Gökhan Tunçişler 39 yaşında bir Kadıköylü. Gençliğini buralarda yaşayanlardan. 90’ların punk rock grubu Rashit’in üyelerinden olan Tunçişler şimdilerde müzik organizatörlüğü yapıyor. 90’lar ve dahi şimdi takıldıkları mekanların başında gelen Karga’da buluşup, geçmişe döndük…
3 nesil İstanbulluyuz. Baba tarafı Selimiye Çiçekçi doğumlu, anne tarafı ise Erenköylü.
Rasiht’teki Tolga ve Kerem ve ben ilkokuldan sınıf arkadaşıyız. 1980-1989 yıllarında grubu kurduk ve girdik Kadıköy’e haliyle. Akmar Pasajı’nın daha ilk yeşillenmeye başladığı dönemler... Daha yaşımız küçük, 16 filan. Duymuşuz Akmar’ı, evden kaçarak geliyoruz. Tabi o zamanlar pasaj daha yeni,çoğu dükkan boş. Zaten o zamanlar Kadıköy’de ne bar var ne kafe, sadece büfeler falan vardı.
Orta 1’de Haydarpaşa Lisesi'ndeydim, orada bir sene okudum daha sonra Burhan Felek Lisesi'ne geçtim. Liseyi de Altunizade Özel Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi'nde okudum. Evlerimizin arkalarında bahçelerimiz vardı, çocukluğumuz o ağaç evlerde, maceralar peşinde koşmakla geçti. Zaten lisede okuldan kopmuştum, aktif olarak müzik yapmaya başlamıştık. İşte Akmar Pasajı'na gelmeye başladık, insanlar gelmeye başladı. 10-15 kişilik bir gurubumuz vardı. Kadıköy’de zaten herkesin bir grubu vardı. Lisede başlayan arkadaşlıklarda, aynı müzik dinleniyor, aynı kültürle yetişiyorduk. Müzik ayrımı yapan gruplar da vardı. Mesela biz punck rock yapan tek gruptuk. Metal, rock grupları, hippi kız grupları vardı. Bakıp anlamak mümkündü kimin kim olduğu. Çünkü o zamanlar giyim tarzı, yaşam şekli, tavırlar, dinlediğin müzikler daha keskindi.
Pek değil çünkü fazla mekan yoktu. Akmar Pasajı'nın içinde Villa Cafe vardı. Zaten bizim o zaman mesai gibiydi oraya gitmek. 9’da pasaj açılınca herkes gelirdi. Rashit’i ilk kurduğumuz dönemler Kadıköy de Postane sokağında tezgahlar açılırdı, herkes kendi yaptığını satardı; kaset, dergi, el işi,takı… Biz de orada kaset, dergi tezgahı açmıştık, oradan tanıştık zaten. Zaten orada sosyalleşiyorsun. Akmar pasajının sokağı mesela. Seninle aynı müziği aynı kültürü benimseyen insanlar geliyor. Kadıköy’de pek çok kişi birbirini böylelikle tanır oldu. Biz birkaç kaset, dergi sattıktan sonra hemen stüdyoya giderdik. O zamanlar bir tane stüdyo vardı zaten. Eski Akbaba grubu vardır, gittiğimiz stüdyo Akbaba’nın stüdyosuydu. Oradan kazandığımız parayla da enstrüman falan almaya çalışıyorduk.
Moda şimdiki gibi değildi ki. En fazla Moda sahile içmeye falan giderdik. Ama ağırlıklı o dönem içilen yer deniz otobüslerinin olduğu yerdi. (kuşçular falan hayvan satarlardı) Yani Beşiktaş İskelesi'nden Polis Karakolu'nun olduğu yere kadar. Hatta bir dönem Kadıköy Belediyesi oraya sahne kurmuştu, ücretsiz konserler oluyordu. Tabi hava güzelse Mendirek’e gidilirdi, en popüler yerdi.
Daha çok okul zamanımızda giderdik, o zamanlar çok yaygındı. Jetonların kalıplarını çıkartırdık bedava oynamak için. Ya da ip bağlardık jetonlara daha çok kredi almak için.
Herkes yeni bir şey öğreniyordu birinden. Bir başkası bildiği bir grubu sana söylüyor. Çünkü sosyal medya yok. Hepimiz ne bulursak ortaya koyuyorduk, herkes birbirine kaset çekiyordu devamlı. Çok müzik dinleniyordu, elimize yeni bir kaset geçtiği zaman heyecanlanıyorduk, herkesin ağzının suyu akıyordu, dört gözle bekliyorduk eve gidip dinleyelim bunu diye.
Tabi. Wallkman piller bittiği zaman ısırmak, taşla vurmak gibi bir sürü çözümler üretirdik. Kasetçalar vardı evde, çift kasetçalarlı teypler çıktığı zaman teknolojide büyük bir atılma olmuştu bizim için çünkü kasetten kasede kayıt yapabiliyorduk. Önceden yan yana iki televizyonu koyup yapardık. (Gülüyor)
18 yaşındayken falan şöyle bir karar aldık. Müzik grubumuz var, stüdyoya giricez, para lazım provalar için. O zaman birimiz stüdyoda çalışalım, böylelikle provalara para vermeyelim dedik. İlk ben başladım. Bahariye Caddesi'nde Onur Pasajı vardır, onun yanında ince uzun bir binanın en üst katı Arif abi diye bir tanıdığımızındı, hem stüdyo hem bardı, orada çalışmaya girdim. Daha sonra Rekor Stüdyosu açıldı, Rex'in ilerisinde, oraya girdim.
Evet çünkü gruba da faydası olsun istedik. Kalkıp da ailemizden para alma gibi bir durum da yoktu. Çünkü hepimizin ailesi orta halli ailelerdi. Evet bir davul alabilirlerdi belki ama müzik yapmayı çok istiyorsan kendi davulunu kendin alacaksın. Müzik yapmama karşı değillerdi, her zaman desteklediler. Akmar’ı bilen, konserlerimize gelen bir anne-babam vardı benim.
Çok fanatik değildim ama önemli maçları arkadaşlarla birlikte izlerdik. Futbol bizi kötü etkileyen bir şeydi yani ona kendimizi versek müzik yapamayacaktık. Grup olarak da başarımız iyiydi. 1996’da Fransa’da plak yapan ilk yerli grubuz. Aynı zaman da yurtdışında ilk Türkçe müzik yapan gruplardan biriyiz. Futbolla ilgili çok şarkılarımız vardı. Her şeyiyle politik bir gruptuk. O dönem Tansu Çiller’i de eleştiriyoruz, faili meçhul cinayetleri de. Türkiye’de gördüğümüz ne varsa hepsiyle ilgili şarkı yaptık. Bunlarla ilgili başımızın derde girdiği de oldu.
O dönem partiler için eylem olmuyordu ama üniversiteler çok karışıktı, sağ-sol olayları patlamıştı.1 Mayıs'lar coşkulu geçiyordu. Artık sosyal medya var, biri bir şey paylaştığı zaman herkesin haberi olmuş oluyor. O zamanlar haberler geçiyordu, sonra pembe dizi başlıyordu. İnsanların umrunda değildi pek. Karnım doyuyor diye düşünüyorlardı.
Kadıköy kale gibiydi zaten. Hala aslında o şey içimizde, politik olarak evet bir kale ama hani yıkılmaya başlıyor o kale. Çünkü Kadıköy kültürlü insanların barındığı bir yerdir ve müzik sektöründe "Kadıköy sound’’, ‘’Kadıköy kültürü’’ diye bir şey vardır, hep böyle adlandırıldı. Çünkü kültürlü bir kitle vardı Kadıköy'de. Vizyonu olan, ileriyi gören insanlar vardı Kadıköy'ü o yüzden seviyorduk. Şehirdışına gidip, Kadıköy'lüyüz dediğimiz zaman bir farkı vardı yani.
Zaten bir komünite vardı, Kadıköy, Akmar Pasajı kitlesi. Aynı müziği dinleyen kızlar-erkekler hepsi bir arada, o kalabalık içinde ilişkiler dönüyordu. O dönem birlikte olduğum kız arkadaşlarımdan hala görüştüklerim var.
O dönem de kısmen bir baskı vardı yine, ‘kız erkek yan yana oturmasın’ gibi. Kıskançlık yüzünden sorunlar çıkıyordu. Şöyle ki; bizim yaşımızda başka gençler bu şekilde yaşayamadığı için... Çünkü onlar mahallesinde otururken biz eğleniyoruz, içiyoruz. Onlar bilardo salonuna giderlerken, biz konsere gidiyoruz. Onlara göre daha özgürdük çünkü yapacak bir şeyimiz var, onların yapacak bir şeyi yoktu ve bu yüzden bir kıskançlık yüzünden sorunlar çıkıyordu.
Daha erkeklerde küpeye alışkanlık yokken punk saçlar filan… Kılık-kıyafet ve tarz yüzünden çok kavga ettiğimiz oldu Taksim'lerde. Bu da kıskançlıktan. Çünkü onu ilgilendirecek bir durum yok, bu benim tarzım. Burada asıl tehlike şu; bu kıskançlık bir yerden sonra nefrete dönüşüyor.
Birilerinin bir şey yapıp birilerinin yapamaması … Sen de başka bir şey yap bunu yapmak zorunda değilsin ama illa ki bir şey yap. İşte o nesil çok kalabalıktı, biz azınlıktık. O bir şey yapmayan, yapamayan, ne yapacağını da bilmeyen kalabalık büyüdü, büyüdü,üredi ve bugünlere geldi işte. Hala daha ne yapacaklarını bilmiyorlar ve o da zaten sistemi bozuyor. Konserler yapamıyoruz diyoruz, tiyatrolar kapanıyor çünkü kimse kalmadı ki yani onlar daha çok çoğaldı.Onların umrunda değil ki tiyatronun kapanması veya kültürel aktivitelerin bitmesi. O zaten hiç katılmadı ki, çocuğu da muhtemelen katılmayacak. Biz üremiyoruz,onlar ürüyor yani erkek ya da kadın 20-25 yaşlarında evleniyorlar çünkü zaten bir şey yok hayatta. Beni ilgilendirmiyor hayat tarzı, evlenmek istiyorsa tabiî ki de evlensin de hayata bir katkısı yok. Tersine bir de köstek oluyorlar. Bana köstek olmuyorlar ama ülkenin gidişatına köstek oluyor. Sinemaya, tiyatroya, konsere, festivale gittiği yok, birisi haydi sokağa dökülsün insanlar dediği zaman ona da bir ‘etkinlik’ oluyor, atıyor kendini sokağa.
Süreyya’ya, Reks’e gidiyorduk. Hele o 80'li 90'lı yıllarda Hollywood ve vizyon filmlerinin patladığı seri filmler falan onları hiç kaçırmazdık . Annem-babam da götürüyordu tiyatrolara çocukken. Mesela Tevfik Gelenbe’nin tiyatrosu, Ferhan Şensoy’a giderdik, Devekuşu Kabare izlerdik.
O zamanlar karşıdan kimse Kadıköy'e gelmezdi. Bizim çok yakın olan arkadaşlarımız olanlar, müzikle ilgilenenler falan gelirlerdi Kadıköy'e ara ara, uzak geliyordu çünkü onlara. Ama biz sürekli Taksim'e gidiyorduk çünkü o zamanlar tek konser verebileceğimiz yer Taksim'di. Karşı yakada konserimiz varsa, Kadıköy'de Pasaj’da herkes toplanır, hep beraber karşıya geçilirdi. Kadıkö tayfası aynı vapura gider, Taksim’e adeta çıkartma yapardık. konserler çok değerliydi, iki yakadaki insanların buluştuğu noktaydı. Biz Ankara'ya giderken de 4-5 vagon kapanırdı yani, Kadıköy'den insanlar bizimle birlikte Ankara'ya geliyordu konsere.
Geçenlerde burada (Karga) toplandık, çekirdek arkadaş grubuyla 23.yılımızı kutladık. Kendimizi yabancı hissediyoruz şuan da mesela hani şimdi ki nesil bize dışlıyormuş gibi geliyor. Kadıköy'de öyle bir kalabalık var ki, yürünmüyor artık. Sokakta bir kalabalık var, bu gençler için çok güzel bir şey belki ama o kalabalığın içi dolu değil. Bir şey üretmiyorlar, buraya sadece içmeye geliyorlar, kültür olarak hiçbir şey yok. O gençlerin çoğu müzik de bilmiyorlar. Müzik yapanlar bile. Kendi ülkesinde yapılan müzikten de haberleri yok."Bak yeni bir grup var dinledin mi?’’ dediğimiz zaman, "Aa öyle bir gurup mu var?" veya 1990'lı gruplardan bahsediyorum "Aa hiç duymadım" diyorlar. Sen nasıl müzik yapmaya başladın?! Ben iyi müzik dinliyorum, dinlediğim gurupları getirmiyorum Türkiye’ye. Çünkü burada kötü müzik satıyor, kötü film satıyor, kötü kitap satıyor, kötü medya satıyor.
1990'lar Türkiye'ye bir daha gelmez.90'lar kültürel tayfası gibi bir nesil bir daha zor bulunur. Biz kendimizi son nesil olarak görüyoruz. Biz, bizden öncekilerin mirasını devam ettirdik. Şimdiki gençler için seçme özgürlüğü yok, çünkü araştırmıyorlar, televizyonda ne verilirse onu alıyorlar, bu bir özgürlük değil. Biz o zamanlar meraklıydık. Her şeyi öğrenelim, her şeyi dinleyelim,her şeyi okuyalım diye. Şimdiki gençlerde hiç merak yok.