Sunumunda korunun fiziksel özelliklerine değinen Atay, şu bilgileri paylaştı: “Kuşlar bulundukları bölgenin beslenme ve üremeye elverişsiz hale gelmesiyle göç ederler. İstanbul ülkemizdeki en yoğun göçün gerçekleştiği yerdir ve hem yırtıcı kuşların hem büyük kanatlı kuşların hem de küçük ötücü dediğimiz kuşların göç ederken kullandığı rota üzerindedir. Koru göç eden tüm kuşların, şehir içi ötücülerinin ama özellikle geniş kanatlı kuşların uğradığı, bazı kuşların ürediği bir alan olarak önemli bir yeşil alan niteliği taşımaktadır. Sayıca yüzlerce olarak koruda göç esnasında görülmüş kuşlardan leylek, uluslararası korunması gereken tür statüsündedir. Koru, göç esnasında dinlenmek için indikleri ve bazen birkaç gün konakladıkları göç yolu üzerindeki atlama taşı kabul edebileceğimiz dinlenme noktası olması açısından da ayrı bir değere sahiptir.”
Zaman içinde çevresi tamamen yapılarla çevrilen Validebağ Korusu’nun ciddi bir antropojen (insan müdahalesiyle) baskı altında olduğunu söyleyen Atay, “Yaban yaşamın şehir içi örneklerinden biri olan koru, yapısındaki kültürel ve doğal zenginliğini oluşturan öğeleri ile korunarak ve bu değerlerin birbirleriyle olan ilişkileri tanımlanarak ve tanıtılarak geleceğe taşınmalıdır. Anayasal hakkımız olan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı çerçevesinde baktığımızda bizim bu alanlara ve bu alanları kullanan canlılara ihtiyacımız var.” diye konuştu.
KEDİ VE KÖPEKLERİN YAŞAM ALANI
Ayşe İrem Doğancı, veteriner hekim Nilay Tezsay ve veteriner hekim Ebru Akbaş’ın konuşmacı olarak katıldığı seminer dizisinin bir sonraki oturumunda Validebağ Korusunda yaşayan köpeklerin durumuna ilişkin bilgiler ve görüşler paylaşıldı.
Ayşe İrem Doğancı “Korunun Koruyup Kolladıkları” başlıklı sunumunda bir alandaki hayvan nüfusunu kontrol altına almak için “yakala, kısırlaştır, aşıla, aldığın yere bırak” yönteminin uygulanması gerektiğini ifade ederek şu değerlendirmelerde bulundu: “Dünya Sağlık Örgütü'nün kuduzun kontrol altına alınması için yürüttüğü bir çalışma sırasında, bir alandaki köpek nüfusunun yüzde 80'inin altı aylık aralıklarla yedi yıl boyunca itlaf edilmesine karşın, nüfusta yüzde 25'in altında bir azalma sağlanabilmiş. Köpeklerin üreme yetenekleri o kadar yüksek ki buna onları öldürerek yetişmek mümkün değil. Bir habitat yiyecek ve barınma sağladığı sürece oradaki köpekler alınsa bile en geç bir hafta sonra oraya başka köpekler geliyor ve bu yeni gelenler tanımadığımız, davranış biçimlerini bilmediğimiz ‘şüpheliler’ oluyor.”
“FAZLA YİYECEK KONULMAMALI”
Aynı zamanda İVHO Egzotik ve Yaban Hayatı Komisyonu Sekreteri de olan veteriner hekim Nilay Tezsay da “Şehir İçindeki Yaban Hayvanları ile Etkileşimimiz” sunumuyla bilgilerini paylaştı. Korunun köpekler için de çok önemli bir yaşam alanı olduğuna dikkat çeken Atay, “Hayvanlar koruya sürekli girip çıkacak ancak orayı aşırı hayvan nüfusundan da aşırı insan trafiğinden de korumalıyız.” dedi.
Korudaki köpek nüfusunu sabit tutmak için “kısırlaştır, aşıla, küpele, yerine bırak” dışında bir yöntemin işe yaramayacağına işaret eden Tezsay, ayrıca şu noktalara da değindi: “Aslında bir harmoni içinde yaşıyoruz, biz ne kadar bozsak da sonunda denge yeniden oluşuyor, korudaki kedi köpek varlığı da sürekli yeniden dengeleniyor. Diğer hayvanların beslenme alışkanlıklarını bozmamak için besleme yapılan alanlara oradaki nüfusa uygun miktarda yem bırakılmalı, fazladan yiyecek konulmamalı.”
KÖPEKLERİ NASIL ANLARIZ?
“Koru'nun Gerçek Sahipleri” başlıklı sunumuyla korudaki kedi ve köpek nüfusuna dair önemli bilgiler veren veteriner hekim Ebru Akbaş da saldırgan olan köpeklerin nasıl ayırt edilebileceğini şöyle anlattı: “Köpeklerin konuştuğu havlama dilini anlayamıyoruz, bizler ancak onların vücut dilini yorumlayabiliriz. Kulakları dik, kuyruğunu sallıyor ve vücut ağırlığı dört ayağına eşit dağılmışsa bir tehdit oluşturmuyor demektir. Saldırı öncesinde kulaklarını yatırıp, kuyruğunu dikleştirir ve gelen tehdit karşısında diş gösterirler. Biz göz teması kurup, önden yaklaşırsak bunu tehdit olarak algılarlar. Saldırı tavrında olan köpeğe değil ama sokakta seveceğiniz köpeğe yaklaşırken, elinizi uzatıp önce avucunuzun içini koklatmalısınız.”
“TEHDİDİ ANLARLAR”
“Korunun içinde gezerken tedbirli olmalıyız.” diyen Akbaş, vücut dilimizle ne anlattığımız önemli, köpekler tehdit olup olmadığımızı, onları sevip sevmediğimizi, onlardan korktuğumuzu anlıyor ve önlemlerini alıyorlar. 'Kısırlaştır, aşıla, yerine bırak' savunma açısından da gerekli, yoksa lideri o alandan uzaklaştırırsanız, bu yeni bir liderlik savaşına yol açacaktır. Kısırlaştırma erkek köpeklerde saldırganlığın yüzde 60 oranında azalmasına yol açıyor, mümkünse toplu kısırlaştırma yeni liderlik çatışmalarını önler.
KORUDAKİ İMAR BASKISI
Seminer dizisinin üçüncüsünde mimar Deniz Alkan “Tarihsel, Kentsel Değişimde Bir Koruma Mücadelesi Örneği; Validebağ Korusu” başlıklı sunumuyla korunun tarihine dair bilgileri paylaştı. Alkan, Koru ve çevresindeki yapılaşmanın İstanbul’un tarihî ve doğal yapısını bozan imar yaklaşımından bağımsız ele alınamayacağını belirterek şu tespitlerde bulundu: “1956 yılında Adnan Menderes’in İstanbul’un imarını siyasal proje hâline getirmesi ile imar operasyonu başlamış, Boğaz Köprüsü’nün etütleri yapılmış ancak 27 Mayıs 1960’da darbe olunca proje uygulanamamıştır. Mimarlar Odası, 1968 yılında Boğaz Köprüsü üzerine oldukça detaylı bir rapor hazırlayarak kente vereceği zararları sıralamışsa da 1970 yılında yapımına başlanan köprü 1973 yılında açılmış ve öngörüldüğü gibi her iki yakada da büyük bir yapısal dönüşüm yaratmıştır. Boğaz Köprüsü çevre yolu, korunun deresini tahrip etmiş, Çamlıca eteklerinden gelen suyu kesmiştir. Köprünün yapılmasıyla Koru çevresinde yapı yoğunluğu artmıştır. 1980’de nazım planlarda korunun koruma bandında yeşil alan olan bölgede, plan değişiklikleri yapılarak Validebağ Sitesi inşa edilir. 1986 yılında Validebağ Korusu’nun leyleklerin konakladığı bölümü Marmara Üniversitesine tahsis edilir. 1990 yılında faaliyete geçen Haydarpaşa Lisesi bu bölgedeki ahırları ve mandıraları yıkarak yerine kendi kampüsünü yapar.”