Basında eskiden çokça rastladığımız ‘arka sayfa güzeli’ geleneğini geri getiriyoruz ancak büyük bir farkla! Alanında ilk’lere imza atmış, ‘kadınlar yapamaz’ denilen mesleklerdeki cinsiyetçi kalıpları kırmış, cesur ve azimli kadın kahramanları tanıtacağız size. Onlar, bizlerle bu topraklarda yaşadı, mücadele etti ve başarılar kazandı. Lakin erkek egemen tarih anlayışı çoğunlukla onları yok saydı. Bu kadınları tarihin tozlu sayfalarından çıkarıp, kamuoyunun yeniden dikkatine sunmayı hedefliyoruz. Buyurun tarih yazan kadınların öykülerine…
İlk kadın heykeltıraş Sabiha Bengütaş
Ülkemizde heykeltıraşlık mesleği, birkaç istisnası dışında, Cumhuriyet ile başlar. Kadınların heykeltıraşlığı meslek olarak benimsemesinde ise Sabiha Ziya Hanım’ın öncülüğü unutulamaz. Sabiha Hanım, mesleğinin doruğunda Şair Abdülhak Hâmid’in torunu Büyükelçi Şakir Emin Bengütaş ile evlenecek ve ondan sonra Sabiha Bengütaş olarak tanındı.
ÜÇ ERKEK ARASINDA TEK KADIN
Sabiha Hanım 1904’te İstanbul da doğdu. İlköğrenimini Eyubsultan Numune Mektebi’nde yaptı. Babası Ziya Bey’in Şam’da görevlendirilmesi üzerine ailesiyle birlikte oraya gitti. Eğitimini 4 yıl orada sürdürdü. Bu arada bir yıl da Fransız Katolik Mektebi’ne devam etti. Daha sonra İstanbul’a dönen ailesiyle birlikte Büyükada’ya yerleşti. Sabiha Hanım burada Köprülü Fuat Paşa Okulu’ndan mezun oldu. Küçük yaştan beri güzel sanatlara tutkusu vardı. Okulda, evde resimler yapardı. Bu alandaki yeteneğini geliştirmek için, daha liseyi bitirmeden, 1920’de Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Şubesi’ne girdi. Bu sırada kendi kendine, antik bir büstü kopya etti. Eseri gören Heykel Şubesi Hocası İhsan Bey, bunu Sabiha Hanım’ın yaptığına inanamadı. Gerçeği öğrenince “Sen, evin temelini yapmadan çatıya çıkmışsın” diyerek takdir etti ve onu yüreklendirdi. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Şubesi’nde bir yıl çalıştıktan sonra bölüm değiştirerek, Heykel Şubesi’ndeki üç erkek öğrenci arasına ilk kız öğrenci olarak katıldı.
İTALYA’DA EĞİTİM ALDI
Sabiha Hanım, Sanayi-i Nefise mensupları arasında açılan sınavda birinci olarak yurt dışına gitme hakkını da kazandı. Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nde Prof. Luppi atölyesinde ihtisas yaptı. İtalya’daki çalışmaları mesleğinde olgunlaşmasını sağladı. Daha sonra Taksim Meydanı’ndaki Atatürk abidesini yapan ünlü İtalyan heykeltıraşı Canonica’nın asistanlığını yapan Sabiha Hanım, onunla birlikte İtalya’ya giderek 18 ay atölyesinde çalıştı. Yurda döndükten sonra yoğun bir çalışma içerisine girdi. Sabiha Hanım’a Avrupa yolu 1933’te yeniden açıldı. O sıralarda Abdülhak Hâmid’in torunu diplomat, Şakir Emin Bengütaş’la evlenmişti. Bir diplomat eşi olarak değişik ülkelerde bulunan Sabiha hanım, yabancı ülkelerde de meslek çalışmalarını sürdürdü.
Sabiha Bengütaş çok sayıda eseri olan, birçok sergiye katılan bir sanatçıydı. Saltanat’ın son yıllarında başlayan ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında gelenekleşen Galatasaray sergilerine, 1925’te ilk kez katılan kadınlar arasındaydı. 31 Temmuz 1925 günü açılan sergide Sabiha Hanım’ın üç eseri bulunuyordu. Bunlardan biri Ahmet Haşim’in büstüydü. Sabiha Hanım’la birlikte bu sergiye, ikinci kadın heykeltıraşımız Melek Ahmet Hanım da bir eseriyle katılmıştı. 1926’daki sergide Sabiha Hanım’ın üç eseri büyük takdir topladı. Bunlar Hakkı Şinasi Paşa, Prof. Dr. Âkil Muhtar ve Ressam Hikmet Bey’lerin büstleriydi.
ATATÜRK VE İNÖNÜ HEYKELLERİ
Sabiha Bengütaş 1938’te iki önemli konkur (bir tür yarış) kazandı. Atatürk ve İnönü için açılan heykel yarışmasında birinci oldu. Bu heykellerin eskizlerini Türkiye’de hazırladı, Roma’ya giderek orada tamamladı. Atatürk’ün büyük, üniformalı heykeli dünyanın en değerli mermerleri olan Carra mermerindendir ve günümüzde Çankaya Köşkü’nün bahçesinde bulunuyor. İnönü’nün heykeli ise Garp Cephesi Kumandanı giysisiyle, Mudanya Mütarekesi dönemini sembolize ediyor ve şuan Mudanya’da bulunuyor.
ANKARA’DA HAYATA VEDA
Sabiha Bengütaş çalışmalarını ilerlemiş yaşında da sürdürdü. Eşi Büyükelçi Şakir Bengütaş emekli olduktan sonra Ankara’ya yerleştiler. Bahçelievler’de mutluluk içerisinde yaşadılar. Eşinin ölümünden sonra Sabiha Hanım, resim ve büstler yaparak avunmaya çalıştı. Hayvanlara karşı büyük sevgi besliyordu. Özellikle cins köpekler en sevimli dostları oldu. Ağabeyi ile kızkardeşi kendisinden önce ölen Sabiha Bengütaş, yalnızlığını gidermek için bir can yoldaşı buldu ve Nural adında bir kızı manevi evlat edindi. Onu evlendirerek yaşlılık dönemini huzur içerisinde geçirdi. 2 Ekim 1992 günü vefat ederken zevkli ve uzun süren sanat hayatı noktalanıyordu.
‘’SANAT ŞAHSİDİR’’
Sabiha Bengütaş’ın 1937’de verdiği bir röportajdan alıntı:
- Erkek meslekdaşlarınız, abideler hakkında muhtelif fikirler ileri sürdüler, siz ne düşünüyorsunuz?
Mevcut ecnebi eserlerine bakarsak, abidelerin Türklere yaptırılmasında hiçbir mahzur görmüyorum. Eğer şaheserler yaptırılmak isteniyorsa, o zaman hakikî üstatlar çağırılsın, abideler onlara yaptırılsın. Sonra Türkler arasında yaptırılacak abideler için açılan müsabakaların, sanat sahasında beynelmilel müsabakalarda riayet edilen şartlara uygun olarak yapılmasını temenni ederim.
- Umumî temayülleriniz?
Çok tetkik etmek, fakat taklit etmemek taraftarıyım. Sanat, her şeyden evvel, şahsi olmalıdır.
- Çalışma tarzınız?
Tabiatten, lüzumuna kani olduğum kısımları alır, diğerlerini atarım. Her eser bence bir kompozisyondur. Tabiatle kendi zevklerimi telif etmiye çalışırım.
Kaynak: www.sabihabengutas.com (Sabiha Hanım'ın anısına hazırlanmış olan bu web sitesi, Manevi kızı Nurol Bengütaş tarafından yaptırıldı. Site içeriğinde bulunan büst ve heykellerin resimleri Nurol hanım'ın arşivinde bulunan albümlerden derlendi. Tablolarından büyük bir çoğunluğu Nurol hanım tarafından titizlikle muhafaza edilmişti. Örnekleri sunulan tabloların resimleri orjinallerinden çekildi)