“Bizi kendimizle baş başa bırakan” parçalar

Kendi ev stüdyosunu kuran Kadıköylü Can Bora Tanzer, son albümü “Parabasis”te hem klasik hem de etnik müziği birleştiriyor. Tanzer, müziğinde her zaman farklılığa açık bir kapı bıraktığını söylüyor 

07 Nisan 2021 - 00:27

Kadıköy, farklı türleri bir araya getiren ve yeni tarzlar deneyen müzisyenleri ağırlamaya devam ediyor. Kadıköylü müzisyen Can Bora Tanzer, son albümünde bizleri bir filmin içindeymişiz hissi veren müzikleri ile karşılıyor. Tanzer’e hem kurduğu ev stüdyosunu hem de sinematik unsurlar barındıran “Parabasis” albümünü sorduk.

Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Müzisyenlik yapmaya nasıl başladınız?

22 yaşındayım ve altı senedir müzik prodüksiyonu ile uğraşıyorum. Müzikle olan ilk etkileşimimi 10 yaşında ailemin aldığı piyano sayesinde gerçekleştirdim. Her yeni başlayan gibi temel eğitimlerden geçerken, temellerimi oturttuğum anda klasik eğitimlerin istediğim işleyişte olmadığını fark ettim. Dolayısıyla kulaktan çıkardığım coverlar yapmaya başladım ve bu coverlar sayesinde piyano üzerinde ilk bestelerimi icra ettim.

Bir ev stüdyosu kurdunuz kendinize. Ev stüdyosu açma fikri nasıl ortaya çıktı?

Ev stüdyomun kuruluşu 2015’ten beri aynı bir yap-boz gibi yavaş yavaş ve parçaları ihtiyaç dahilinde yerine oturtarak gerçekleşmekte. Kendi müziğimi icra edişimin yanı sıra başkalarına da prodüktörlük yapmak ve film müziği çalışmaları sürecinde rahatça çalışabilmek için bu ortamı hazırladım.

Son albümünüz "Parabasis"i de ev stüdyonuzda kaydettiniz. Klasik müzik ve etnik unsurları birleştirmenizin yanı sıra sinematik bir havası da var parçanızın. Çeşitli müzik tarzlarını iç içe geçirmeye nasıl karar verdiniz? Müzikte farklı tarzlar denemeyi seviyor musunuz?

Çocukluğumdan beri ailem sayesinde farklı müzik türleriyle iç içe olabildim. Aslında aklımdakiler, büyürken dinlediğim müziklerin kafamda sentezlenişinden ortaya çıkıyor. Aile büyüklerimden bazıları klasik müzik, bazıları ise etnik müziklerle iç içe olduğu için her iki kültüre de aşina oldum. Bu sayede müziğimde hem Batı hem de Doğu kültürüne ait parçalar bulunmasına özen gösteriyorum. Parçalarımdaki sinematiklik ise film müziklerine olan ilgimden geliyor. Tüm bu elementlerin iç içe olması aslında müziğimde her zaman farklılığa açık bir kapı bırakmak ve hep yeniyi denemek anlamına da geliyor, zira bu kadar farklı kültürlerden esinlenmişken aynı şeyde ısrarcı olmamak gerek.

BAŞKA HAYATLARLA OLAN KESİŞİM 

Şarkılarınızda ve albüm kapağınızda karanlık bir hava var. Bir röportajınızda da en büyük ilham kaynağınızın hayatın gerçekleri olduğunu söylemiştiniz. Hayatın gerçekleri karanlık mı sizce? Yoksa bu sefer hayatın gerçeklerinin karanlık yüzünü mü işlediniz?

Hayatın gerçekleri her zaman karanlık olmasa dahi, gerçeğin algılanışı ve sindirilişinin, bizi kendimizle baş başa bıraktığını düşünüyorum. Yalnız kaldığımız anların da çoğunlukla karanlık bir oda gibi olduğunu hissediyorum. Bu odaya yön vermek ve içeri soktuğumuz aydınlığın miktarı ise tamamen bizlerin atacağı adımlara kalmış. Müziğimde de bu karanlık oda içerisindeki adımları yansıtmaya çalışıyorum.

Müziğinizi gözlem yaparak yaptığınızı ifade etmiştiniz yine aynı röportajda. Parçalarınızı bestelerken yaptığınız gözlemler nasıl etki ediyor parçalarınıza? 

Benim için kendi kafamdakiler kadar başka hayatların içerdiği yük gemileri de bir o kadar ilginç geliyor. Başka insanların karşılaştığı zorluklar ve tepkileri, benim için kendimi de sorgulamam için bir işaret niteliğinde. Dolayısıyla başka hayatlar ile kesişim noktalarımı farklılıklarıyla ele alıp gözlemlerim aracılığıyla bu gerçeklikleri müziğime katıyorum.

HEM HİKAYE HEM GERÇEK

"Parabasis" kelimesinin anlamına baktığımda tiyatro oyununda oyuncuların oyun oynamayı bırakması ve koro üyelerinin seyirciyle konuşması anlamına geldiğini gördüm. Bu anlamı öğrendiğimde parçalarınızda gözlemlerinizi ve gördüğünüz gerçekleri dinleyicilere anlattığınızı düşündüm. Siz ne dersiniz? 

Parabasis ismini tam olarak dediğiniz şekilde yansıtmaya çalıştım. Her parçada ayrı bir hikaye ve gerçek unsuru var. Müziğimde ise ben bir oyuncu, kullandığım ögeler de benim korom niteliğinde. Dolayısıyla parçalarımın hepsi, aslında benim seyircim olarak nitelendirdiğim dinleyici kitlemle bir iletişim aracı. Bu iletişimin içerdiği karanlığı da yansıttığını düşündüğüm ‘Parabasis’ ismi, ilk görüşümde albümün adı oldu.

Aynı zamanda çeşitli cover'larınız da var. En çok beğendiğim ve beni gülümseten Serdar Ortaç'ın Poşet şarkısına yaptığınız cover oldu. Tamamen farklı bir parçaya evrilmiş sanki. Artık cover yapmıyor musunuz?

Beğenmenize çok sevindim! Cover yaptığım dönemler, benim için müziğime nasıl bir yön vermek istediğimi henüz yeni yeni anladığım dönemlerdi. Bir parçayı sabit bir türden, bambaşka bir hale sokmak bir müzisyene inanılmaz şeyler katıyor. Halen dinlediğim bazı müziklere cover yapıyorum, doğru hissettirirse yeniden sosyal mecralara bunları yüklemeyi düşünüyorum.

İLHAM KAYNAĞI OLARAK KADIKÖY

Kadıköylüsünüz. Bir müzisyen olarak Kadıköy sizin için ne ifade ediyor? Özel bir yeri var mı sizin için?

Ailem de uzun süredir Kadıköylü olduğu için buradan başka bir yerde yaşamak aklımın ucundan bile geçmiyor. Özellikle bu kadar farklı hayatı barındıran ve hepsinin bir şekilde uyum içerisinde konuşabildiği bir yer olmasından ötürü, Kadıköy benim için parçalarımın oluşumunda her zaman ilham kaynağı olabiliyor. Ailem de burada olduğu için Kadıköy benim için ev hissiyatını gerçekten taşımakta.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Pandemi sürecinden etkilenmiş herkes için, her şeyin bir an önce sağlıklı ve normale dönmesini diliyorum. Bu süreç bizi kendimizle baş başa bırakmış olsa da, dönüşünde bıraktığımız her şeyin daha tamamlanmış ve keyifli hissettireceğini düşünüyorum!


ARŞİV