Darbe döneminin en karanlık günlerinde, evlerine sıkıştırılmış bir halka, kahkahayla umut veren Devekuşu Kabare’nin unutulmaz oyuncusu Zeki Alasya, sonsuzluğa uğurlandı
70’li ve 80’li yılların en çalkantılı, yasaklı ve sıkıyönetimli günlerinde hem beyaz ekrandan hem de sahneden insanlara umut ve kahkaha veren Zeki-Metin ikilisi, 8 Mayıs’ta sonsuza dek ayrıldı. Tiyatro ve sinemasının usta oyuncusu Zeki Alasya, 72 yaşında yaşamını yitirdi.
1943’te İstanbul’da doğan Zeki Alasya 1959’da amatör olarak oyunculuğa başladı. 1973 yılında sinemaya adım atan usta oyuncu, Metin Akpınar’la Türkiye sinemasına damga vuran ikili oldu. “Köyden İndim Şehire”, “Salak Milyoner”, “Mirasyediler”, “Güler misin Ağlar mısın”, “Nereye Bakıyor Bu Adamlar”, “Hasip ile Nasip”, “Aslan Bacanak”, “Şaka Yapma”, “Patron Duymasın” gibi Türk sinemasının unutulmaz sinema filmlerinde rol alan Alasya, “Güle Güle”, “Oyunbozan”, “Ömerçip”, “Rus Gelin” gibi 20’ye yakın filmin de yönetmenliğini yaptı. Televizyon dizilerinde de roller alan Alasya “Cennet Mahallesi” dizisinin komiseri, “Yabancı Damat”ın Ökkeş Usta’sı, “Akasya Durağı”nın Nuri Baba’sı, en son “Küçük Ağa” dizisinin de Mehmet Ağa’sı olmuştu. Sanatçı hastaneye yatmadan önce “zengin işadamı Himmet” karakteriyle “Sugar/Balım” müzikalinde rol alıyordu.
Jülide Adak ile evli olan sanatçı, şarkıcı Zeynep Alasya’nın babasıydı. Alasya’ya 1998’de “devlet sanatçısı” unvanı verilmişti.
‘DEVEKUŞU KABARE’ İLE TAŞLAMA
Gençler onu belki de sadece sinema filmlerinden ve son dönem dizilerinden tanır ama 80’li yılların yasaklı dönemlerini yaşayanlar için Zeki Alasya’nın adı Devekuşu Kabare ile özdeşleşmiştir.
Çeşitli tiyatrolarda çalışan sanatçı 1967’de Haldun Taner öncülüğünde, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan’la birlikte Devekuşu Kabare’yi kurdu. Kabare, ilk yıllarında Haldun Taner’in oyunlarını, daha sonrasında başka yerli yazarların da oyunlarını sahneledi. “Yasaklar” dönemin darbeci yönetimini esprili bir dille eleştiriyordu. Devekuşu Kabare’nin video kasetleri evlerden eksik olmuyordu.
KADIKÖY’DE BULUŞMUŞLARDI
Uzun zamandır birlikte iş yapmayan Zeki Alasya ve Metin Akpınar en son Kadıköy Belediyesi’nin üstatları Haldun Taner için düzenlediği anma gecesinde buluşmuşlardı.
Kendilerine başarınızın sırrı nedir diye sorulduğunda şans cevabını verdiklerini söyleyen Alasya; “Haldun Taner gibi bir adamla tiyatro yapıyorsanız başarınızın nedeni şans değil de nedir” diye sormuştu.
Sanat ve edebiyat alanında yaşanan sansür ve baskıyı eleştiren Metin Akpınar, “Dönemin Kültür Bakanları heykellere peştamal giydirirdi şimdi ise kadavraya don giydiriyorlar” derken Zeki Alasya “Öylesine özlüyorum ki Haldun Taner yeniden Devekuşu Kabare’yi yazsa biz de oynasak tahmin ediyorum dört ya da beş gün sonra yasaklanır” şeklinde konuşmuştu.
CANININ YARISIYDI
Neredeyse bir ömrü paylaştığı dostu Metin Akpınar’ın, Alasya’nın ardından söylediği sözler acısının derinliğini anlatıyordu: “Zeki benim yarımdı. Yarım gitti, canım gitti. Her ölüm erkendir, ama Zeki erken öldü. 1962’de tanıştık. Ondan önce de kader bizi birleştirmişti. Babalarımız aynı yerde çalışırdı. Kader bizi birleştirdi. Annelerimizin imamları bile aynıydı. Bu yazgı bizi birleştirdi ve ölüme kadar da ayrılmadık.”
22 Nisan’da karaciğer rahatsızlığı sebebiyle hastaneye kaldırılan Zeki Alasya, 8 Mayıs 2015 tarihinde hayatını kaybetti. Cenazesi 10 Mayıs’ta Levent Camii’nden alınarak Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi. Oyuncu Ayşen Gruda’nın söylediği gibi “Zeki’nin kaybıyla her ilden bir cenaze çıktı”…
“HAYATIMIZ KADIKÖY’DE GEÇERDİ”
Usta oyuncu Zeki Alasya, sıkı bir Fenerbahçe taraftarıydı, hatta kendini “hasta Fenerbahçeli” diye tanımlıyordu. Alasya 2012 yılı Kasım ayında Fenerbahçe Dergisi'ne verdiği röportajda takımına olan sevdasını “Bizim hayatımız Fenerbahçe Stadı’nda geçerdi” cümlesiyle anlatmıştı: “Bizim hayatımız Fenerbahçe Stadı’nda geçerdi. Belli bir yaşa kadar Fenerbahçe’nin hiçbir maçını kaçırmadım. Zamanla Fenerbahçe aşkı, renk aşkı, oyunculara aşk, yerini başka hiçbir aşka bırakmayacak şekilde insanı zapt ediyor sanırım fanatizm dedikleri şey de bu. Kendim gözüm kapalı fanatik olmama rağmen ve başarısızlıklarımızda da objektif düşünebilmeme rağmen tabir-i caizse “hasta bir Fenerbahçeli” oldum.”