizden sahici olmamızı istiyor. En büyük sorgulama alanı adalet kuşak için bu çok normal.
Biraz geç kaldık hazırlanmak için. Belki sonradan gelen Alfa kuşağına hazırlanabiliriz. Ama şu anda Z kuşağının geldiği dünyaya adapte olabiliriz. Önce onlara otonomi ve hata yapma şansı vererek bu mümkün. Bırakın Z kuşağı sorun çözsün. Bunu yapabilecek yetkinlikte.