İstanPol, gençlerin iş yaşamı ve geleceğe dair düşüncelerini içeren “Türkiye’de Gençlerin Güvencesizliği: Çalışma, Geçim ve Yaşam Algısı” raporunu yayınladı. Araştırma farklı gelir gruplarından ve eğitim düzeyinden 25 kişi ile görüşülerek yapıldı. Birinci grupta üniversitede okuyan ve üniversite mezunu çalışanlar; ikinci grupta üniversite okumamış ve fiziksel emek gerektiren işlerde çalışanlar; üçüncü grupta ise okumayan ve çalışmayan gençler yer alıyor. Araştırmanın amacı ise bu üç grubun çalışma algısını, geçim koşullarını, geleceğe dair duygularını ve siyasetçilere olan bakışlarını tespit etmek.
AİLE GÜVENCE KAYNAĞI
Gençlerin bazı isteklerinin örtüştüğü görülüyor. Gençlerin iş konusunda ortak talebi düzenli çalışma saati, düzenli tatiller ve düzenli maaş. Bu koşulları sağlaması sebebiyle kamuda çalışmanın iyi bir seçenek olduğunu söyleyen gençler, kamuda “kayırmanın” olduğunu düşünüyor. Özel sektörde daha çok alan olduğunu belirten gençler, çalışma koşulları sebebiyle özel sektöre sıcak bakmıyor. Ayrıca işsiz gençler iş yaşamında “saygınlık” olması gerektiğini dile getiriyor.
Üç odak grubunda da aile, gençler için güvence kaynağı. Geçim sıkıntısı yaşayan gençler ailelerin evinde yaşamaya devam ediyor. Katılan gençlerin kredi kartı, ev kredisi ve Kredi Yurtlar Kurumu’na (KYK) borcu olduğu ve bu durumun gelecek planlarına etki ettiği gözlemleniyor. Katılımcı gençlerin bazıları faturalarını ödemekte güçlük çekiyor.
BELİRSİZLİK HİSSİ ORTAK
Gençler güvencesizlik ve belirsizlik konusunda ortaklaşıyor. Gelecek konusunda ise umutsuzlar. Araştırmada genç kadınların erkeklere göre daha güvencesiz hissettikleri tespit ediliyor. Kadın olmalarından ötürü görev tanımının esnekleşmesi ve sosyal hakların yoksunluğu kadınların çalışma yaşamına katılımını zorlaştırıyor.
Gençler, imkân olduğunda çalışma koşullarının daha iyi olduğu bir ülkeye taşınmak istiyor. Bunun en temel nedenleri ise şöyle sıralanıyor: Siyasetçilere olan güvensizlik, iş hayatındaki ve gündelik hayattaki stres, işlerdeki kayırmacılık. Ayrıca gençler kendi nesillerinin bu sorunları çözebileceğini ve kötüye gidişi durdurabileceğini düşünüyor.
“GEÇİM KOŞULLARI DEĞİŞİYOR”
İstanPol Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Alphan Telek ile bu raporu hazırlamaktaki amacını ve raporun çıktılarını konuştuk. Raporun aynı zamanda proje koordinatörlerinden biri olan Telek, raporu hazırlamaya başlama nedenini şöyle açıklıyor: “Popülizm sadece bir liderin çıkıp insanlara yalan söylemesiyle oluşan bir şey mi? Basın mensuplarına ve iletişim okuyan insanlara sorduğumuzda genelde böyle olduğunu söylüyorlar. Bütün olayı ‘fake news’ olarak görüyorlar. Yani liderler yalan söylediği için bütün toplum buna inanıyor ve arkasından popülizm dalgası geliyor. Bence bu çok basit bir yaklaşım. Biz bunun üzerine çıkarak son üç yıldır ‘acaba popülist dalganın kökeninde başka açıklamalar da olabilir mi? Sınıfsal açıklamalar olabilir mi? Güvencesizlik bunun neresinde?’ gibi soruları merak ediyorduk.” diyor.
Dünyanın 1980’lerdeki gibi üretmediğini, işyeri ve çalışma algılarının değiştiğini söyleyen Telek, geçim koşullarının eskisi gibi olmadığını dile getiriyor. Telek “Sosyal sınıf ve toplum meselesi hala eski kavramlarla açıklanmaya çalışılıyor. Söz gelimi artık insanlar kendilerine proletarya demiyor. 80’lerde diyen büyük bir kesim vardı. Ama işçilere sorduğunda DİSK raporuna göre yalnızca 1,4’ü öyle diyor kendine. Dolayısıyla bir aidiyet krizi de var. Bütün bunları ölçmek istedik.” diye anlatıyor.
“KOŞULLAR KARŞISINDA İÇE ÇEKİLME VAR”
Telek güvencesizliği ise şöyle açıklıyor: “Sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel, bireysel, sosyal, kişinin yalnız olma durumu aslında. Düştüğünde, işini kaybettiğinde, başına kötü bir şey geldiğinde yapayalnız olma durumu. Aslında güvencesizlik, gündelik yaşam biçimi.”
Telek, çalışan ve çalışmayan gençlerin neredeyse hepsinin sosyal gelir olarak ailelerini gösterdiğini söylüyor. Telek “Gündelik yaşam karşısında gençler büyük bir stres, gerginlik, kaygı duyuyorlar. Bir görüşmecinin söylemiyle ‘Ben sabah kalktığımda gündelik sorunlar karşısında ürküyorum.’ Evet, bu ürküntü hali bence çok önemli. Genel olarak hepsine sinen duygu bu. Geçim koşulları karşısında büyük bir içe çekilme hali var.” diyor.