“Sahnemizin İlk Emeklisi” başlıklı dergi sayfası (1970)
“Bir sanatçının her kalıba girebileceği akla gelir. Ama günün birinde emekli olabileceğini her halde kimse düşünmemiştir. Belki de bu yüzden Kadri Ögelman'ın emekli olduğunu işitince herkes çok şaşırdı. Belki yıldız bir sanatçı değildi. Fakat onu Şehir Tiyatrosu'nda ve çevirdiği 350'ye yakın filimde daima başarılı bir karakter oyuncusu olarak seyretmiştik. Birdenbire neden emekli olmuştu? Bu konuda ilgililer, «Kendisi istedi, diyorlar. Ama sanatçı dertli:“İki yıl belirli bir rol vermediler ve beni çoğunlukla figürasyonda kullandılar. Ben de artık iyi bir aktör olmadığıma kanaat getirip emekliliğimi istedim, diyerek bu «kendi istedi»nin asıl sebebini yok ediyor. (…) Konuyu sahnede yarım asra yaklaşan hayatına çevirdiğimiz zaman 64 yaşındaki sanatçı, önce biraz düşündü, sonra konuştu: “(…) 1924 yılında, Kadıköy'de, Mısırlıoğlu Bahçesi'nde temsiller veren «Kadıköy Yeni Operet Heyeti»n den Tarla Kuşunda bir rol teklif ettiler. Heyecanla kabul ettim. Rolüm, *Beyefendiler geldiler» demekten ibaretti. İlk gece kulis kapısında sıramı bekliyordum. Sıram gelmişti, fakat içeri giremiyordum. O sırada birisi arkama bir tekme yapıştırdı, kendimi sahnenin ortasında buldum. İşte buluş o buluş. Tiyatro hayatım 46 yıl devam etti. (…)”

“Kemençevi Paraşko Leondaridis” başlıklı dergi sayfası
Sahnelerimizin, senelerden beri efendiliği, kibarlığı, nezaketi velhasıl her hali tavrı ile herkese kendisini sevdirmiş olan bir siması vardır: Kemençevi Paraşko Leondaridis… Küçük yaşta musiki âlemine geçen Leondaridis kısa zamanda başarıya erişmesini uzun yıllardan beri disiplinli ve düzenli çalışmasına borçludur. Kıymetli sanatkâr, aynı zamanda amatör olarak çok usta bir saz yapıcısı ve tamircisidir. Kimseyi kırmıyan, arkadaş canlısı ve tevazu sahibi değerli sanatkâr, Sanat hayatından bir hâtırayı şöyle anlatmıştır: «Takriben 30 sene evvel Kadıköy'de o zaman Mısırlıoğlu bahçesi diye anılan bir yerde hanımların ses müsabakası vardı. Saz sanatkârı olarak babamla beni de davet etmişlerdi. Jüri heyetinde müteveffa Artaki Candan ve rahmetli Selahattin Pınar ile beraber şimdi isimlerini hatırlıyamadığım kıymetli şahıslar bulunuyordu. Bir ara içimden gelerek yaptığım bir taksim Selahattin Pınar'ın çok hoşuna gitmiş olacak ki yanıma gelerek, şahsıma bir hayli teveccüh ve iltifatta bulunduktan sonra babama dönerek, 'Anastas Efendi, sen büyük kemençesin ama oğlun bu akşam yaptığı taksim ile seni geçeceğini haber verdi' dedi. Bunun üzerine babam da, 'Oğlumla iftihar ediyorum, en büyük arzum yetişip yerimi tutmasıdır, diye mukabele etti. O zaman büyüklerimizin bu gibi sözleri bizim için teşvik vesilesi olurdu..»”

“Saray ressamı Rahmi Pehlivanlı 11 yıl sonra yurda döndü” başlıklı kupür (5 Ekim 1970)
“Kralların ve Devlet Başkanlarının yağlı boya tablolarını yapmakla şöhrete ulaşan Rahmi Pehlivanlı dün Akdeniz vapuru ile İstanbul'a gelmiştir. Onbir yıldan beri yurt dışında bulunan kralların ressamı, 5 yıldır görmediği annesi ablası ve kardeşi ile arkadaşları karşılamışlardır. Ayaklarında siyah rugan ayakkabılar, paçalarının yan tarafı düğmeli bej bir pantolon, sırtında lâcivert bir ceket, kestane rengi kürk bir palto bulunan kralların ressamı, iki-üç günü annesinin Kadıköy'deki evinde geçirecek, sonra Çınar Oteli'nde ayırttığı daireye geçecektir. Pehlivanlı İstanbul'da bir buçuk ay kalacaktır.”

“Papatya Naciye hayatının filminde baş rolü oynayacak” başlıklı kupür (6 Nisan 1970)
“Başından geçen bir macera sayesinde şarkıcılığa atılan Papatya Naciye şimdi başından geçen olayları anlatacak olan filmde başrolu oynamaya hazırlanmaktadır. Papatya Naciye 10 ay önce, Kadıköy'de gittiği bir partide fazla içki içirilerek Trabzon'a kaçırılmıştı. Başından geçen maceralar Papatya Naciye'nin talihini açmış ve genç kız şarkıcılığa başlamıştı...”

“Şaziye Moral’ın Albümünden” başlıklı dergi sayfası
“Yıllardan beri Türk sahnesinin en başarılı kompozisyon oyuncularından biri olarak her oyunda alkışladığımız Şaziye Moral, doğduğu zaman annesini, birkaç yıl sonra da babasını kaybetmişti. Akrabalarının yanına sığındı. Onlara yük olmadan yaşayabilmek için çalışmak mecburiyetinde kaldı. O yıllarda «Yeni Sahne» adında bir teşekkül «Ferah Tiyatrosu» nda temsiller veriyordu. Küçük Şaziye, bu temsillerin en meraklı müdavimlerindendi. Günün birinde «Yeni Sahne» dağıldı. Tiyatroyu yeniden kurmak istiyen Ismail Faik, Ş. Moral'a sahneye çıkıp çıkamıyacağını sordu. Moral şaşırmıştı, oynayabilir miydi acaba?O zamanlar sahneye Türk kadınının çıkması yasaktı. Gerçi, Bedia Muvahhit İzmir'de bu usulü bozmuş, sahneye çıkmıştı. Ama, daha önce Kadıköy'de sahneye çıktığı için karakola davet edilen Afife'nin durumu meydandaydı. Fakat ne olursa olsun, Şaziye sahneye çıkmaya karar vermişti. İlk rolü «Kırık Kalb» adında bir piyeste idi. İlk gece, vaktiyle Afife'nin başına gelen durumla o da karşılaştı, «Bir Türk kadını nasıl sahneye çıkabilir» diyen mutaassip insanlar onu karakola götürdüler. Nereye götürseler götürsünler onun kararı kesindi. Ölüm pahasına olsa, sahneden ayrılmıyacaktı. Anadolu turnesine çıktı, dönüşünde «Darülbedayi» e girdi. İşte o gün bugün Şaziye Moral Şehir Tiyatrosu'ndadır... (…) Geçmiş günlere ait bir hâtırasını şöyle anlatıyor: «Kadıköy'de otururdum. O kadar az aylık alırdık ki, param yetmediği için, iskeleye yaya yürürdüm. Köprüde vapurdan iner Şehzadebaşı «Farah>> tiyatrosuna, oradan Tepebaşı'na, Darülbedayi'e ve provalar bitince, Tepebaşından köprüye gene hep yaya giderdim. (…)”
