“Sıfır Noktasındaki Kadın” adlı tiyatro oyunu 8 Mart’ta Dünya Kadınlar Günü vesileyle Kozyatağı Kültür Merkezi’nde gösterildi. Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği etkinliğe kentin farklı mahallelerinden kadınlar davetli olarak katıldı. Mısırlı Neval El Seddavi’nin Sıfır Noktasındaki Kadın kitabından uyarlanan ve aynı adı taşıyan bu oyun, seks işçisi Firdevs’in hikayesini anlatıyor. Firdevs, bulunduğu durumu, sistemi, yaşadığı hayatı sorguluyor. Firdevs’in sorgulamaları, seyirciyi de bu sorgulamalarla baş başa bırakıyor. Duende Tiyatro’nun sahneye koyduğu bu oyunu, uyarlayan, tasarlayan ve oynayan Kadıköylü İpek Taşdan ile konuştuk.
Oyunu uyarlamaya ve oynamaya karar vermeden önce bir arkadaşının bu kitabı önerdiğini söyleyen Taşdan, bir yıl boyunca kitabın bir köşede beklediğini anlatıyor. Taşdan “Çok etkileyici bir kitap olduğunu tahmin ediyordum kitabın adından ve kapaktaki fotoğraftan. Sonra okuyunca hatta okurken oynamak istedim. Benim sürecim öyle oluyor. Bir şeyleri okuyup çok etkilenince, insanlarla paylaşmak ve sahnede hareket etmesini isteyince onu çalışmaya başlıyorum. Biraz da yolculuğum sahnelenmek için yazılmamış metinleri sahneye uyarlayarak başladı.” diyor.
Bu oyunu 8 Mart’ta oynamanın ayrıca anlamlı olduğunu belirten İpek Taşdan şöyle aktarıyor: “Tiyatro yapamadığım bir yıl içinde hep tiyatroyu düşündüm. Biraraya gelme sanatı olarak tiyatroyu düşündüğümde bu her şeyden önce bir kutlama dedim. Pandemi ile birlikte biraraya gelmek gerçekten bir kutlama haline geldi. Bir yıl ‘tiyatro bir kutlama, tiyatro bir kutlama’ derken, böyle bir günde biraraya gelmek benim için anlamlı oldu.”
SİSTEM İLE YÜZLEŞMEK
Kitaptaki gibi oyun da Mısır’da geçiyor. Taşdan, kadın sünneti gibi bize uzak gelen olaylara rağmen hikayenin izleyiciler tarafından kendilerine yakın bulunduğunu ifade ediyor. Bu oyunu oynama sebebinin yalnızca Firdevs’in hikayesinin bize tanıdık gelmesi olmadığını belirten Taşdan şöyle anlatıyor: “Firdevs çok önemli bir şey söylüyor, aslında ‘yanlış hayat doğru yaşanmaz’ diyor. Gerçekten sistem doğru işlemediği takdirde bireysel olarak yapılan çabalar çok büyük bir yıkımla sonuçlanabiliyor. Dolayısıyla işlemeyen şeylerin, işliyor olduğunu iddia edip yaşamımıza devam ederek bir şeyleri iyileştiremiyoruz. Belki her bir kişinin öncelikle yapması gereken şey işlemeyen şeylerin, gerçekten işlemediğiyle yüzleşmek. Tabii bu Firdevs için ya da onun yerinde olabilecek birçok kız çocuğu için çocukken, gençken, hayatını kurmaya çalışıyorken, hayatı anlamaya, kendini var etmeye çalışırken oldukça zor bir şey. Bu da yetişkinlere düşüyor.”
Firdevs’in hikayesinin neredeyse her kadının belli bir derecede, başka bir tonda yaşadığı şeyleri içerdiğini belirten Taşdan, Firdevs’in yerinde okumuş, çalışan bir kadının da olabileceğini dile getiriyor. Oyunun sadece kadınların değil erkeklerin de yaşadığı şeyleri içerdiğini ve hepimizin bu sistemin içine doğduğumuzu aktaran Taşdan “Sistem demekten bile rahatsızlık duyuyorum, çünkü onu biz meşrulaştırıyoruz. Her bir birey meşrulaştırıyor. Onun meşruiyetini yıkmamız gerekiyor. Firdevs de bunun için, içinde bulunduğu koşullar altında yapabileceği şeyi yapıyor.” diyor.
SAHNE: BİR KARŞILAŞMA ALANI
İpek Taşdan, öğrenciliğinden beri, sahnede olmanın kendisi için her şeyden evvel bir hikaye anlatıcılığı yapmak olduğunu söylüyor. Her zaman seyircinin, anın gerçekliğinin farkında olarak bu işi yapmanın anlamlı olduğunu düşündüğünü söyleyen Taşdan, “Yaptığım şeyin gerçekliğini gözlerimde, ellerimde, bütün bedenimde hissetmemi sağlıyor. İnsanlarla gerçek manada karşılaşmama sebep oluyor. Çünkü bakıyorum ve görüyorum. Tiyatro aslında oyuncu için gözetlenme, seyredilme yeri değil, bir karşılaşma yeri. Sadece seyirci sahnedeki olan bitenle karşılaşmıyor, oyuncu da olup bitenle karşılaşıyor.” diyor.
Doğma büyüme Kadıköylü olan Taşdan, Kadıköy’den “çocukluğum, hayatım, bütün anılarım” diye bahsediyor. Tiyatroyu Kadıköy’den ayrı düşünemediğini belirten Taşdan “Avrupa Yakası’nda oyunum olduğunda karşıya oyuna gidiyorum duygusu var, Kadıköy’de olduğunda ‘aa bizim mahallede oyun’ diye evden daha rahat daha telaşsız çıkıyorum. Öyle bir duygusu var benim için.” diye ifade ediyor.
“ŞİDDET SON BULSUN”
Oyunun çıkışında kadınlara oyunu nasıl bulduklarını ve 8 Mart vesilesiyle de taleplerini sorduk. Oyunu çok sevdiğini belirten Hatice Dağ, kadınlara şiddetin son bulması gerektiğini söylüyor. Dağ “Şiddet uygulayanlara en ağır cezaların verilmesi gerekiyor, verilirse bu gibi şeyler kesinlikle olmaz. Bu cezasızlığın bitmesi gerek. Televizyonları açtığımızda ilk duyduğumuz şeylerden biri kadın cinayetleri ve sürekli var. Artık bunları duymak istemiyoruz. Güzel şeyler duymak istiyoruz.” diyor. Nazan Büyükkütük de oyunu çok sevdiğini, duygulandığını ve hayatın gerçeklerini seyrettiklerini ifade ediyor. Oyundan sonra “İyi ki 8 Mart Kadınlar Günü var. Oyunu çok sevdim” diyen Şükran Biyan belediyenin böyle güzel etkinlikleri sunmasını istediklerini dile getirdi.