“Bir de hakkımızı çok veriyorlarmış gibi seçerek alıyor bizi… Köle pazarından köle seçer gibi… Bu beni çok acıtıyor… Kimi fiziğimize kimi diksiyonumuza bakıyor… Özellikle istihdam büroları o kadar detay ve ayrıntı arıyor ki bunun işle ilgili olduğunu düşünmüyorum…”
Bu cümle 15 yıldır ev işçiliği yapan bir kadına ait. Ev işçilerinin en çok üzerinde durduğu konu ise güvencesizlik. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) Ev İşçileri Sözleşmesi'ni kabul etmesinin 10. yıldönümünde Dr. Ceyhun Güler, ILO için “Ev İşçiliğinin Türkiye’deki Görünümü: Kapsam, Boyut ve Sorunları Araştırma Raporu”nu hazırladı. Birçok ev işçisi ile konuşan Güler, raporunda ev işçilerinin durumunu ve taleplerini aktardı. Ceyhun Güler ile dünyada ve Türkiye’de ev işçilerinin içinde bulunduğu durumu konuştuk.
Güler, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün ev işçileri üzerine oluşturduğu son rapora göre dünya genelinde en az 75,6 milyon ev işçisi bulunduğunu ve yüzde 76’sından fazlasının kadın olduğunu söylüyor. Ev işçilerinin küresel işgücü içerisinde önemli bir yere sahip olduğunu söyleyen Güler, “Bunun yanında tüm dünyada ev işçilerinin son derece güvencesiz koşullarda çalıştıklarını görüyoruz. Alanda kayıt dışı çalışmanın yaygınlığı dikkat çeken önemli sorunların başında geliyor. Tüm bu bilgiler ışığında ev işçilerinin yaşam koşullarının geliştirilmesi ve çalışma haklarının güvence altına alınması adına ILO’nun 189 sayılı Ev İşçileri için İnsana Yakışır İş Sözleşmesi önemli ve somut bir hukuki çerçeve sunuyor. İlgili sözleşme ev işçilerinin çalışma koşullarının geliştirilmesi adına özel düzenlemeleri ve çalışma yaşamına ilişkin önemli hakları hüküm altına alıyor. Bu doğrultuda taraf ülkelere çeşitli yükümlülükler getiriyor.” diyor.
Sözleşmenin 10 yıl içerisinde 32 ülke tarafından onaylandığını söyleyen Güler, Türkiye’nin bu ülkeler arasında olmadığını ifade ediyor. Güler, “Sözleşmeyi onaylayan bu ülkelerin ulusal mevzuatlarında ev işçilerine yönelik yeni düzenlemeler ve tanınan yeni haklar da dikkat çekiyor. Ancak buna rağmen belirtmek gerekir ki ev işçileri hala son derece güvencesiz koşullarda çalışmaya devam ediyorlar. Bu doğrultuda sadece hukuki düzenlemelerin sorunun çözümü adına yeterli olmayacağını ve küresel düzeyde konuya ilişkin çok daha geniş kapsamlı bir farkındalığın oluşmasına ihtiyaç duyulduğunu belirtmemiz gerekiyor.” diye aktarıyor.
HUKUKİ KORUMADAN YOKSUNLAR
Güler’in aktarımına göre, en önemli sorunlardan biri ev işçilerinin sayısının net bir şekilde tespit edilememesi. Türkiye’de TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi verilerine göre, 2019 yılında yaklaşık 280 bin; 2020 yılında ise 220 bin ev işçisi olduğunu söyleyen Güler, ev işçilerini örgütleyen sendikalara göre ise bu sayının 1 milyonun üstünde olduğunu belirtiyor.
Güler, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda yapılan bir düzenleme ile artık aynı işveren yanında bir ay içinde 10 gün ve üzerinde çalışan ev işçisinin, uzun süreli sigorta kolları ve genel sağlık sigortası kapsamına girdiğini aktarıyor. Ancak 10 günün altında çalışan ev işçileri için bu geçerli değil. Güler, bir ay içinde 10 günün altında çalışan ev işçilerinin yalnızca iş kazası ve meslek hastalıkları sigortasına tabi tutulduklarını aktarıyor. Güler şöyle anlatıyor: “Ev işçilerinin tam bir hukuki korumadan yoksun olduklarını da belirtmeliyiz. İş Kanunu kapsamı dışında sayılmaları ev işçilerinin diğer işçilerle aynı haklardan faydalanmalarını engellemektedir. Bunun yanında sigortalılıkları anlamında 10 gün altı ve 10 gün üstü ayrımının bulunması ev işçilerinin kayıtlı istihdamı önünde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğunluğu süreksiz ve düzensiz çalışan ev işçileri bu ayrıma dayalı düzenleme nedeniyle yoğun olarak uzun süreli sigorta kolları ve genel sağlık sigortası kapsamı dışında kalmaktadırlar. TÜİK verileri ve SGK istatistikleri dikkate alınarak bir hesaplama yapıldığında ev işçilerinin en iyi ihtimalle yüzde 70’inin sosyal güvenlik mekanizmalarına tam anlamıyla dahil olamadıkları görülmektedir. Sendikaların ev işçilerinin sayılarına yönelik tahminleri dikkate alındığında ise bu oranın yüzde 90’ın üzerine çıktığı dikkat çekmektedir.”
Ayrıca Güler, bu işi yapanların çoğunlukla kadın olmasından hareketle sorunların toplumsal cinsiyet eşitsizliği perspektifinden de incelenmesi gerektiğini söylüyor. Ev içi işlerin kadınların sorumluluğu altında olduğu algısının ev işçiliğine mesleki anlamda önem verilmemesine sebep olduğunu aktaran Güler “İş tanımının belirsizliği, belirli bir ücret standardının bulunmaması, uzun çalışma süreleri de ev işçilerinin en çok üzerinde durdukları sorunlar arasındadır.” diyor.
“FARKINDALIK ÇOK ÖNEMLİ”
Sorunun boyutunu anlamak için ilk olarak ev işçilerinin sayısının net olarak tespit edilebileceğini söyleyen Güler şöyle anlatıyor: “Düzensiz ve süreksiz çalışan ev işçilerinin de sosyal güvenlik sistemine etkin bir şekilde dahil edilebilmesi için yeni ve kapsayıcı yöntemler üzerinde durulmalıdır. Ev işçilerinin özgül çalışma koşullarını dikkate alan yasal düzenlemelere de ihtiyaç duyulmaktadır. Güvenceli istihdama erişim konusunun da son derece önemli olduğunu belirtmeliyim. Burada kooperatifçilik vb. farklı istihdam alternatifleri üzerinde durulmalıdır. Denetim ve teftişe ilişkin sorunları da atlamamalıyız. Özellikle konut dokunulmazlığı bu alanda teftişi zorlaştıran unsurlardan. Dolayısıyla etkin bir şikayet ve denetim mekanizması ev işçileri için nasıl geliştirilebilir tartışmaya açılmalıdır.”
Güler’e göre, sendikal yönetimin güçlenmesi, ev işçileri için saatlik standart ücretlerin belirlenmesi ve standart (model) iş sözleşmelerinin oluşturulması da dile getirebilecek öneriler arasında. Sadece hukuki düzenlemelerin ev işçilerinin sorunlarını çözmeye yeterli olamayacağını ifade eden Güler sözünü şöyle sonlandırıyor: “Tüm bu önerilerin ötesinde ev işlerine yönelik farkındalığın ve bilinçlendirmenin konunun tüm tarafları için son derece önemli olduğu vurgulanmalıdır. Bunun yanında soruna ilişkin tüm tartışma ve çözüm süreçlerine ev işçileri de sorunun öznesi olarak dahil edilmelidir.”
Raporu buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.