Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu’nun düzenlediği “İki Deniz Arası Kanal Olmaz Yürüyüş Olur” etkinlik dizisinin ilki 2 Şubat Pazar günü gerçekleşti.
Toplam dört yürüyüşün planlandığı etkinlik kapsamında, Kanal İstanbul’un yapılacağı güzergâhın tümünün gezilmesi planlanıyor. Gerçekleşen ilk yürüyüşte Kanal İstanbul’un yapılacağı 45 kilometrelik alanın 11 kilometresini gezdik. Rota ise sırasıyla şu şekilde: Sazlıbosna Köyü - Sazlıbosna Taş Ocakları - Kocabayır Tepesi - Şamlar Bendi/Sazlıbosna Baraj Gölü - Eski Şamlar Köyü. İkinci yürüyüşün mart ayının başında yapılması planlanıyor.
Yürüyüşe başlamadan önce katılımcılar kısa bir forum gerçekleştirdi. Forumda Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu’ndan Seda Elhan, Kanal İstanbul’a karşı çıkmanın yaşam alanlarını savunmak anlamına geldiğini söylüyor. Elhan “Bu proje gerçekleştiğinde ormanlık alanlar, tarım alanları, sulak alanlar ve yer altı sularının ciddi oranda kirlenmesi gibi pek çok sorunla karşılaşacağız. Pek çok bitki ve hayvan türü kendi yaşamları ile birlikte yaşam alanlarını kaybedecekler. Bunun dışında bu projenin zaten hukuksuz olduğunu biliyoruz. Ekonomik, sosyolojik ve ekolojik açıdan bir yıkım projesi.” diyor.
TARİHİ BİR KÖY: SAZLIBOSNA
İki Deniz Arası’ndan Serkan Taycan ise platform olarak bu yürüyüşleri 2013’ten beri yaptıklarını söyleyerek rotanın amacını şöyle açıklıyor: “Rota bu havzadaki ekolojik değerlerin ve toplumsal hafızada yeri olan kültürel değerlerin altını çizmeye çalışıyor.”
Sazlıbosna Köyü’nde oturan Rıdvan Kayacı ise 1830-35’lerde buraya yerleşilmeye başlandığını, dedelerinin burada doğup büyüdüklerini dile getiriyor. Çok eski bir köye sahip olduklarını belirten Kayacı “Çok eski Filibe mezarlığı vardı alt tarafta. O tarihi mezarlıklar suyun altında kaldı. Bizi de durdurmazlar burada. Kanun Üstü Kararname ile istimlak gelecek. Vatandaş mağdur olacak. 10 bin-100 bin kamyon gelecek diyorlar. Burada durabilir misin gürültüden? Burada 1960-70’li senelerinde baraj yapılması için su ölçerlerdi. Müteahhitler geldi dedi ki ‘eğer siz bu köyün altından geçen suyu bilseydiniz bir dakika oturmazsınız burada.’ O kadar büyük bir nehir geçiyormuş köyün altından. Tuna Nehri olması lazım. Biz karşıyız, kanalın olmasını istemiyoruz.”
Yürüyüş Sazlıbosna Köyü’nden başladı. Yürüyüş boyunca Hiking İstanbul’dan Nick Hobbs alanlar hakkında önemli bilgiler aktardı. Sazlıbosna Köyü’nü ‘leylekleri davet eden köy’ olarak tanımlayan Hobbs, İstanbul’da leyleklerin en fazla yaşadığı köyün bu köy olduğunu söylüyor. Hobbs, leyleklerin şu anda Afrika’da olduğunu, iki ay içerisinde buraya geri döneceklerini aktarıyor. Arnavutköy sınırları içerisindeki en eski yerleşim yerlerinden olan Antik Filiboz şehrine geldiğimizde ise bölgede çukurlar gözlemliyoruz. Bu çukurlar define arayanların yaptığı kazılar sonucu açılan çukurlar.
“KORUNMASI GEREKEN BİR BÖLGE”
Sazlıdere Vadisi’nin üzerinde iken Serkan Taycan vadideki havzayı tehlike altında bırakan unsurları şöyle anlatıyor: “Hadımköy, Avrupa Yakası’ndaki lojistik merkezi. TEM otobanından gelen kamyonlar, Hadımköy’de duruyor. Hadımköy 1980’lere kadar köyken şu anda 50 bin kişilik bir yerleşim merkezine dönüştü. Ayrıca Arnavutköy, 1980’lerde yine bir köy iken şimdi bir yerleşim yeri. Ispartakule, Bahçeşehir, Ayazma blokları, Kayaşehir ve Kayabaşı blokları. Zaten bu havza büyük bir baskı altında. Savunulması ve korunması gereken bir bölge.”
Kocabayır Tepesi’ne çıkarken Hobbs, “Tepenin üzerine çıkıldığı zaman efsaneye göre açık havada bakıldığında hem Karadeniz’i hem de Marmara’yı görebiliyorsunuz.” diyor. 185 metrelik Kocabayır Tepesi’ne çıkıyoruz. Tepeden bakıldığında Kayaşehir, Altınşehir ve Yarımburgaz’daki TOKİ konutları göze çarpıyor. Hobbs “Eğer Kanal İstanbul ile yapılmak istenen yalnızca kanal değil de yeni bir şehirse, bu yeni şehir bizim şu anda gördüğümüz bütün bu yeşil alanları kapsayacaktır.” diyor.
“AVCILIK YAPILIYOR”
Kocabayır Tepesi’nden ormanlık alana doğru yürüyoruz. Hobbs bu alanın tamamıyla doğal olmadığını, tarımsal faaliyetler ile doğanın birleşimi sonucu oluşmuş bir coğrafya olduğunu söylüyor. Bin veya 2 bin yıl önce buraların ağaçlarla kaplı olduğunu belirten Hobbs, “Bu alanlar sonradan oluşturulmuş alanlar. 50 veya 100 yıl önce ekilmiş ağaçlar var. Osmanlı döneminde ağaç kesimi ve gemi yapımı ihtiyacı için ormanlar kesilmiş ve burası tamamen çıplak hale dönüşmüş. Aslında İstanbul’a baktığımız zaman ormanlık alanlardan çok az bir kısmı doğal ormandır. Ormanlar ticari bir amaçla kesiliyor ve sürekli tekrarlanan bir süreç bu. Ama derin vadilerdeki ağaçlar pratik olmadığı için doğal olarak kalabiliyorlar. Bu derin vadilerdeki doğal ağaçlar aslında bir hazine. Bunlar aynı zamanda yerli, özel türlerin de yaşayabildiği, kendisini koruduğu alanlar.” diyor.
Ormanda avcılık yapıldığını söyleyen Hobbs, avcılık yüzünden yazın bile çok az kuş olduğunu ve birkaç kaplumbağa ile kertenkele haricinde canlı kalmadığını belirtiyor.
Ormanlık alanı bitirdikten sonra Şamlar Bendine geçiyoruz. Bendin yapıldığı yer ise Sazlıbosna Baraj Gölü. Hobbs gölette gördüğümüz tarlanın 5-6 sene önce tarla olmadığını, oranın tamamen suyla kaplı olduğunu belirtiyor. Hobbs şöyle açıklıyor: “Bölgede daha evvelkine göre daha az yağış olduğu, bu alçak su seviyesinden belli oluyor. Ve zaten az olan su kaynaklarını daha da azaltmak esasında çılgın bir iş. Açıkça görülüyor ki eğer Kanal İstanbul yapılırsa Sazlıdere Baraj Gölü’nün tamamı, Terkos’un (Durusu) da tuzlanma nedeniyle bir kısmı kaybedilmiş olacak.”
Kanal İstanbul güzergahının konumuna ve bölgede çektiğimiz fotoğraflara aşağıdaki haritadan ulaşabilirsiniz: