Zülfü Livaneli: Mustafa Kemal'in izini silemezler

Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği “100. Yıl Cumhuriyet Konseri” öncesi konuştuğumuz Zülfü Livaneli, "Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri çok sağlam atıldı. Mustafa Kemal'in izini silemezler” diyor

27 Ekim 2023 - 09:28

Bir kuşaktan bir kuşağa herkesin şarkılarını dinlediği, birlikte söylediği sanatçılardan biri Zülfü Livaneli. 400’ün üzerinde bestesi ve 30’ün üzerinde kitabıyla Türkiye’nin en önemli kültür – sanat insanlarından. Cumhuriyetin üç kuşak çocuğu onun şarkılarını dinledi, söyledi. Güneş toplayanların, yedi yıldır yurduna uğramayanların, başını alıp gitmek isteyenlerin, hapistekilerin, dışarıda bekleyenlerin… Çocukların ninnisinden annelerin ağıdına kadar pek çok sesi sözü, acıyı şarkılarına taşıdı. 29 Ekim akşamı da bu şarkıları Kadıköylülerle birlikte söyleyecek. Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği “100. Yıl Cumhuriyet Konseri”nde sahne alacak olan Livaneli’ye şef Rengim Gökmen yönetimindeki Eskişehir Belediyesi Senfoni Orkestrası eşlik edecek. Orkestranın solistleri ise Zeynep Helvaşi, Teyfik Rodos ve Görkem Ezgi Yıldırım’dan oluşuyor. Büyük konser öncesi Livaneli ile hem Cumhuriyet’in 100 yılını hem sanatçı olmayı konuştuk.

Cumhuriyetin 100. yılını Kadıköy’de hep birlikte kutlayacağız. Bu Kadıköylüler için çok büyük bir sevinç ve gurur. Kadıköy’de ‘Cumhuriyet’in 100. Yıl’ konserine dair duygu ve düşüncelerinizi almak isterim.

29 Ekim'de Kadıköy'de bir senfonik konser verecek olmamız elbette büyük bir gurur kaynağı çünkü ülkemizin durumu malum. Her şeyi bahane ederek 100. yılı mümkün olduğu kadar sönük geçirmeye çalışıyorlar. Müzik yasaklanıyor ama futbol maçları devam ediyor. Müziğin, festivallerin yasaklanması eskiden beri bildiğimiz burada da kendini gösteriyor. O zaman Cumhuriyeti en büyük, en kalabalık, en coşkulu şekilde anlatma görevi düşüyor. 

Kadıköy Belediyesi’nin hem büyük bir yürüyüş hem de büyük bir konser düzenlemesi çok yerinde oldu. Biz de sevinçle katılacağız. Belediye başkanı Şerdil Dara Odabaşı ve tüm belediye çalışanlarına bu anlamlı birliktelik için dostluk duygularımızı sunuyoruz. 

“ATATÜRK BÜYÜK BİR KÜLTÜR İNSANIYDI”

Genel olarak 100 yıla baktığınızda toplumsal, siyasal ve sosyal olarak sizce ne kadar yol aldık? Şimdi neredeyiz? 

100 yaşındaki Cumhuriyet çok çeşitli aşamalardan geçti. Bunlardan ilkini Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşadığı dönem olarak adlandırmak gerekir. Daha sonra tek parti dönemi, Menderes dönemi, askeri darbeler gibi çok değişik, inişli çıkışlı yerlerden geçti. 

Atatürk, her şeyden önce bir büyük kültür insanıydı, büyük bir entelektüeldi. Onun askeri dehasının entelektüel yanını gölgede bırakmasını kabul etmememiz gerekiyor. Konuşmalarında sürekli kültürden, dilden bahsetti. Cumhuriyetin temeli kültür. Çünkü Cumhuriyetin yaşamasının yeni Cumhuriyet insanında olduğunu biliyordu. 600 yıl kul olarak yaşamış olan bir topluma, modern anlamda yurttaş bilinci kazandırmak kolay bir iş değildi. Bu neredeyse Ortaçağ’ı Modern Çağ’a 20 sene içinde getirmek kadar zor bir işti. Atatürk bunu çok büyük ölçüde başardı. Fakat ömrü yetmedi. Ömrü yetmeyince tavizler başladı. Bu tavizler de bizi bugünkü noktaya getirdi ama yine de onun açtığı yolda ilerleyen milyonlar var. O milyonlar da kültür olarak öndeler.

Siz Cumhuriyetin ikinci yarısı diyebileceğimiz bir döneme tanıklık ettiniz ve bu dönemde düşünceleriniz ve sanatınız nedeniyle de oldukça ağır bedeller ödediniz. Bugünden geriye baktığımızda en iyi ve en kötü yıllar hangisiydi?

Ben 1946 doğumluyum. Aklımın ermeye başladığı olaylar 1950'ler. 1950'liler Türkiye'sini çocuk olarak, 60'lar 70'ler Türkiye'sini genç olarak yaşadım. Tabii çocukluğumuz daha farklı bir iklimde geçti. Sonrasında askeri darbeler Türkiye’yi çok hırpaladı. Aydınlara karşı entelektüellere karşı yani Atatürk'ün yaratmaya çalıştığı entelijansiyaya karşı ordu çok düşmanlık etti. Amerikan doktrinleriyle beyni yıkanmış birtakım subaylar işi gücü bırakıp tüm mesaisini Türkiye'deki aydın ve sol eğilimli olan insanları yok etmeye harcadı. Hepimizi askeri hapishanelere koydular. Bu da Türkiye’deki aydın hareketini çok yaraladı.

“SİYASET PROFESYONELLEŞMİŞ DURUMDA”

Cumhuriyetin üç kuşak çocuğu sizin şarkılarınızı dinledi, söyledi. Her şeye rağmen bu ülkenin bir aydını, evladı olmayı nasıl tariflersiniz? 

Türkiye'de aydın olmak daha doğrusu aydın bir mertebe gibi anıldığı için ben ‘aydın olmak’ demeyeyim. Türkiye'de okur yazar olmak, ülkesinin meseleleri üzerine kafa yoran insan olmak çok zor bir iş. Çünkü toplum ve iktidarlar rant üzerinde örgütlenmiş durumda. Türkiye böyle örgütlendiği için bunun dışında olan sadece yurt ve halk sevgisiyle “benim de bir yerden katkım olur,  ben de bir ucundan tutarım” diye siyasete giren insanlara “Bu da paylaşmaya mı geldi? Bu ne istiyor acaba” diye müthiş bir kuşkuyla bakılıyor. Çünkü hiç kimsenin aklı, Kurtuluş Savaşı dönemindeki kadrolar gibi bir özveride bulunmayı ve fedakârlık yapmayı almıyor. O yüzden çok zor. Türkiye'de siyaset profesyonelleşmiş durumda. Buna uymayan idealist, düzgün siyasetçilerimiz de var ama çoğunluğu maalesef hayal kırıklığı. Bu nedenle ülkenin okuryazarları sürekli bu işin dışında kalıyorlar.

“AYDIN DÜŞMANLIĞI VAR”

Kültür ve sanat açısından geçen 100 yılı nasıl değerlendirirsiniz? 

Kültür politikaları değişiklik gösterdi. Mesela ilk kültür bakanımız Talat Said Halman, kendisi aynı zamanda yakın dostumdur. O bir kültür adamıydı ama ondan sonra gelenlerin içinde çok az kültür adamı var. Kültüre yakınlık duyan, sanatçılarla, aydınlarla arkadaş olan insanlar var ama azınlıkta. Çoğunlukla hangi parti kazandıysa kültürle uzaktan yakından alakası olmayan insanlara kültür bakanlığını “al sana da bir bakanlık” diye verdiler. Türkiye'nin kültürüne büyük bir hizmet büyük bir çaba görmedim, gösterilmedi. Özellikle bizim gibi insanlar hep bunun dışında tutulduk. 

Biz bağımsız sanatçı ve bağımsız yazar olarak toplumda kendi etkimizi yarattık. Hep yasaklarla boğuştuk. Mesela TRT beni ve Ruhi Su’yu yıllarca yasakladı. Bir belge var; Ertan Karasu diyor ki “Ruhi Su ve Zülfü Livaneli’nin eserlerini yasaklayın.” TRT’nin yayınladığı bazı festivallerde benim parçam bir başka sanatçı tarafından söylendiğinde kameraların kablolarını çekmek için mücadele veriyorlardı. Bu ülkede de böyle… Okuryazar olmak sanat yapmak böyle bir sonuç doğuruyor. Ama olsun biz kendi etkimizi yarattık. Bu ülkenin yurtseverleri, okuryazarları, sanatçıları birlik olsun kendi devletiyle Türkiye'de ve dünyada olaylara imza atsın isterdim, maalesef böyle olmadı. Her devir bir aydın düşmanlığı var.

Biraz fantastik bir soru ama eğer bir seçim şansınız olsaydı Cumhuriyet’in hangi yıllarına tanıklık etmek isterdiniz?

Fantastik sorular iyidir, zihnimizin sınırlarını genişletir. O bakımdan bu da çok güzel bir soru. Ben hiç kuşkusuz Atatürk devrinde yaşamayı isterdim. Türkiye'nin şahlandığı, kendini yeni bir devlet olarak tanımladığı, her alanda yatırımların yapıldığı, bütçenin denk olduğu ve batı hakimiyetine bu kadar girilmemiş, bu kadar boyun eğilmemiş bir ülkede yaşamayı ve laikliği yerleştirme çabalarını görmeyi, tanımayı, hatta o uğurda hizmet etmeyi çok isterdim.

Hem bir sanatçı hem de politik kimliğinize dayanarak bugünün kültür- sanat politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Cumhuriyet’in 100. Yılında kültürel bir yozlaşma yaşadığımız değerlendirmelerine ne dersiniz? 

Şu anda Türkiye'de bir kültür alanında, bir yozlaşma, bir çürüme var mı? Evet var.  Hangi alandan bahsettiğimize bağlı ama halkın kültürü, arabesk ve göçle birlikte değişti. Bunu hepimiz biliyoruz ve ben de çok yazdım. 

40-50 yıldır arabesk akımının içindeyiz. Bu Türkiye'de ne halkta ne de sarayda olmayan yepyeni bir tür. Bu Arap müziği de değil, Arap müziği çok güzeldir ve orada Ümmü Gülsüm, Muhammed Abdülvahab gibi çok saygın çalışmalar var. Her şeyin taklidi gibi onun taklidi de ülkemizde nihilist insan ilişkilerine, şefkate, güzelliğe, temizliğe önem vermeyen, tam tersine bir yıkıcılık taşıyan bir müziğe evrildi. Müzik şu bakımdan önemli; toplumların üst yapısında neler cereyan ediyorsa bu, müzikte kendini gösteriyor. Konfüçyüs, iki bin 500 yıl önce “Bir ülkenin müziğindeki bozulma, diğer bütün bozulmaların işaretidir” derken bunu söylüyordu. Müzik bozuldu, diye toplum bozulmuyor. Toplum bozulduğu için müzik hemen ilk gösterge olarak çıkıyor. Maalesef öyle bir durumdayız.

“UMUTSUZ OLMAK İÇİN BİR SEBEP YOK”

Karamsar olmak için yeterince nedenimiz var. Ve bunları hemen her gün yaşıyoruz. Ben size umutlu olmak için nedenlerimizi sormak isterim. Umutlu ve inatçı olmak için nelere sarılabiliriz?

Umutsuz olmak için bir sebep yok. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri çok sağlam atıldı. Herkes “bitti” gözüyle bakarken ben hiçbir zaman o görüşe katılmadım. Neden? Çünkü Gazi Mustafa Kemal'in görüşleri şu anda kadın hakları, insan hakları, dil, kültür ve medeniyet olarak dünyanın da ilerisinde. Mustafa Kemal'in izini silemezler. O’na duyulan sevgi giderek büyüyor, bu da en büyük güvence.  

Son olarak 29 Ekim’e dair Kadıköylülere mesajınız ne olur?

Kadıköy Belediyesi’ne, sevgili dostum ve kardeşim Şerdil Dara Odabaşı’na ve diğer arkadaşlara teşekkür ediyorum. Umarım orada çok güzel bir akşam yaşayacağız. Zaten Kadıköy halkı bizim yakın dostumuz ve bir efsane. Sanıyorum bu efsaneyi o gece büyüteceğiz. Hepinize saygılar sevgiler.

 

 

ARŞİV