Doğma büyüme Kadıköylü bir fotoğrafçı Tunç Uğurdağ. Her ne kadar biz fotoğrafçı desek de kendini hala fotoğrafçı olarak tanımlamadığını belirten Uğurdağ, sadece kalbinin sevdiği anları sabitlediğini söylüyor. Yalnızca değişik, farklı anları çektiğini söyleyen Uğurdağ şöyle söylüyor: “Kız Kulesi’ni çekmem için önünde balina zıplamalı.”
Uğurdağ’ın fotoğrafçılığa başlama hikayesi ise bir tesadüf eseri gerçekleşiyor. 1984’te babası ile işlettiği bir seyahat acentaları olduğunu söyleyen Uğurdağ şöyle anlatıyor: “Haziran başıydı ve çok yoğun geçecek bir sezon bizi bekliyordu. Babam ‘10 gün tatil yap gel, sonra eylül ortasına kadar suyu ancak bardakta görürsün’ dedi. Ben iki arkadaşımla beraber Rodos Adası’na gitmeye karar verdim. Giderken sevgili dostum, bugünlerin çok ünlü grafiker ve hocası Serdar Benli’den makinesini ödünç aldım. Amacım tatil fotoğrafları çekmekti. Birinci makarayı orada yıkattım, fena değillerdi. Sonrasında birkaç makara film daha çektim ve geri döndüm. Babam fotoğrafları görünce çok heyecanlandı ve ‘yurt dışı tur operatörlerine broşürleri için dünyanın parasına dia satın alıyoruz, alalım bir makine sen çek’ dedi.”
“MAKİNEM HEM YANIMDA”
O dönem bir minibüsleri olduğunu söyleyen Uğurdağ “Onunla Anadolu’ya çıkar, otel, motel, ören yerlerini çekerdim. Aralarda köylere girmeye, insanları da çekmeye başladım. Bu noktada müthiş keyif aldığım bu tutku başladı. Hiçbir zaman fotoğraf çekmek amaçlı sokağa çıkmadım. 34 yıldır Leica M hep çantamda, işe giderken, markete giderken, ilgimi çeken bir sahne olduğunda çantamdan çıkarmak 3-4 saniye sadece…” diyor.
Fotoğraf çekerken hiç unutamadığı bir anını sorduğumda ise Uğurdağ şöyle anlatıyor: “Yunanistan Naxos adasında, bir papazın harika bir anını yakalamıştım. Deklanşör sesini duydu ve hiddetlendi, ‘derhal sileceksin, kapıda fotoğraf çekilmez tabelasını görmedin mi?’ dedi. Görmediğimi, 500 metre ilerideki kilisede papaz efendinin izin verdiğini söyledim, fotoğraf harika idi… Direniyordum, kiliseye yardım edeyim dedim kabul etmedi, ‘bana göster ve sildiğini göreceğim’ dedi ve sildim. Çok ama çok üzülmüştüm.”
ESKİ KALAMIŞ ANILARI
Doğma büyüme Kalamışlı olan Tunç Uğurdağ, Kalamış’ın kentsel dönüşüm sebebiyle büyük darbe aldığını söylüyor. Dokusunun büyük apartmanlar ile bozulduğunu, değişen ekonomik şartlar sebebiyle de eski Kalamışlıların göç ettiğini söyleyen Uğurdağ çocukluk anılarını şöyle anlatıyor: “Burası çocukluğumda bir köydü. Erguvan Sokak’tan Nurettin Teksan İlkokulu’na yürüyerek gider, hiçbir araçla neredeyse karşılaşmazdım. Şimdilerde aynı mesafeye öğrenciler servis ile gidip geliyorlar. Bizim köyümüz sanıyorduk, bir gün buraların bu hale geleceğini hayal etmek imkansızdı. Bostanlar vardı, rahmetli annem gönderirdi, kıvırcık salatayı kökünden kopararak satın alırdım. Herkes birbirini tanırdı. Bakkallar, manavlar, tuhafiyeciler, terziler, kunduracılar hepsi yok oldu. Dalyan’dan kayık kiralayarak denize girmek veya balık tutmak hayallerde kaldı. Şimdilerde ilçede aynı kalan tek semt galiba Yeldeğirmeni ile biraz da Caferağa ve civarı. Kentsel dönüşümün olmadığı iki yer.”
Fotoğraf çekmekten en keyif aldığı yeri sorduğumda Uğurdağ, bir numarasının hep İstanbul olduğunu söylüyor. Roma ve Venedik’in de kendisi için çok özel olduğunu belirten Uğurdağ “Ancak nereye gidersem, tekrarı bir daha hiç olmayacak insan davranışlarını bulmak, ilginç görüntüler almak mümkün, bunun için hayatı izlemek yeterli…. Kısaca her yerde fotograf var.” diye aktarıyor.
“KENDİLERİ İÇİN ÇEKSİNLER”
Uğurdağ gençlere ve fotoğraf çekmeye yeni başlayanlara sahip oldukları kameraları kusursuz kullanmayı öğrenmelerini tavsiye ediyor. İyi fotoğraflar çıkmadığında makine değişikliğine gitmemelerini söyleyen Uğurdağ “Fotoğraflar, gözümüz, kalbimiz, beynimizin ortak yapıtları. Makineler sadece aracı, hangi makine iyi kullanılıyorsa o en iyisidir.” diyor.
Platformlarda hem çok iyi hem de çok kötü birçok fotoğraf olduğunu ifade eden Uğurdağ sözünü şöyle sonlandırıyor: “Karşılaştırma yaparak daha iyisine ulaşabilirler. Yeter ki hayatı ve kendilerini severek izlesinler ve en önemlisi kendileri için çeksinler.”