Vincent Baykal Ada’nın altıncı teklisi “Odamda” 15 Ocak’ta müzik platformlarındaki yerini aldı. GTR etiketiyle çıkan bu tekli vesileyle biz de Ada ile müziğe, yüzleşmelerimize, salgının getirdiklerine dair konuştuk...
Kimdir Vincent Baykal Ada? Bildiğim kadarıyla hukuk okudunuz. Müzik ile yollarınız nasıl kesişti?
Kısaca özetlemek gerekirse VBA bir baba, bir eş, müzisyen ve avukat. “Vincent” ismim de yarı Fransız oluşumdan geliyor. Ailem müzisyen. Babam Selman Ada, besteci, orkestra şefi ve piyanist. Annem de piyano öğretmenliği yaptı yıllarca. Dolayısıyla müziğin içinde büyüme şansına sahip oldum.
11 veya 12 yaşımda Green Day’in “Dookie” albümüne denk geldim. Kısa süre sonra gitar çalma ve grup kurma isteğiyle yanıp tutuştum. 14 yaşımda da kendi şarkılarımı yazmaya başladım. Yağız (Ortaokul ve liseden daimi dostum) ile Sapan’ı kurduk. Üniversite yıllarımda bir süre Suzie isminde bir cover grubunda gitarist olarak yer aldım. Açıkçası çok eğitici oldu. İki yıla yakın bir süre Beyoğlu’nda, Kadıköy’de birçok barda sahne aldık.
Ardından Sapan tekrar belirdi hayatımda. Bu sefer Yağız yoktu. Cihan basta, Hikmet davulda, Tahsin gitarda, ben de vokal ve gitarda, besteler yapmaya başladık. Albüm, 3 EP ve birkaç single yayınladık. Güzel sahneler ve festivallerde çalmak imkânı edindik. Hayatımda her zaman yer edecek bir dönem. Hala çok yakınız. Sapan 2017 yılında dağıldı. İki yılımı aldı tekrar müziğe dönüş yapmam. Ufak ufak üretmeye başladım derken ve neden bu şarkıları yayınlamayım derken, 2020’nin Şubat ayında ilk teklim “Il Etait Une Fois”yı (Bir varmış bir yokmuş) yayınladım.
UMUTLU BİR YÜZLEŞME
15 Ocak’ta “Odamda” adlı teklinizi çıkardınız. Bu şarkının salgın döneminde kişisel bir yüzleşmenin dışavurumu olduğunu ifade ediyorsunuz. Bu tekliyi çıkarma sürecinizi anlatır mısınız?
Şarkının ortaya çıkışı salgın döneminin şartlarıyla bağlantılı olmakla birlikte, doğrudan salgınla ilgili değil. Herhangi bir zamanda hissedilebilecek duyguları ele alıyor esasında. Tabii ki eve kapanmanın, genel itibarıyla virüsün etkisiyle yayılan olumsuz havanın etkisi olmuştur. Ancak dış etkenler genelde tetikleyici unsur olarak belirir. Yaz döneminde yalnız kaldığım bir dönemde, evden de pek çıkamayınca, düşünmeye daha çok vakit bulabildim sanırım. İç gözlem, tadında bırakılması şartıyla, bazen gerekli. Bir önceki şarkım “Gölgeler” de bu dönemde yazdığım bir başka şarkı. Her iki şarkı arasında sözlerde paralellikler bulunabilir.
Herkesin iç dünyasında karanlık odaları vardır. Onları karanlık kılan, içinde barındırdıkları bazı hakikatleri görmekten kaçınmamız aslında. Mutfaktaki bulaşığı yıkamayı ne kadar ertelerseniz, bulaşık gözünüzde o kadar büyür, bu odadaki hakikatler de biraz öyle. Kendi yaklaşımlarımız “şeyleri” olduklarından farklı noktalara getiriyor. Netice olarak, şarkı iç yüzleşmeyi anlatıyor. Ve bunun sonucunda, büyümeyi…
Yüzleşme genelde korkutucu bir deneyim olarak düşünülür. Şarkı bir yüzleşmeyi anlatsa da umutlu bir yüzleşme gibi geldi bana. Sözlerde de dediğiniz gibi, geçmiş yılların kıyısında kaybolsak da “bir geminin” geleceği umudunu taşıyor sanki. Siz ne dersiniz?
Tolkien’in de belirttiği gibi “her zaman umut vardır” (gülüyor). Zamanı, hayatlarımızı kronolojik bir süreç olarak algılamayı bıraktığımızda her şey kolaylaşıyor. Tabii bu algıyı sürekli sürdürmek mümkün olamayabiliyor. Ancak genel bir bakış açısı olarak cepte tutmanın kimseye bir zararı olmaz herhalde.
Düşünme ve soyutlama yetisine, psikolojik değişkenlilere, genel anlamda karmaşık bir yapıya sahip varlıklarız. Ya da çok basit olguları sindiremeyecek kadar aptalız ve kılıf olarak karmaşık olmayı ileri sürüyoruz. Bilemeyeceğim. Ancak kendimize, olduğundan çok daha fazla değer addettiğimiz kesin. Bazen bu egosantrizmden sıyrılınca da, olanı olduğu gibi görmek ve kabul etmek kolaylaşıyor. Kısacası karanlık odalardaki hakikatleri sadeleştirmenin, kabullenmenin türlü türlü yolu var. Hepsi birer gemi. Başkalarına zarar vermemek şartıyla, bu gemileri kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor kanaatimce.
“VBA ÇOK YENİ BİR PROJE”
Şarkıyı dinlerken sözlerle bir bağ kuruyoruz. Salgın sebebiyle çoğumuz dört duvar arasında bulduk kendimizi. Bazen geçmişe, bazen kendi içimize döndük. Sizin için nasıl bir deneyimdi salgın?
Genel bir bakış açısıyla salgın birçok deneyimi içinde barındırdı diyebilirim. Tek bir deneyimden söz etmek zor. İş hayatına etkisi oldu. Evde daha fazla geçirmek gerekti. Güzel ve zorlayıcı tarafları oldu. Şu ana dek sağlıkla ilgili bir sıkıntı yaşamadık. En önemlisi de bu sanırım.
Kişisel olarak hayatımda muazzam değişimler yarattı diyemem. Zaten evcimenimdir. Ancak projemin tam başlangıcına denk gelmesi, müzik sektörüne (tabii ki başka sektörlerin, insanların da büyük darbe aldığının farkındayım) ağır bir darbe indirmiş olması, salgının tattırdığı nahoş bir deneyimdi. Annemi, babamı göremiyorum çok uzun zamandır. Yakın dostları görmek kolay olmuyor. Yani çok tatsız yönleri var. Ancak şikâyet edecek bir pozisyonda olduğumu zannetmiyorum.
Bu sanırım sizin altıncı tekliniz. Albüm çıkarmayı düşünüyor musunuz?
VBA oldukça yeni bir proje. Bu nedenle ilk aşamada tercihim kendimi unutturmadan sık şarkı yayınlayabilmek. Ancak fikrim değişebilir elbette. Biraz da şartların belirleyeceği bir durum bu sanırım.
KADIKÖY’ÜN ÖZGÜRLÜKÇÜ YANI
Kadıköy, birçok müzisyeni ağırlayan, birçok müzisyenin yaşadığı bir semt. Kadıköy sizin için ne ifade ediyor? Bir anlamı var mı?
Üniversitem Kadıköy’e oldukça yakındı, o dönemim Kadıköy’de geçti diyebilirim. Dolayısıyla benim için nostaljik bir yani olduğu kesin. Sapan ile de konserler vermiştik Kadıköy’de. Bunun yanında kendine has bir dokusu ve yaşantısı olan bir semt Kadıköy. Özgürlükçü bir yanı, tavrı var Kadıköy’ün. Kitapçısı ve kafeleriyle güzel bir merkez. Gördüğüm kadarıyla, canlı müzik performans mekânları çeşitlenmiş de. Moda sokaklarında ve sahilinde yürüyüş yapmak da ayrıca hep bir keyiftir.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu virüs illetinden en kısa sürede kurtulmasını diliyorum insanlığın. Sosyalleşmenin makineler aracılığıyla gerçekleşmediği, birebir insan ilişkilerinin kurulabildiği bir hayata dönüşü umuyorum. Bir de, küresel ısınma meselesinin bir numaralı önceliğimizin olması gerektiğini anlıyorum okuyup izlediklerimden. Bu konuya önem vermeli.